Anne mutfağından başlayan mutfak aşkını mesleğe dönüştüren Suzan Elbeyoğlu’nun Alsancak’ta bulunan Hamurcu Lokantasının mutfağına konuk olduk.
Suzan hanım ile Alsancak’ta bulunan Hamurcu Lokantası’nda
Çerkes mutfağının zenginliği ve özgünlüğü üzerine yaptığımız sohbetler
eşliğinde çok zengin bir menüyle ağırlandık. Gabın (Mantı), Xexeracın (Otlu
Börek), Naşçın (Balkabaklı Börek), Kartofcın (Patatesli Börek), Tavuklu Çorbalı
Bulgurlu Şıpsıbaste, Danaetli iki soslu Gılnış ya da Cırdıngış, Patatesi
Gözleme Velibah, İçi kıymalı börek şeklinde Fıdcın yemeklerinin tadına bakarken
Suzan Elbeyoğlu ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Çerkes mutfağında hiçbir şey ziyan olmaz diyen başarılı şeflerden Suzan Elbeyoğlu “Hamurcu” ismini verdiği işletmesi ve Çerkes mutfağı hakkında şu bilgileri verdi;
19. YY’da Osetya’dan göç etmek zorunda kalmış bir ailenin
Türkiye’deki 5. ve 6. nesli tarafından İzmir Alsancak’ta işletilmekte olan
Yerel & Yöresel & Doğal & Temiz & Geleneksel mottosuyla üretim
ve hizmet sunan bir lokanta “Hamurcu”.
Kuzey Kafkas halkları ve yemekleri Adıgeler (Çerkesler) ve
Kabardeyler 12 kabileden oluşan halklardır. Apsuvalar yani Abzahler, Ubıhlar Osetler,
tarihleri İskitlere ve Alanlara dayanan Kuzey Kafkasya’nın otonom kadim bir
halkıdır. Çeçen ve İnguşlardan oluşan Vaynak toplumu bir de Türkler Avarlar ve
daha başka oldukça farklı toplumun bir arada yaşadığı Karadağ bölgesi vardır. Binlerce
yıldır bir arada yaşamakta olan bu toplumların mitolojileri dahil birbirine çok
yakın toplumsal ve kültürel bir yapıları olmuş ve mutfak kültürü de birbirinden
çok etkilenmiştir.
Mutfak kültürü
Ocak, evin temel taşıdır, koruyucusudur ve hiç sönmez. Ailenin birliğini temsil eder. Ocak üzerindeki, tencereleri üzerine yerleştirmeye yarayan zincir aileye özeldir bir nevi sülale damgası gibidir.
Sofra kültürü, yemeklerin yapımından sunumuna adeta bir
sosyal okuldur. Nezaket çok önemlidir. Ataerkil aile yapısına sahip olan bu
toplumlarda sofranın yönetimi ailenin yaşlı ve saygın üyesindedir (Thamade).
Yemeğin bereketi için yaratana (Tha) ve yemeği hazırlayan aile üyelerine şükran
konuşması yaparak yemeği başlatır ve her yeni servis gene ondan başlanarak
sofradakilere sunulur. O sofradan kalkmadan yemek bitmez, ayrılmak zorunda olan
izin alır.
Sofra sohbeti güzel konuşma ve hitabet yeteneklerin
geliştirildiği ve sunulduğu bir arenadır. Hatta şöyle bir atasözü vardır. “Ne
yediğin değil, kiminle yediğin önemlidir” Yani önemli olan bir sofrada bir arada
olmaktır ve sofra kurmak için pek çok neden vardır. Rutin aile sofraları,
misafir geldiğinde, düğünde, cenazede, bayramda, seyahat esnasında yolda, örneğin
bayram, konuk, düğün gibi sofralarda fıdçın dediğimiz yemek 3 kat iken cenaze
sofrasında 2 kat yapılır. Pagan dönemden kalmış bir adettir. Gök, yer ve
yeraltı Tanrı için yapılan 3 katlı yemek, cenazede zaten yeraltına gönderilen
kişi nedeniyle 2 kat olarak yapılır gibi.
Hayvanlar bütün olarak kesilip, her bir parçası özenle
işlenerek adeta törensel bir saygı ve şükranla tüketilirmiş. Misafir onuruna
kesilen hayvana verilen bir isim var ve hangi parçanın ailenin hangi üyesine
sunulacağı dahi kurallar çerçevesinde yapılıyor.
Her evde, Haceş denen bir konuk evi vardır. Misafirlikler
uzun sürermiş ve konukların kendilerini rahat ve huzurlu hissetmeleri için özel
alanlar sunulurmuş ama yemekler gene birlikte yenirmiş.
Erkek de olsa gençler için ayrı sofra kurulur ve yemek
sonrası gençlerin dans edip eğlendiği zexes denen toplantılar yapılır. Dans
yeteneklerinin yanı sıra pratik zeka ve hazır cevap yeteneklerinin gösterildiği
bir diğer arena da burasıdır. Örneğin bir hikaye anlatılır: Bir delikanlı
gönlünü kaptırdığı genç kız da kendini seviyor mu merak içindedir. Öğrenmek
için genç kıza sorar. Bizim bahçede bir ıhlamur ağacı var ama çiçek açmıyor
acaba neden olabilir? Genç kız da cevaben şöyle der. Ihlamur ağacı tek başına
çiçek açmaz ona bir eş gereklidir. Bu cevapla delikanlı sevildiğini anlar.
Ihlamur ağacı hala Türkiye’de özellikle Marmara ve Ege köylerinde pek çok
Çerkes köyünde her evin bahçesinde olur.
Çerkes Aşuresi denen
yemek tatlı değil, tuzludur
Darı, mısır ve darı unundan yapılan basta denen ekmekler
darıdan yapılan baksıma denen içecek, sütlü tahıllı çorbalar, ballı ve sütlü
içecekler, kalmukçay denen bitki çayları, kendi yetiştirdikleri küçükbaş ve
kümes hayvanları, dağdan avladıkları av hayvanları. Daha çok seyahat
sofralarında yenir. Kurutulmuş et hatta fişekliklerde taşırlar. Haşlanıp
kurutulmuş sakatat, bağırsak işkembe vb. Ceviz ve ceviz yağı yemeklerde ceviz
yağı çok kullanılır.
Süt, fermente süt ürünleri, peynir. Kurutulmuş peynir.
Tütsülenmiş Abhaz peyniri meşhurdur. Yumurta yemekleri, haşlanıp ezilerek
yapılan soslarla sunulan kuru bakliyat yemekleri, sos turşu çeşitliliği genelde
Apsuva mutfağında gözlemledim. Çerkes tuzu denen aromalı bir tatlandırıcı
kullanırlar. Aşurenin tuzlusu yapılır. Çerkes Aşuresi denen yemek tatlı değil,
tuzludur. Taze otlar ve sebzeler genellikle hamurun içinde bir dolgu malzemesi
olarak kullanılır. Örneğin Osetlerin gözlemeye benzer saçta yapılan yemekleri
çok çeşitli yapılır. Naşçın balkabaklı,
zexeracın pancar yapraklı, kartofcın patatesli , gabuşgaçın lahanalı gibi…
Hamur yemeklerimiz ise başlı başına büyük bir başlık. Sindirimi
kolaylaştıran pınarlardan dağ suyu içilirmiş. Anadolu’ya yerleşme nedenleri
Kafkasya’ya benzediği için. Bu nedenle yerleşim olarak seçilmiştir.
Hazır paketli ürün
kullanmıyoruz
Bir bölge mutfağını temsil ediyoruz. Vegan olma amacı taşımayan ama doğal olarak vegan yemekler. Geleneksel yöntemlerle üretim yapıyoruz. Hazır paketli ürün kullanmıyoruz. Tıpkı bir evin mutfağında olduğu gibi, pazardan ve marketten satın aldığımız malzemelerle yemek yapıyoruz ve bunu ev ekonomisi şeklinde yönetiyoruz. Makinelerimiz yok. Herhangi bir evin mutfağındaki teknolojik aletler bizim mutfağımızdan çoktur. Mesela biz hala davul fırın kullanıyoruz. Pek çok ev artık akıllı ve hızlı pişiren fırınlara geçti.
Sıcacık sobamızın yanında değişik tatlar denemek isteyen herkesi
Hamurcu Lokantamıza bekliyoruz.
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder