21 Haziran 2022

“Kişisel Mitoslar” Sergisi Devam Ediyor


Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi, Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı mezunu altı sanat eğitimcisi kadın sanatçı Arzu Aytekin, Berfin Binici, Burcu Gaziler, Gülsün Solgun, Özlem Kalmaz ve Yasemin Doryan, Postmodern bir tavırla oluşturdukları kişisel mitoslarını içeren resimlerinden oluşan yaz sergisi Alsancak’ta Doryanart Sanat Galeri’sinde sanatseverlerle buluştu.

2 Temmuz 2022 tarihine kadar sürecek olan sergi, İzmir’li sanatçıların özgün yorumlarıyla,  tuval üzerine akrilik, yağlıboya,  karışık teknikler ile yapılmış eserlerinden oluşuyor.

Kişisel mitosların Postmodern bir tavırla ele alındığı sergi kapsamında ilgi çekici farklı öznel yorumlar bulunmaktadır.

Sergide yer alan ‘’Hekate’’adlı yapıtta, Tanrıça figürünün günümüz teknolojik bilişim çağında eski gerçek anlamını yitirişini,  sanallaşan ortamda değer ve aura kaybına vurgu ile maximalist postmodern bir sanatsal dil öne çıkarken, bir diğer  ‘’Dönüşüm’’ adlı yapıtta ise toplumların tarihsel geçmişinde inanç bazında saf ve temiz anlamlarına uygun düşen sembollerden biri olan Meryem Ana’ya yer verilmektedir. Metaforik bir anlatıma gidilerek, doğanın kendi içinde bir değişim ve dönüşüm diyalektiğine sahip olduğu gerçeğine vurgu ile günümüz toplumlarındaki değişimin genel anlamda kötüye gidişine tepki koyarak geçmişten gelen saf ve temizliğin sembolü ile paradoksal gidişat vurgulanmaktadır.


"Nosce Te İpsum" adlı eser ise ismini Delphi'de Apollon Tapınağı'nın girişinde altın harflerle yazan yazıdan almıştır. "Kendini Tanı" anlamındadır.

"Kendini tanı, o zaman evreni ve başkalarını tanıyacaksın." Antik Yunan filozofu Sokrates'in (M.Ö. 469 - M.Ö. 399) sözüdür. M.Ö. den beri insanların altın harflerle tapınaklara yazdığı, ünlü düşünür ve şairlerin felsefe olarak benimsediği kendini tanıma, insanın evreni ve dışsal olayları anlaması için önce kendinden başlaması gerektiğini savunan bir düşünce tarzıdır. İnsanın kabuğunu kırması dış dünyayı algılaması için önce kendi içine dönmeli, daha sonra dönüşüp, dönüştürmelidir.

Sergide yağlıboya otoportre olarak yer alan resimde kırık bir cam arkasından bakan bir portre yer almaktadır. Ayrıca gerçek cam kırıkları kullanarak resmin içinden çıkan cam kırıkları yere serpilmiş şekildedir. İnsanın karanlık, kapalı bir ortamda baktığında cam kendi yansımasını gösterecektir. Ancak kendine bakıp anlamaya başladıkça camı kırıp ışığı merak edip bulmaya çalışacaktır. Cam metaforu resimde ruhu temsil etmek için cam kırıkları ise kendi kabuğunu, ne kadar çok kırık varsa o kadar kendini bulma ve tanımayı gerçekleştirmeye yaklaştığı anlamında kullanılmaktadır. Resim bu özelliği ile teknik olarak hem kavramsal hem klasik bir anlatımın ürünü olarak mix bir ifade etme yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır.


“The Half” (2022) adlı eser ise; Eski Yunanlar, insanların bir zamanlar dört kolu, dört bacağı ve iki yüzlü tek bir kafası olduğuna inanırmış. Mutluymuşuz. Bütünmüşüz. O kadar bütünmüşüz ki, tanrılar bu bütünlüğün tapınma ihtiyacımızı bastıracağından korkup bizi ikiye ayırmış. Diğer parçamızdan ayrılıp dünyayı perişan şekilde dolaşmışız. Tükenmez bir hasretle… hasret… hasret… ruhumuzun diğer yarısına duyduğumuz. Diğer yarımızı bulduğumuzda içten içe anladığımız söylenir. Birlik hissi… Ve ikisi de bundan daha büyük bir neşe duyamazmış. Sergide karışık teknikle yer alan eserde midye kırıkları kullanılarak doku hissi oluşturulmuştur. Bu midye kırıklarının bir deniz üzerinde dokusal olarak gösterilmesi, bu midyelerin denizin derinliklerinden çıkarılıp koparılmasını yansıtmaktadır. Tıpkı bir bütünlüğün yarım kalması gibi. “Sevgi dediğimiz şey, yaratılıştaki bütünlüğümüzü arzulamak ve aramaktır.” Plato.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder