31 Mayıs 2018

İzmir’in Köklü Sinemaları’ndan Yıldız Sineması..


1960-1970 yılları’nda yazlık ve kışlık sinemalar, İzmir için bir tutkuydu. İzmir’in köklü sinemalarından Yıldız Sineması’nı Basmane’yi ziyaret eden İzmirliler için Araştırmacı Yazar, İzmir sevdalısı, kent gözlemcisi Orhan BEŞİKÇİ’den dinleyelim.

“Basmane bir açık hava müzesi gibidir. Basmane’nin tarihi, kültürel ve mimari öğeleri, hamamları, hanları, çeşmeleri, mescitleri, camileri ve eski İzmir evleriyle eski şehir dokusunu yaşatan bir semttir. Basmane’nin tarihi mekanlarından biri Yıldız Sineması’dır. İzmir sinema tarihine damgasını vurmuş bir mekan. Yıldız Sineması bugün hala eski yerinde. Gaziler caddesi üzerindedir. Bir zamanlar devasa sinema perdesinin olduğu yüzey büyük bir kumaş perdeyle örtülü. Açılır kapanır tavanıyla hem yazlık hem kışlık sinema salonu olarak film gösterimleri yapılmış bir sinemadır. İzmir’deki önemli sinema salonlarından biri olan Yıldız Sineması’nın gişesi önünde kalabalıktan kaynaklanan bir çöküntü oluşmuştur. Günümüzde bu çöküntü Yıldız Sineması’nı gezmeye gelen misafirlerin ilgisini çekmektedir. Yıldız Sinemasında filmler dışında sanatsal etkinlikler de yapılırdı. 1954 yılında Mualla Mukadder Atakan konser vermiş. 1955 yılında Fransız Moulin Rouge revüsü, ilizyonist Abra Kadabra gösterileri yapılmış. 10 Mart 1955 tarihinde Türk ve İsveç güreş milli takımlarının müsabakaları Yıldız Sinemasında yapılmış etkinliklerdir. Zeki Müren’in İzmir Basın Mensupları Derneği’ne gelir getirmesi için düzenlenen konser Yıldız Sinemasında yapılmıştır.”




İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

30 Mayıs 2018

Atam ne senden vazgeçerim ne eserinden..


Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti hangi koşullarda kurduğunu, devrimlerini hangi zorluklara karşı gerçekleştirdiğini, bilinmeyen yönleriyle Mustafa Kemal Atatürk’ü gür sesiyle verdiği güzel konferanslarıyla tanıdığımız Emekli Hava Pilot Albay ve Araştırmacı-Yazar Zübeyir Batur ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Emekli Hava Pilot Albay Zübeyir Batur kimdir?
1937 yılında İstanbul’da doğdum. O yıllar savaş yılları olduğu için okula başladığım 1942 senesinden itibaren her sınıfı farklı bir ilde ve okulda okudum. Birinci sınıfı Nazilli’de, ikinci sınıfı İstanbul’da, üçüncü sınıfı Manisa İshak Çelebi köyü, dördüncü sınıfı Manisa, beşinci sınıfı kızılçullu köy enstitüsün de tamamladım. Orta ve Lise’yi İzmir’de okudum. 1954-1956 yılları arasında Ankara Devlet Konservatuarı’nda şan ve piyano eğitimi gördüm. 1957 yılında Hava Harp okuluna girdim. 1959 senesin de mezun oldum. 1981 yılına kadar Türk Hava Kuvvetlerinin muhtelif filolarında av/av bombardıman pilotu olarak görev aldım. 1967 senesinde Amerika Birleşik Devletleri Los Angeles’te “University of Southern California”da uçak kazalarını önleme ve inceleme eğitimi aldım. 1975 yılında 2. Filo komutanlığına atandım. Nato awacs, THK muharip uçak, nakliye ve VIP uçak tedarik projelerinde aktif görev aldım. 1985 yılında kendi isteğim ile THK’den emekli oldum. Emekli olduktan sonra da çalışmalarım devam etti. 1985-1999 yılları arasında Ankara’da Türk Havacılık ve Uzay Sanayi “Turkish Aerospace Industry (TAI)” tesislerinde ana yüklenici firma, Lockheedin Türkiye Kıdemli Müdürü ve tecrübe pilotu olarak görev yaptım. Son F-16 uçağını uçurarak 11 Kasım 1999’da uçuş hayatımı noktaladım.
2002 yılında Ankara’da bulunan Uzay Merkezi’nden teklif geldi. 2005 yılına kadar Uluslar arası askeri danışman olarak görev yaptım.

Kitap yazmaya nasıl başladınız?
Emekli olduktan sonra Bodrum’a yerleştim. İnanıyorum ki kendimizi ne kadar faal tutarsak hayata o kadar tutunuruz. T.V. programlarına çıkmaya başladım. Şiir etkinlikleri düzenledim. Dünyanın her yerinde ve ülkemizde konferanslar veriyorum. Dört tane kitap yazdım. Yazmaya devam ediyorum.
Kitaplarınızdan konuşalım biraz?
Hiciv ve Meyhane Sohbetleri, 2007 yılında okuyucuyla buluştu. Birinci bölümde hiciv üstatları Nefi, Kazak Abdal, Eşrefi, Tevfik Fikret, Necip Mirkelamoğlu, Neyzen Tevfik, Aziz Nesin ve Çetin Altan’ın seçme şiirsel hicivleri yer alıyor.
Bir kişiye, bir fikre, bir alışkanlığa ve çağdaşlaşmaya karşı, sosyal ve kültürel farklılıklara halkımızın tepkisini içeren Hiciv birinci bölümde, ayrıca ikinci bölümde meyhane yerini almıştır.
İran’da Kıyamet Senaryoları, 2008’de yayımlanan ikinci kitabım. İran’la ilgili 10 sene önceki görüşlerimi okuyunca bu günü anlattığım görülecektir. Bu kitabı yazarken çok araştırma yaptım. Çok sayıda İngilizce kitap okudum. Ayak sesleri duyulmaya başlanan olası bir nükleer savaş için “gelsin de bir çaresini bulalım” demek çok geç olacaktır. Bu cehennem gününün birinci derecede etki alanında olan devletimiz ve halkımız için uyarı niteliğinde derin bir inceleme olan bir kitap.

Bir Savaş Pilotunun anıları; 2010 yılında yayımlandı. Türk Hava Kuvvetlerinde savaş pilotu olarak 28 yıl görev yaptığım süreçte tanık olduğum bizzat karşılaştığım ve kader birliği yaptığım filo arkadaşlarıyla paylaştığım olaylar üzerine anılar ve yorumları olan bir kitap. Genç pilotlar okuduğunda örnek alsınlar diye yazdığım notlar bulunuyor.
Kanatlı Şövalyeler 2011 yılında yayımlandı. Ayrıca bu kitabımı senaryo haline getirdim. Değerli yönetmenim Hatice Demir ile birlikte belgesel film yapıldı. Üç sene büyük titizlik ve uzun süren çalışmalar sonucu gerçekleştirildi. Önümüzdeki günlerde belgesel film olarak gösterime girecek.
Gençlere kitap okuma alışkanlığı kazandırılmak için neler yapılmalı?
Geçtiğimiz günler de televizyon ekranlarında yayınlanan bir program izliyordum. Sunucu gençlere soru soruyordu. İlk soru şöyleydi; üç tane pop sanatçısı ismi söyler misiniz? Gençler hiç düşünmeden cevaplar verdi. Diğer soruda ise dünya klasiklerin den üç tane kitap ismi söylenmesi istendi. İkinci soruda cevaplar yetersiz kaldı. Bunun nedenlerinden biri çocuklarımız bizi okurken görmedikleri sürece onlara neden kitap okumuyorsun diye soramayız. Yapılan araştırmalarda, bir Fransız senede ortalama altı kitap okuyor, İngiliz yedi kitap okuyor, Japon 26 kitap okuyor. Ülkemizde altı kişi bir kitap okuyor. Gazete okumayan bir millet olduk. Ben her sene kitaplığımdan köy okullarına okuduğum kitaplardan paket yapıp gönderiyorum. Gençlerle sohbet etmek için bir araya geldiğim zaman kitap okumalarını söylüyorum. Sizler okumazsanız çocuklarınız da kitap okumaz, her kitap bir dünyadır diye anlatıyorum. Ailelere ve eğitimcilere çocuklara örnek olmak için kitap okuyun diyorum.
Yeni kitap çalışmalarınız var mı?
2018 yılı Haziran ayında okuyucu ile buluşacak (ona öyle demezler) mizahi bir kitap çalışmam var. Ayrıca konferanslarım da anlatacağım çok sayıda yazılarım var. Yazmaya devam ediyorum. Yazdığım her kitap için araştırma yapmak gerekiyor. Bu yüzden kitap yazmayı seviyorum. İçimi dökmek için de yazıyorum. Düşüncelerimi paylaşıyorum.
Okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimlerdir?
Bilimsel kitaplar ve denemeler okuyorum. Klasikleri gençlik yıllarımda okudum. Kitaplığımda üç binden fazla kitabım var. Amerikalı yazar Prof. Arnold Ludwig’in “King of the mountain: The Nature of Leadership” adlı kitabı başucu kitabımdır. 20. yüzyıl politik liderler arasından seçilen Atatürk yüzyılın lideri olduğunu anlatan onur verici bir kitap Türkçe’ye çevrilmedi. Kitabın her yerinde Atatürk var. Bu kitabın hala kendi dilimize çevrlmemesi çok üzücü bir durum. Şu an dört ciltlik bir kitap okuyorum. 1920-1923 yılları meclis gizli oturumlarını anlatıyor.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Doğru yol ve uygarlığın yolu Atatürk’ün izine girmektir. Atatürk’ün ilk çıkardığı yasalardan biri hasar gören camilerin onarılmasıdır. Mustafa Kemal Atatürk, Balıkesir’de 1923 yılında camide hutbeyi ilk okuyan Cumhurbaşkanıdır. Hafızdır, Kur’anı baştan sona hatmetmiştir.
Ölmeden önce söylediği sözler Hz. Muhammed son peygamberdir. Onun yolundan gidin. Aydınlığın yolu onun yoludur demiştir. İslam’ı bilen ona bağlı olan bir insandır. Böyle bir insana din düşmanı olarak saldıranlar utansınlar.
İran Şahı Rıza Pehlevi’nin bir sözü var. Allah bir ülkeye yardım edecekse, bir milleti kalkındıracaksa, özgürlüğünü verecekse Mustafa Kemal Atatürk gibi birini başa getirir, demiştir. Küba’nın başkenti Havana’da Atatürk’ün heykeli altında yazan “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözünü dünyada hala insanlık yakalayamadı der, Rus Albay. Dünyanın haline bakın. Herkes birbiriyle savaş halinde. Atatürk’ün bu çok beğenilen sözü yurt içinde ve yurt dışında sürekli barışın sağlanmasıdır. Bugün geldiğimiz duruma bakın etrafımızda bir tane dostumuz kalmamış.
Atatürk ölmeden önce miras gibi çok güzel bir söz bırakmıştır. “Türklük gururu olmayana devlet idaresini vermeyin” diyor. Atam ne senden vazgeçerim ne eserinden diyerek sözlerimi bitirmek istiyorum.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

29 Mayıs 2018

Kohleria (Japon Küpesi)


Kohleria çiçeğinin anavatanı Orta ve Güney Amerikadır. Japon küpesi olarak ta bilinen bir bitkidir. Kohleria, aşırı sudan hoşlanmaz. Düzenli ve sabit sulanmalıdır. Yıl boyu çiçek açtığı için sevilen bir bitkidir. Çoğaltılmasına gelince, yaprakları ve tepe çelikleriyle kolayca üretilebilir.
Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde yetiştirilen Kohleria bitkisini uygun fiyatlarla satın alma imkanınız var. Ayrıca yetkililer bitki hakkında bilgilendirme yapıyor.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

28 Mayıs 2018

Refleksologlar ayak tabanını bir fihrist olarak görür..


Refleksoloji geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan bir tedavi yöntemi. MEB & Gençlik ve spor bakanlığı onaylı anatomi, “ fizyoloji ve refleksoloji ” konulu sertifikasına sahip olan ayrıca St Clements Univercity ( İngiltere ) ve Univercity of Nortwest’e (ABD) ait “ Klinik Refleksoloji ve Nefes Terapisi ” konulu Uluslararası resmi geçerliliği olan eğitim sertifikaları da bulunan, eğitimin ve gelişimin bitmeyen bir süreç olduğunu düşünüp, mesleksel gelişimleri takip ederek, alanıyla ilgili sempozyum, seminer ve eğitimlere katılıp araştırmalarına devam eden Uzman Sosyolog-Refleksolog KÜRŞAT ŞAHİN YILDIRIMER ile Refleksoloji üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?
Sosyoloji mezunuyum. Sosyal Psikolojide yüksek lisans yaptım. Refleksoloji eğitimini ilk olarak İngiltere’de Clinical Reflexolog Dr Angel ANNETTE’den aldım. Mesleğimi 2010 yılından itibaren uygulamaktayım. Mevcut bilgilerimi geliştirmek ve daha ileriye taşımak için; Univercity of Nortwest’e (ABD)ait “Aile Psikolojisi, Evlilik ve Çift terapisi ile St Clements Univercity’e (İngiltere) ait “ Beden Dili “ konulu uluslararası geçerliliği olan eğitimlere katıldım ve sertifikalarım bulunmakta. “Kadın Psikolojisi ve Mutluluk” üzerine yazdığım makaleler için “Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği” tarafından başarı belgesi ile üniversite, sosyal yardımlaşma ve dayanışma kulüp ve derneklere ait onur ve teşekkür belgeleri ve plaket’lerle ödüllendirildim.
Ayrıca İzmir Lions Kulübü başkanlığında yürütülen “ Engelli Çocuk Kalmasın” projesine gönüllü Refleksoloji çalışmalarıyla katkı sağlamaya devam ediyorum.

Refleksoloji tarihinden bahseder misiniz?
Bilinen İlk kayıt olarak Mısırlı bir hekimin mezarındaki duvar resminde iki erkek ayakları üzerinde çalışan iki uygulayıcı figürü gözükmektedir. Mısırdan Roma İmparatorluğuna yayıldığı düşünülmektedir. Marc Anthony’nin akşam yemeği partileri sırasında Kleopatra’nın ayakları üzerinde çalıştığı rivayet edilir.
Ayrıca Refleksoloji, farklı kültürlerin bilinen herhangi bir etkileşimi ya da öğretileri olmadan aynı anda, binlerce yıldır Asya ve Hindistan’da uygulanmaktaydı.
Refleksoloji’nin yakın tarihine baktığımızda Avrupa ve Rusya’da yapılan araştırmalara rastlamaktayız. Bir Rus Nörolog ve Psikiyatrist Vladimir Bektery, 1917 yılında ‘Refleksoloji’ terimini icat etti.
İngiltere ve Amerika da kulak burun boğaz Doktoru olan William Fitzgerald, 1900’lerin başında ‘Zone Therapy’ isimli kitabıyla kendi teorisini yayınladı. Onun Meslektaşı Dr. Joe Shelby Riley, bu işi büyüleyici bularak Florida da bir fizyoterapi hemşiresi olan Eunice Ingham ile çalışmalara başladı. Ingham, Dr. Fitzgerald’ın çalışmalarını inceledikten sonra, ayak teorisini geliştirdi. 1940 ve 1950 yıllarında çıkardığı iki kitap ve yayınlarla refleksoloji giderek popülerleşmeye başladı.

REFLEKSOLOJİ NEDİR?
Refleksoloji sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmakla ortaya elektrokimyasal mesajları çıkardığı bununda nöronların yardımı ile ilgili organı uyaran bir çalışmadır. Refleksoloji, bugün tamamlayıcı tıp olarak yer almakta olup; Ekim 2014 tarihinde Resmi Gazete Yayımlanarak Yürürlüğe girdi. (Uzman olmayan, fizyoloji ve anatomi bilgisi olmayan kişilerce yapıldığında riskli komplikasyonlara neden olabiliyor.)
Her ayakta 7000 üzerinde sinir ucu 26 kemik 107 bağ ve 19 kas vardır. Refleksologlar ayak tabanını bir fihrist olarak görürler ya da vücudun tüm noktalarına ulaşmamızı sağlayan bir uzaktan kumanda…
Yeryüzündeki bütün canlıların sinir sistemi vardır… Ayrıca her organın bir damar sistemi vardır. Refleksoloji kılcal damarları konu edinir. Bu damarlar insanlarda ayak tabanı ve ellere kadar uzanır. Kılcal damarlar kanın boşaltım organı olan ayakların belli noktalarına kanı taşır ve orada boşaltırlar. Bu işlem sırasında eller by-pass görevi görür. Ve boşaltımda herhangi bir problem kanın temizlenmemesine yol açabileceğinden hastalıklara sebep olur.
Refleksoloji, vücuttaki tüm bezler, organlar ve diğer kısımlar ile bağlantılı olarak ayak ve el refleks bölgeleri olduğundan yola çıkan bir bilim dalıdır. Refleks bölgeleri tedavisi, bu refleks bölgelerine başparmak ve parmakların uygulanmasıyla yapılan manuel metottur.
Uzakdoğu düşüncesine göre dengesizlik, kişinin evrensel yaşam gücünün meridyenlerde tıkanması ile olur. Yaşam enerjisinin, meridyenlerde tıkanması da bazı semptomların ortaya çıkmasına neden olur. Meridyen bilgisi olan bir refleksolog bu semptonları dikkate alarak sorunlara hızlı bir çözüm getirebilir. Örneğin mide meridyenindeki tıkanıklık aynı anda larenjit, tiroid bezi dengesizliği, kabızlık, diz ağrıları gibi birbiriyle görünürde ilişkisi olmayan sorunlar getirebilir. Geleneksel tıpta bu ilişki görülmeyebilir ama meridyen terapisin de bu ilişki açıktır. Mide meridyeni bütün bu organlardan geçer ve bu meridyendeki tıkanıklık, enerjinin mide meridyeninin üzerinde yer alan organlara dengesiz dağılmasına neden olur.
Meridyenler hakkında bilgisi olan refleksolog, kişinin şikayet’lerini göz önünde bulundurarak, enerjinin hangi meridyenlerde tıkandığını bilir. Sadece sorunu taşıyan organları değil de, tıkanıklık gösteren meridyen yolundaki bütün organları uyararak enerjinin vücuda daha dengeli yayılmasına yardımcı olabilir. Refleksoloji’nin en büyük yararlarından biri, kişiye olağanüstü bir rahatlama, gevşeme getirmesidir. 21. yüzyılda stres, günlük hayatımızın önlenmez bir parçası haline gelmiştir. Hızlı yaşamın ve modern teknolojinin (trafik, televizyon, gürültü, iş stresi, aile içi sorunlar, savaşlar, hastalıklar, çevre kirliliği, elektronik kirlilik, maddi sıkıntılar vs.) vücudumuza ve ruhumuza getirdiği dengesizliği de göz ardı edemeyiz.
Uzun süre stresle yaşayan bir vücudun sinir sistemi yorulur, direnci azalır. Uykusuzluk, hazımsızlık, yüksek tansiyon, sık tekrarlayan baş ve sırt ağrıları, stresli yaşamın getirebileceği sorunların sadece birkaçıdır. Düzenli aralıklarla yapılan refleksoloji seansları ile vücut enerjisindeki tıkanıklıklar giderilir, enerji vücuda dengeli bir biçimde yayılmaya başlar; dolayısıyla kan dolaşımı sorunları ortadan kalkar ve oksijen, hücrelere daha kolay dağılır. Lenf sistemi görevini daha iyi yapar ve vücuttaki toksinler hücrelerden daha kolay atılır.

Refleksoloji’nin etkili olduğu bazı problemler nelerdir?
Bel ve boyun fıtığı, nörolojik sorunlar, migren, şeker, tansiyon, eklem ağrıları, serebral palsi, reflü, kabızlık, felç, motor gerilik, regl ağrıları, zayıflama, down sendromu, hormon sorunları, otizm, epilepsi, rett sendromu, enerji eksikliği, konuşma bozukluğu, panik atak, meniere, astım, bronşit, kireçlenme, kanser, omurilik tümörü, Alzheimer, Parkinson, hidrosefali gibi birçok hastalığın tedavisin de yardımcı oluyoruz.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

27 Mayıs 2018

Cennette Yaşıyoruz


Doğayı yaşamak ve keşfetmek istiyorsanız Karaburun tam size göre.Homeros Odyssia destanında Karaburundan Mimas ismiyle bahseder. Karaburun sokaklarını gezerken sıcakkanlı insanlarla karşılaşırsınız. Selam verirler, Karaburuna hoşgeldiniz derler.
Kenan Şükrü SEVEN-Hülya Oğiş SEVEN çifti’de Karaburun ilçesinin sıcakkanlı insanlarından. 1985 yılında Karaburun ilçesine geldiğini ve daha sonraki yıllarda yaşamaya karar verdiğini söyleyen Kenan Şükrü SEVEN sözlerine şöyle devam ediyor.

1987 yılından beri Karaburunda yaşıyorum. İlkbahar Nisan- Mayıs ayları, sonbahar’da ise Eylül Ekim ayları Karaburun için en güzel dönem. Bu dönemler daha sakin oluyor.Yazın iskeleye gitmiyorum. Bu dönemler ve kışın iskele bizim. Balığımız yiyoruz. Sohbetlerimiz yürüyüşlerimiz çok güzel geçiyor. İnsanımız sıcakkanlıdır. Mutlaka selamlaşır sizi tanımak ister. Karaburunda yaşamak çok kolay. Arapsaçı, sarmaşık, turp otu çok. Ot toplayan çok fazla insanla karşılaşırsınız. Organik beslenmeden, ömürler uzun, sağlıklı yaşıyoruz. Ben reçellerimi kendim yapıyorum. Zeytinyağımız çok güzel. Balıklar taze ve çok lezzetli. Keçi sütü, keçi peyniri, enginar ilgi gören ürünlerimiz arasında. Karaburun son yıllarda çok ilgi görmeye başladı. Yeni yol açıldı bu yüzden ziyaretçilerimiz daha fazla. Ama köy sokakları çok dar. Otel müşterisi, yazlıkçılar gelince trafik çoğalıyor. En büyük sorunumuz da alt yapı. Çok yetersiz altyapıya sahip bir ilçe olduk. Buna acil çözüm bulunması gerek, diye konuştu.

Eşi Hülya Oğiş SEVEN; İzmirin Karşıyaka ilçesinden geldim. Karaburunu bende çok sevdim. Yazlıkçılar yazın ilçemizde yaşarken evcil köpekler alıp bakıyorlar. Kışın İzmire dönerken bu köpekleri sokaklarda bırakıyorlar. Kışın sokaklar köpeklerden geçilmiyor. Yazlıkçılar bakamayacakları köpekleri almasınlar. On sene önce evcil bir köpek olan şimdi bizim sahiplendiğimiz Ceylan isimli köpeğimizi sokakta bulduk. Evimizin civarında dolaşıyordu. Sokakta çokta hırpalanmış ürkek bir hayvan olmuştu. Biz karnını doyuruyor ve su veriyorduk. Önce onu sahiplenmemiştik. Görünce yemek ve su ihtiyaçlarını gideriyorduk. Oturduğumuz evi değiştirme kararı aldık. Eşimle eşyalarımızı taşırken sürekli bize bakıyordu. Şaşkındı. Bir alt sokağa evimizi taşıdık. O da bizimle geldi. Kapımızın önüne yattı. Ve hiç gitmedi. Artık bizim köpeğimiz. Ama sokaklarda sahipsiz o kadar hayvan varki. Bu konuda insanlar daha duyarlı olmalı, dedi.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT


26 Mayıs 2018

“Burçakca Tasarımlar”


Hobisi olan boncukla takı tasarımına çok genç yaşlarda başlayan Burçak IRMAK, hobisini işe dönüştürenlerden. Burçak IRMAK ile renkli boncuk dünyasını, çalışmalarını ve ilham kaynaklarını konuştuk.

Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
“İzmir doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi ön lisans mezunuyum. 16 yaşımdan beri takılara aşırı ilgi duyduğumu fark ettim. Özellikle annemin kolyelerine çok ilgi duyardım. Lise tahsilimi bitirdikten sonra incik-boncuklarla tasarımlar yapmaya başladım. Onlar benim renkli dünyamdı.”
Boncukla takı tasarım merakınız nasıl başladınız?
“Esin kaynağım annemin kolyeleriydi. Özellikle kolye çalışmayı çok seviyorum. Annemin kolyelerini bozdum farklı tasarımlarla yeni takılara dönüştürürdüm. Çok renkli takıları vardı. Renkli renkli boncuklarla takılar yapmayı o yaşlarda çok sevmiştim. Okullar tatile girince ben evde kendi imkanlarımla tasarımlar yapmakla yaz tatilimi geçiriyordum.”

Kaç yıldır boncukla takı tasarımı yapıyorsunuz?
“15 yılı geçti. Bilgime bilgi kattım. Karşıyaka Halk Eğitim Merkezi’nde 2 yıl eğitim aldım. Onun dışında özel kurslara da gittim. Kendimi eğitmeye devam ediyorum. Öğrendiğim bilgilerimi paylaşmayı seviyorum. Renkler hep ilgimi çekmiştir. Renkli boncuk dünyamı seviyorum. ”
Boncuk dışında ilham kaynaklarınız neler oluyor?
“ Keçelerle çalışmayı çok severim. Keçelerden kolye çalışmalarım var. Bileklikler, yüzükler, küpe modelleri çalışıyorum. Ayrıca yemeniler, oyalar, metaller, bakırlar.”
Boncuk takıları çalışmak ipe boncuk dizmek değil. Bu alanda ustalaşmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
“Boncuk işinin genelde basit olduğu düşünülür. Yeni başlayan kişilere ilk önce sabırlı mısınız diye soruyorum. Çünkü el işçiliğine dayalı tekniklerle çalışıyoruz. Boncuklarla uğraşmayı sevmeleri gerek. Bazı öğrenciler çok istekli başlıyor. Ama boncuk çalışmalarımız zor gelip bırakabiliyor. Bazı öğrencilerimiz ise çok uzun zaman çalışmaya devam ediyor. Sevmeden sabır gerektiren bu modeller ortaya çıkmaz. Sonuçta boncuklarla yaptığımız takılar da yetenek ve hayal gücü çok önemli. Boncuk’la takı tasarlamak çok kolay değil. Çok sabır isteyen modeller var. Ben özellikle el emeği çok olan boncuk tasarımları yapmayı seviyorum. Çalışmalarımda emek, sabır, ilgi, araştırma, merak, özveri var.”

Geri dönüşüm tasarımlarınız var mı?
“Daha önce kullanılan takıları getiriyorlar. O takıları yeniden tasarlıyorum. Ben takıların kullanılmadan evlerde takı kutuların da durmalarını istemiyorum. Yeni tasarımlarla çok güzel modellere dönüşsün ve takılar kullanılsın istiyorum. Eski oyalar, yemenileri de değerlendiriyorum.”
Eğitim Programınızda hangi teknikleri kullanıyorsunuz?

“El işçiliğine dayalı modelleri çalışıyoruz. Ben tekniği öğretiyorum. Kursiyerlerimiz tekniği öğrendikçe yorum katmaya ve kendi modellerini yaratmaya başlıyor. Her çalışmanın tekniği farklı. Tığ’la işlenen modeller, boncuk ipi ve iğneyle işlenen modeller, şiş’le örülen, misina kullanılan, çeşitli iplerle çalışmalar, bakırlar, metaller, iri boncuklar, minik kum boncuklar var. Bazen boncuk tasarımlarımı değerli taşlarla bütünleştiririm. Yaptığınız işe sevgi katarsanız çok güzel işler ortaya çıkar.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
“Boncuklarla olan bu keyifli dünya da günlük hayatın streslerinden uzaklaşıp rahatlıyorum. Ben çalışırken çok eğleniyorum. Bildiğim teknikleri ilgi duyan kişilerle paylaşmak istiyorum. Öğrenmek isteyen herkese atölyemizin kapıları açık. Bilgi paylaştıkça çoğalır düşüncesindeyim. Sosyal medya’da “Burçakça Tasarımlar” sayfamı ziyaret etsinler. Tasarımlarımın fotoğraf paylaşımları var. Sormak istedikleri sorulara yardımcı olmaya çalışırım.”


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

25 Mayıs 2018

Orda Bir Köy Var


Şehir hayatından ve çalışmaktan bunaldığımız da köy yaşamını düşlemeye başlar, oralarda yaşama hayalleri kurarız. Ressam ve şiir yorumcusu Cevdet YÜCEER’in en büyük hayali de dostlarıyla bir araya gelip çok sevdiği Karaburun’da bir buluşma yeri oluşturmaktı. Hayalinin gerçekleştiğini söyleyen Cevdet YÜCEER ile şiir tadında bir söyleşi gerçekleştirdik.

Karaburun’da “Şiir Köy” fikri nasıl oluştu?
Karaburun’da ismini “Şiir Köy” olarak düşündüğümüz böyle bir yer hayalimizdi. Zeytin ağaçları olan bu bahçeyi bulduğumuzda çok uygun olduğuna karar verdik. Şiir severlerin bir araya geldiği, müzik sohbetlerinin olduğu dostlarımızda birlikte sohbet edebildiğimiz “Şiir köy”de akşamlarımız çok güzeldir.

Şiir Köy’de yapılan etkinliklerle ilgili bilgi verebilir misiniz?
“Şiir Köy” bir ticari işletme değil. Biz dostlarımızla bir araya gelebilmek için çeşitli sanatsal etkinlikler düzenliyoruz. Şair dostlarımız bizi ziyarete gelince haber alan dostlarımız gecemize katılıyor. Bazen tiyatrocu bazen müzikle uğraşan sanatçı dostlarımızın “Şiir köy”e yolları düşerse kendiliğinden program oluşuyor.

Şiir Köy’ü ziyaret eden sanatçı dostlarınızdan örnekler verebilir misiniz?
Ahmet Telli, Işıl Özgentürk, Orhan Aydın gibi çok sayıda sanatçı dostumuz “Şiir Köy”ü ziyaret etti. Geçtiğimiz günlerde Ataol Behramoğlu ile birlikte sahne alan müzisyen Haluk Çetin geldi. O gecede çok sayıda sanatsever “Şiir Köy”de bir araya geldi. Haluk Çetin bizlere çok güzel bir gece yaşattı.
Şiir Köy’de her zeytin ağacına bir şair ismi verilmiş. Bu isimlerden bahseder misiniz?
Yirmi altı tane zeytin ağacı var. Şiir Köy’de yirmi altı şairimizin de adı var. Aramızdan ayrılan bu dünyadan göç etmiş şairlerin isimlerini verdik. Örnek vermek gerekirse; Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Bedri Rahmi, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Gülten Akın, Melih Cevdet Anday gibi. Şiir Köy’de hepsinin bir zeytin ağacı var.

“Şiir Köy” kitap okumanın güzelliğine de dikkat çekmek istiyor. Kütüphane’niz hakkında bilgi verir misiniz?
Şiir köy’e gelen dostlarımız kitap hediye ediyor. Şair ve yazar dostlarımız kendi kitaplarını imzalıyor. Bunun dışında kitap alıp bize hediye eden dostlarımız oluyor. Şimdiden zengin bir kütüphanemiz oldu. Kütüphane’mizin adı “Nazım Hikmet Kütüphanesi”. Dostlarımızdan gelen yeni kitaplarla ileri de daha zengin bir kütüphane olacağına inanıyorum.
Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
Biz zeytin ağaçlarının altında dostlarımızla çok mutluyuz. “Şiir Köy” şiirin ve dostluğun yaşandığı bir yer. Ticari bir işletme kesinlikle değil. Kendi içinde bağımsız bir yer. Şiir köy’de burayı kendi yaşadıkları yer olarak benimsemiş dostlarımız gibi hisseden yeni sanatçı arkadaşlarımıza kapımız açık.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT


24 Mayıs 2018

SAŞA İyi ki Hayatımıza Girdi


Sizleri Arife-Haluk TAYANÇ çiftinin akıllı ve yetenekli köpeği SAŞA ile tanıştırmak istiyorum.
SAŞA üç Haziran 2014 tarihinde doğmuş. Yirmi sekiz günlükmüş SAŞA, Haluk bey'in kucağına verilip göğsünde uyuyup kaldığında. Başka bir aile çocukları için yanına almış. Çocukları aşırı sevgi göstermiş ve sürekli oyun oynamışlar. Fakat SAŞA çok minik olduğu için yarı baygınmış. Aile, komşuları TAYANÇ çiftine getirmiş ne yapalım diye. Haluk bey önce kucağına almış. Minik SAŞA hemen başını göğsüne yaslamış bayılmış. Daha sonra karnını doyurmuşlar. Kendine gelmiş. O gün köpeği sahiplenmeye karar vermişler. Otuz beş güne kadar annesine düzenli götürülüp emzirilmiş. Anneden ayrılma vakti gelince normal yemeklerine başlatmışlar.

Arife Hanım SAŞA'nın taş saklamayı çok sevdiğini söylüyor. Bir gün battaniyesini silkelerken bir avuç kadar taşın battaniyeden döküldüğünü görmüş. Hala çok meraklıymış taşlara. Arada gelip bakıyormuş taşları yerinde duruyormu diye. Ayrıca yüzmeye'de çok meraklıymış. Denizi gördüğü an hemen kendini sulara bırakıyormuş.

Haluk bey'de SAŞA'nın bir anısını anlatıyor. Apartman komşularından bir hanım sihir-büyü türü şeylere fazla inanırmış.'' Bir gün SAŞA ile gezintiye çıktık. Apartmana girerken benden önce hızla merdivenleri çıkar kapıda beni bekler. Baktım hızla üst kata çıkmış kapıda beni bekliyor. Sessizce gelmesini söyledim. Yanıma geldi. Evimize girdik. Birazdan apartmanda bir bağırma sesi duyduk. Komşumuz kapıyı açıp eşikte kemik görmüş. Bana kemik büyüsü yaptılar diye bağırıyor. SAŞA dışardan aldığı kemiği bana farkettirmeden kapı önüne bırakmış''.
SAŞA'nı iki tane çok sevdiği oyuncağı var. Mamut ve Şemsettin adını verdikleri iki oyuncak ayısı ile vakit geçirmeyi çok seviyor.

TAYANÇ çifti köpek sahiplendikleri için hiç pişman değiller. Evdeki kıllarına, temizliğine, yıkanmasına, yemeğini hazırlamak, gezintiye çıkarmak hiç zor gelmiyormuş. SAŞA iyiki hayatımıza girdi diyorlar.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT


19 Mayıs 2018

Şehirde Bisiklet Kullanımı Yaygınlaşmalı


Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Çağatay ÜSTÜN, “tek kişilik sürücüler yollarda, oysa bisiklet yakışmaz mı bu güzelim İzmir’e” dedi. Bisiklet kullanımının yaygınlaşmasını şu sözlerle ifade etti.

“Güzel şehrimiz İzmir’de yılın yarısından fazlası açık ve güzel bir hava ile geçmesine karşın, nedendir anlayabilmiş değilim ki, İzmir’de yaşayanların sahip oldukları bu şansın farkında değiller. Bisiklet yolları halen yetersiz, sürücüler ise bisiklete karşı duyarsız. Birkaç ufak şey almak için markete gidenin bile altında arabası.
Tek kişilik sürücüler yollarda. Oysa bisiklet yakışmaz mı bu güzelim İzmir’e… Beni bilenler bilir. Bisiklete küçüklüğümden beri binerim. Hiç vazgeçmedim ve vazgeçmek de nasip olmasın. Kimi zaman şehir içinde kimi zaman şehir dışında bisikleti yoğun kullanan kişilerdenim. Ne yazıktır ki, bu güzel kentin sokaklarında bisiklete binenlerin sadece çocuklar olmasını beklemek büyük bir talihsizliktir.
Alsancak’ta oturan bir kişi neden bisikleti ile yakın mesafedeki işine gitmez? Neden belediyelerimiz bisiklet yollarını bir türlü tamamlamaz? Bornova üniversite ilçesi. Neden burada oturanlar üniversitedeki görevlerine bisiklet ile gitmez? Balçova, Narlıdere, Güzelbahçe, Urla arasında neden güzel bisiklet yolları halen yapılmamıştır? Sorular o kadar çok ki?
Bisiklet ile buluşmayı hızlandırmalıyız. Bu kent çok daha fazlasını hak ediyor. Neden bunu ondan esirgiyoruz? Bisiklet ile buluşmamış bir İzmir, İzmir olmaktan çıkar. 7’den 70’e herkesi bir tane bisiklet edinmeye ve yoğun bir şekilde kullanmaya davet ediyorum. Trafikte bisiklet sayısı arttıkça farkındalık da artacaktır. Birkaç yüz metre uzaklıkta bir yere mi gideceksiniz?

Haydi bisiklete!…”

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

14 Mayıs 2018

Sokakta Çok Çaresizler


Belki farkındasınız belki değilsiniz ama sokaklarımız ve bulunduğumuz çevreyi köpekler, kuşlar, kediler başta olmak üzere pek çok canlıyla paylaşıyoruz. Sokaklarda yaşayan bu hayvanlara şiddet uygulanıyor. Bu hayvanlara mama ve su veren sokak gönüllüleri istenmiyor. Yine de buna rağmen güzel insanlarımız var. Bunlardan biri de Sebahat DEMİR. Kendini sokakta yaşayan hayvanlara adayan Sebahat DEMİR ile sokakta yaşayan can dostlarımızı konuştuk.

Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? Hayvanlarla ilgilenmeye ne zaman başladınız?
İzmir-Bergama doğumluyum. Karabağlar ilçesinde yaşıyorum. Bulunduğum bölgede sokak hayvanları gönüllüsüyüm. Kendimi bildim bileli hayvanları seviyorum. Benim çocukluğum çiftlikte geçti. Eşekler, atlar, tavuklar ile büyüdüm. Hayvanları hep sevdim. Karınca bile ezmeyen biriyim. Evime sinek girse onu öldürmem. Dışarı çıkması için kovalarım.

İzmir’de sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili tabloyu nasıl anlatırsınız?
Benim yaşadığım bölge’de sokak hayvanlarını sevmiyorlar. Onların en çok sevgiye ihtiyaçları var. Sahipsiz sokak hayvanlarına sahip çıkan iki kişiyiz. Ben ve bir komşum var. Bulunduğum çevre bana destek vermiyor. Yavru kedileri alıp bizim apartman bahçesine bırakıyorlar. Ben bakıyorum. Başka ilgilenen olmuyor. Bu yavruları annelerinden ayırıp getirmeleri beni çok üzüyor. Annelerini arıyorum, bulamıyorum. Herkes benim sokak hayvanlarına baktığımı biliyor. Bu yüzden benim apartmanıma getirip bırakıyorlar. Çevredeki çocuklar sokakta yaşayan can dostlarımıza kötü davranıyor. Çocuklara kızamıyorum. Yetişkinler çocuklarına hayvan sevgisini kazandırmıyor. Aileler hayvanlara bakış açılarını değiştirmeli. Çocukları onları örnek alsın. Bu çocuklar hayvanlara işkence yaparak büyüyorlar. Yetişkin birey olunca ne olacak? Aileler kendilerine bu soruyu sorsunlar.
Sizce insanlar hayvanlara yardım etmek için neler yapabilirler?
Onların yaşama hakkına saygı duymayı öğrenmeliyiz. Hasta sokak hayvanlarıyla ilgilenen olmuyor. Asıl onların yardıma ihtiyacı var. Onların bakımına yardımcı olalım. Hayvanlara eziyet edenleri uyaralım. Suç işlediklerini söyleyelim. Sıcak havalarda su ihtiyaçlarını düşünelim. Soğuk havalar da barınmaları için sığınaklar yapalım.
Sokaklarda bu kadar çok sahipsiz hayvanların olma sebebi nedir?
Can dostlarımız sahiplenilip evinden atılıyorlar. Lütfen bakamayacağınız hayvanları satın almayın. Onlar sokakta o kadar çaresiz kalıyorlar ki. Petshoplar ve internet aracılığıyla hayvan satışları denetlenmeli. Kısırlaştırma çok önemli. Gerekli yasalar çıkar ve bunlar uygulanırsa bu kadar çok sahipsiz hayvan olmaz.
Sokak hayvanları insanlar için bir tehdit midir?
İnsanlar hayvana eziyet ederse o sizi tehdit olarak görür. Siz ona saldırırsanız tabi ki o’da size kendini korumak için saldıracaktır. Ben sokaklarda ellerinde sopalar köpekleri kovalayan çocukları görüyorum. Ellerindeki sopaları almak için para veriyorum. O hayvan tabi ki saldıracak. İnsanlardan gördüğü zulüm neticesinde birçoğu korkaklaşmıştır.

Sokak hayvanlarına uygulanan şiddet neden gündeme gelmiyor?
Hayvanları korumak için tek başına olmak yeterli olmuyor. Benim bölgemde dövüş köpekleri bakan gençler var. Bunlar sokak köpeklerini parçalıyor. Geçen aylar da bir köpeği iki tane sahipli köpek parçalıyordu. Su dökerek zor kurtardım. Hayvan kötü yaralanmıştı. Ben tek başıma bu kişilere engel olamıyorum. Yasalar var ama uygulanmıyor. Çevredekiler bu tür insanlara bulaşmak istemiyor. Görüyor ama konuşmuyor. Geçen sene bir köpeğe tecavüz edilmişti. Gelip bana anlattılar. Kimin yaptığını biliyorlardı. Söylemediler. Ben köpeği alıp Cumaovası’nda bir arkadaşıma verdim. O sahiplendi. Fakat bu duruma sessiz kalan o kadar çok kişi var ki? Bunun için derneklerin, basın ve sosyal medya’nın bilinçlendirme konusunda daha çok çalışması gerekir.
Sokak hayvanları daha çok ne tür işkencelere maruz kalıyor?
Sopa ile dövülüyorlar. Özellikle yavrular alınıp anneden uzaklara atılıyor. Tecavüz çok fazla arttı. Köpeklere kediler parçalattırılıyor. Dövüş köpekleri öldüresiye kavga ettiriliyor. Bunlara şahit olanlar lütfen valiliğe, kaymakamlıklara, belediyelere veya internet üzerinden hayvan hakları sitesine girip şikayet’te bulunsunlar.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Hayvanları sevmiyor ve onlardan korkuyor olabilirsiniz. Onlara zarar vermeyin yeter.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

10 Mayıs 2018

“Farkındalık Merkezi” Ziyaret Edildi.


İBB Balçova Olimpiyat Köyü’nde hizmete açtığı “Farkındalık Merkezi” engellilerin sorunlarına dikkat çekilerek bireysel ve toplumsal yaşamda karşılaştıkları sıkıntıları, engelleri tanıtmak, bunları yaşatarak, uygulayarak hissettirmek ve böylece farkındalık yaratarak, engellilik konusunda İzmir’lileri bilinçlendirmek için kurulan merkez farklı kesimlerden ziyaretçileri ağırlıyor.

Yaşanabilir Buca Derneği ve Köstem Eğitim Kültür Sanat ve Müzecilik Vakfı İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan Engelli Farkındalık Merkezi’ni ziyaret etti. Yapılan ziyaret süresinde farkındalık merkezi’nde bulunan tekerlekli sandalye parkuru, yap yapabilirsen/üstün yetenekliler alanı, özel öğrenme güçlüğü alanı, karanlık parkur, otizm labirenti rehberler eşliğinde deneyimlenerek gündelik hayatta engelli bireylerin yaşadığı zorluklar görüldü.

Yaşanabilir Buca Derneği Başkanı Sadiye Yeda AKGÜL; “Tüm İzmirlileri bu merkeze gelerek, buradaki deneyimleri yaşamasını istiyorum. Empati yaparak Türkiye’de tek olan bu merkezde engellilerin yaşamlarını pratik olarak yaşadık. Engellilerin yaşadıkları zorlukları bugün daha iyi anladık. Birebir yaşamak çok etkileyici oldu. Bugün dernek yöneticilerimizden Cahide SÜSLÜ, Sevinç BALIM, Ömer ÖZLÜK ve 17 ziyaretçimiz ile empati yaparak çevremizi daha iyi gözlemlemek gerektiğinin farkına vardık. Eylül ayından itibaren “Yaşanabilir Buca Derneği” olarak Farkındalık Merkezine daha çok üyemizi getirmeyi planlıyoruz. Engelli Farkındalık Merkezinde görev alan ekibe çok teşekkür ediyorum” dedi.




İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

9 Mayıs 2018

Neden Böyle Üzülüyorum


Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çağatay Üstün bilgilendirme yazılarını sürdürüyor. Prof. Dr. Çağatay üstün’ün bizlerle paylaştığı “Neden Böyle Üzülüyorum” yazısı;

Neden böyle dünyanın gidişatı. Etik ve ahlâki duyarlılığın kalmadığını söyleyenlerin umarsız tavırları karşısında üzülüyorum. Hiç kimsenin bu konuda bir sorumluluğu yok mudur? Hiçbir şey yapmamak ve seyretmek de bir tür sorumluluk değil midir?
Bir kez olsun bu konudaki söyleyeceklerimizin dinlenmesini ve anlaşılma yolunda çaba harcanmasını isterdim. Kaba, saygısız, sevgisiz, alaycı, seviyesiz, birbirini öteleyen bir yaşam arzu edilen değildir. İnsanın canlılarla bir arada mutlu yaşamasını arzu ediyorum. Sadece söylemde kalmayan artık gündelik yaşamın içine de dahil olmuş etik bir yaşamın kapısını aralamak lazımdır. Son 20 yılda egolara dönük ve tutsak bir yaşamın bizlere ne getirdiğini halen fark etmedik mi? Acı çeken endüstriyel üretim canlıların acısını azaltamadık. Doğaya verilecek zararı görmezden geldik. Yaz günlerinde aşırı sıcaklara bile bahane bulan, her sene böyle oluyor diye geçiştirenlerin yanıldıklarını tekrarlamadık. Hatalar var. Bunları anlıyorum. Vazgeçmek ve yanlışı örtmek yanlıştır. Başarabiliriz aslında. Ama birbirimizi dinlemiyor ve önemsemiyoruz. Etik doğrular için çaba sarf ederken, karşıma çıkan engelleri nasıl aşabileceğini düşünüyorum. Her şeye rağmen etik zaten bunu mümkün kılmak için 2011’den beri destek verdiğim bir etkinlikti ve devam ediyorum. Belli ki artık dinleme ve anlatma zamanı değil, fark etmeli, gerçeği görmeliyiz. Usul ve kural hatalarını yok sayamayız. İlkelerin zarar görmesine izin veremeyiz. Lütfen, biraz daha duyarlılık. Alışmak değil, alışmadan vazgeçmek ve doğrusunu bilerek bunu uygulamayı denemek durumundayız.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

8 Mayıs 2018

Fatma’nın Hayatı Refleksoloji ile değişti..


Suriye’den göç eden 4 çocuklu bir ailenin kızı olan Fatma’nın hayatı Uzman Sosyolog Refleksolog Kürşat Şahin Yıldırımer’le değişti. Beş aylık bebekken geçirdiği havale sonucu yürüyemiyor, yemek yemiyor, sürekli ağlıyordu. Uzman Sosyolog Refleksolog Kürşat Şahin Yıldırımer Fatma’nın durumunu öğrenince gönüllü olarak ücretsiz seanslar vermeye başladı.

Fatma’nın annesi kızının durumu hakkında şu bilgileri verdi; “Suriye’de olduğumuz dönemde beş aylıkken havale geçirdi. Sonrası çok zor bir süreçti. Yatmıyor, yemek yemiyor, sürekli ağlıyordu. Çok doktora götürdük ama çözüm bulamadılar. Beyin hasar görmüştü. İki yaşına kadar böyle geçirdik. Bir doktor tavsiye ettiler. O doktora da götürdük. Tedavi kötü geçti. Ödem yaptığını söylediler. Çocuğum çok kilo verdi. Başka bir doktor tedaviye başladı. Ondan sonra o kadar çok doktor ve tedavi süresi geçirdik ki sayısını hatırlamıyorum. Sıvı besliyorduk, yutkunamıyordu. Türkiye’ye geldik, ilaç kullandı. Durumun da bir değişiklik olmadı. Sonra Şahin bey’in bir arkadaşı sokakta çocuğumu görmüş. Diğer çocuklarım onu plastik bir leğene ip bağlamış gezdiriyordu. Çocuk çünkü. Sokağa çıkmak istiyor. Oyun oynamasa da gezmek istiyor. Kardeşleri ona böyle bir çare buldular. İple leğeni çekiyorlar, onu gezdiriyorlardı. Şahin beyin arkadaşı çocuklarımla konuşmuş. Sonra bizi buldular. Şahin bey’de her hafta düzenli olarak çocuğuma tedaviye eve gelmeye başladı. Tedavi devam ediyor. Çocuğum artık yemek yiyebiliyor. Su istediği zaman ağlamıyor. Su diyebiliyor. Baba, dede diyebiliyor. Ayakta durabiliyor. Sürekli ağlamıyor. Çocuğum özel tedavi merkezlerine giderse daha iyi olabilirmiş. Rapor alabilmek için hastaneye gittik ama yanlış yönlendirilmişiz. Raporu alamıyoruz. Çocuk hastanesi veya Dokuz Eylül Hastanesi tedavi edebiliyormuş. Çocuğum için rapor verilirse özel eğitim alabilir. Fizik tedavi alabilir. Yetkililerden kızımın özel eğitim alması, tedavi olması için yardım istiyorum” diye konuştu.

Uzman Sosyolog Refleksolog Kürşat Şahin Yıldırımer; “Haftada tek seans yapıyorum. İlk başladığımda ayak parmakları çok kapalıydı. Bacak kasları, dizleri çok gergindi. Bu yüzden yürüyemiyordu. Denge, kabızlık, uyku sorunları vardı. Kademe kademe sorunlarını aştık. Artık annesinin elinden tutarak kardeşlerini okula bırakıyor, okuldan alıyor. Bunları annesinin elini tutarak yürüyerek yapıyor. Çok az konuşmaya başladı. Bunun için özel eğitim alması şart. Otuzuncu seanstan sonra olumlu gelişmeleri gözlemledik. Algı düzeldi. Söylenenleri anlamaya başladı. Daha önce isteklerini ağlayarak ifade ederken şimdi gösterebiliyor. 12 yıl sonra Refleksoloji ile hayata tutunup yürümeye başladı” dedi.

Uzman Sosyolog Refleksolog Kürşat Şahin Yıldırımer Serebral Palsi’de refleksolojinin yeri konusunda şu bilgileri verdi;
Merkez sinir sistemine çeşitli yöntemlerle gönderilen duysal uyarıların refleks olarak motor yanıt oluşturduğu bilinmektedir. SP’de yoğun olarak kullanılan refleksoloji çalışması uzmanların çoklu araştırma prensibine dayanan ve ilgili sinir uçlarına manuel bası ile uygulanan çalışmadır. Beynin sağlam bölgeleri hasarlı bölgelere ait fonksiyonları üstlenmesine, yeni sinapslar oluşmasına yardımcı olunur ve 5 ile 6 yaşına kadar beyindeki nöronlar yeniden organize olurlar, buna bağlı olarak bazı fonksiyonlar kısmen kazanılmaktadır. Bu sürece nöronal plastisite denmektedir. Refleksoloji ile nöronal plastisiteyi hızlandırmak ve duysal entegrasyonu artırmak ve bazı yöntemlerin erken aylardan itibaren uygulanması ile başarılı sonuçlar alınmıştır. Refleksoloji ile bu yöntem tüm dünyaca kesinlik kazanmış ve uygulama yelpazesi günden güne artış göstermiştir. Refleksoloji tekniklerin genel amacı kas tonusunu normalleştirmek, gövdede ileri denge reaksiyonlarını geliştirmek ve normal hareket paternlerini fasilite etmektir. Bazı uyarı noktalarından verilen basınç kas iğciğinden kalkan germe refleksini inhibe ederek spastik kas tonusunu azaltır. Refleksoloji de amaç; Anormal postür ve paternlerin düzeltilmesi, oluşabilecek deformitelerin önlenmesi, mevcut becerilerin geliştirilmesi, yeni becerilerin öğretilmesi, üst ekstremitelerin fonksiyonel kullanımı sağlamak, yürüme eğitimi vermek, konuşma merkezine yapılan çalışma ile anlaşabilir konuşmayı sağlamaktır.
Refleksoloji 2014 yılında Sağlık Bakanlığınca tamamlayıcı tıp olarak onaylandı. Resmi gazetede yayımlandı. Ancak SGK kapsamına alınmadı.
Uzman Sosyolog Refleksolog Kürşat Şahin Yıldırımer, sosyal projelerle gönüllü olarak ihtiyaç duyan çocuklara katkı sunuyor.
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

7 Mayıs 2018

Gençlerimize Geleneksel Tatlarımızı Tükettirelim..


Çocuklarımız için beslenme konusu en az eğitim kadar önemli. Özellikle okul çağı çocuklarının sağlıklı beslenmesi için de eğitim gerekiyor. Çocukluk döneminde kötü beslenen çocuklar ileriki yaşlarda birçok hastalıkla karşılaşabiliyor. 1928 yılından beri Basmane’de helvacı dükkanı olarak hizmet veren helvacı dükkanının 3. Kuşak işletmecisi İhsan Helvacı çok önemli bir konuya dikkat çekiyor;

“Eğer çocuklarınızın sağlığına önem veriyorsanız ne yiyip içtiklerine lütfen dikkat edin. Çocuklarınıza enerji verici bir ürün olan pekmez yedirin. Yaptığım araştırmalara göre yeni nesil tahin, tahin helvası ve pekmezin sağlık için ne kadar yararlı olduğunu bilmiyor. Ben 3. Kuşak bir helvacı olarak yeni nesil’e tahin-pekmez ve tahin helvasının önemini tanıtmak için bir çalışma başlattım. Helvayı orta yaş ve üstü tüketiyor. Müşterilerim, gençlere yararlarını anlatmalarını söylüyorum. Çocuklara tahin-pekmez yedirmeleri gerektiğini anlatıyorum. Özellikle anneler ve öğretmenler bu konuda çocukları bilgilendirsinler. Okullarda çocuklara nasıl süt gibi ürünlerin sağlık yönünden yararları anlatılıp içiriliyorsa, tahin pekmez’i ve tahin helvasını da tanıtmaları gerekir. Çocuklarımıza ve gençlerimize geleneksel tatlarımızı tükettirmeliyiz. Ben yılların helvacısı olarak bu konuda elimden geleni yapmaya hazırım.

Doğal yollarla ve sağlığa uygun yapılan tahin helvasını tüketsinler. Yapay tatlandırıcılarla üretilen tahin helvası çok tatlı olduğu için özelliğini bozuyor. Helvacılıkta üretim çok önemli. Helvacılığın ana maddesi susamdır. Susamın işlenmesi ve ezilmesi ile tahin ortaya çıkar. Tahin özellikle kış mevsiminde vücudumuzu soğuk algınlığına karşı korur. C,B ve E vitaminleri açısından zengin bir besin olduğunu uzmanlar söylemektedir. Tahin helvasının da birçok faydaları vardır. Özellikle demir ve kalsiyum bakımından çok zengindir. Ancak tahin helvası hazırlanırken yapıldığı ortamın sağlığa uygun olması çok önemlidir.”

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT



6 Mayıs 2018

Hıdırellez Coşkusu


İzmir’de baharın müjdecisi olarak kabul edilen hıdırellez, düzenlenen konserler ve mahallelerdeki şenliklerle kutlandı.

İzmir’de hıdırellez kutlamaları kapsamında Mavi Bahçe kent meydanında çeşitli etkinlikler düzenlendi. 5 Mayıs Cumartesi günü “Sakoband” konseri açık havada mavi bahçe kent meydanı’nda gerçekleştirildi. Bahar coşkusu rengarenk çiçekler arasında dilek ağacı süsleyerek devam etti.
Bereket,sağlık, bolluk ve mutluluğun sembolü olan hıdırellez kutlamalarında dilekler tutuldu.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

5 Mayıs 2018

Yazar-Dr. Serra Menekay Kitabını Çocuklar İçin İmzaladı


Yazar-Dr. Serra Menekay “Adını Arayan Çocuk” adlı romanını Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nde yatan çocuklar için imzaladı.

“Adını Arayan Çocuk” kitabında çocukların adlarını ararken, doğayı kurtarmalarının sıra dışı öyküsünün anlatıldığını söyleyen Dr. Serra Menekay;

“İyilikle kötülüğün savaşında iyiliğin yanında yer alan altı çocuğun iyiliğin savaşı kazanması için yaptıklarının anlatıldığı bir öykü. Bugün olmayan bir zamanda bu dünyanın olmadığı zamanda geçen öykü, doğayı, çevreyi, sevgiyi ve iyiliği koruyanlar için yazılmıştır. Çocuklar adlarını gerçekleştirmek zorundalar. Çocuklardan bir tanesinin adı “Yüreği ile gülen çocuk” adını gerçekleştirmek için nasıl bir macera yaşaması gerektiğini bilemiyor. Ve görevinin ne kadar büyük olduğunu keşfediyor. Görmeyi bilen çocuk, işitmeyi bilen çocuk, koklamayı bilen çocuk, tatmayı bilen çocuk, dokunmayı bilen çocuk ile tanışıyor. Bunlar bizim beş duyumuz. Yüreği ile gülen çocuk 6. hissimiz. Bu çocuklar hep birlikte kötülere ve kötülüğe karşı savaşırken çok önemli bir virüs keşfediyorlar. Sosyal medya alışkanlıklarının toplumsal hayat üzerindeki olumsuz etkilerini ve çocuklar adlarını ararken yaşadıkları macera’nın anlatıldığı bir öykü. Bu altı kahraman çocuk iyiliği yeniden kötülüğün önüne geçirmek için uğraşıyorlar. Bu maceranın nasıl çözüldüğü ise bir sürpriz ile bitiyor.”
İlk İzmir kitap fuarın da imzaladım.

“Adını Arayan Çocuk” isimli kitabımı İzmir kitap fuarına yetiştirmek için çok çalıştık. İlk kez 15 Nisan’da okuyucularla buluştu.

Bazı hekim arkadaşlarım “23 Nisan Çocuk Bayramı” şenlikleri kapsamında “Adını Arayan Çocuk” isimli kitabımı satın aldılar. Çocuklara dağıtmak istediklerini söylediler. Ben de hekim olduğum için Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nde yatan çocuklar için hastanenin düzenlediği şenliğe katılarak 60 adet kitabımı imzaladım. Arkadaşlarımın bağışladığı kitaplar bazı çocukların ilk imzalı kitabı olabilir. Hastane bahçesinde ve onkoloji servisinde yapılan bir etkinlikte kitabın yazarının bir tıp doktoru olması çocuklar için önemli bir olay diye düşünüyorum.
Bütün çocuklar iyiliğin kıymetini bilsin
Çok kitap okuyan birisi olarak taraflı bir göze sahibim. Hiçbir sanat dalı hayal gücünü bir kitabın içindeki kadar geliştirmiyor. Yani çocuk o kitabın içinden kendi gözleri ve kendi dünyasıyla görüyor. Orda yazılanlar kendisi kadar zengin oluyor. Bütün çocuklar iyiliğin kıymetini bilsinler. İyiliği, arkadaşlığı, etik değerleri öncelesinler istiyorum.
Yazar, Dr. Serra Menakay kimdir?
1970 yılında Ankara’da doğan Serra Menakay babasının işi nedeniyle 1972 yılında izmir’in Ödemiş ilçesine taşınır. İlk ve orta tahsilini Ödemiş’te her yıl okul birincisi olarak tamamladı. 1987 yılında ilk tercihi olan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandı. 1994 yılında TUS sınavında ilk tercihi olan Biyokimya ve Klinik Biyokimya Uzmanlığı eğitimine hak kazandı. 1998 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesindeki ihtisasını tamamlayıp uzman oldu. İznik, İstanbul ve Ödemiş’te Biyokimya Uzmanı olarak çalıştı.
2001 yılında eşi Vedat Öncel ile evlendi. Eşinin görevi nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri’nin Texas Eyaletine taşındı. Burada bulunduğu dört yıla yakın süre boyunca Midwestern State Üniversitesi Biyokimya Bölümünde öğretim üyesi yardımcılığının yanında United Regional Health Care Hospital laboratuvarında konuk hekimlik yaptı.
Dr. Serra Menekay halen İzmir’de bir eğitim ve araştırma hastanesinde Tıbbi Biyokimya Uzmanı olarak çalışmakta ve edebiyat üzerine çalışmalarını sürdürmektedir.
Bilindiği üzere Aluşta’dan Esen Yeller, Kuşbakışı, İğne Oyası ve Şefika romanlarıyla tanınan yazar Dr. Serra Menekay, okuyucuların beğenisini toplamıştı.



İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT