Uluslararası Kadınlar Dayanışma Derneği UKDD/IWSA 29 Kasım Çarşamba günü “Balkanlarda göç ve mübadele” konulu bir söyleşi gerçekleştirdi.
Alsancak Kenar Kitabevi’nde gerçekleştirilen etkinliğin açılış konuşmasını Uluslararası Kadınlar Dayanışma Derneği UKDD/IWSA Başkanı Gülsüm Ormancı yaptı. Ormancı “Cumhuriyetimizin 100.yılı etkinlikleri kapsamında "Balkanlarda Göç ve Mübadele" konulu etkinliğimize İzmir’de çok yağmurlu bir gün olmasına rağmen yoğun bir katılım oldu. Bugün bizleri yalnız bırakmayan üyelerimize ve davetlilerimize çok teşekkür ederiz” dedi.
Söyleşinin ilk konuşmacısı UKDD/IWSA Yönetim Kurulu Üyesi ve
Öğretmen Ayten Şenol Bulgaristan da yaşanan zulmü anlatarak şu ifadelere yer
verdi;
Balkanlara 14. Yüzyılda iç Anadolu Bölgesinden Türkleri Türklüğü yayma amacı ile götürmüşler. Osmanlı'nın zayıflamasıyla 19.yüzyılın başında önce Sırbistan'da ve Mora da başlayan isyanlarla siyasal, toplumsal ya da ekonomik nedenlerle Balkanlarda yaşayan Türkler farklı tarihlerde Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmışlar. Balkanlarda üç milyon Türk yaşamakta. 1878 yılı Rus-Türk savaşı sonrası bir milyon Türk Türkiye'ye göç etmek zorunda kalıyor. 1912 Balkan savaşı sonrası 450.000 Türk göç etmek zorunda kalıyor.1950 de 155.000 1968-78 de 120.000 ve 1989 da en büyük zorunlu göç yaşanmakta 350.000 Bulgaristan Türkü 1984 de yaşanan asimilasyon ve yaşadıkları zulüm nedeniyle göç etmek zorunda kalıyor.
Aralık 1984 de
Bulgaristan da ne oldu?
24 Aralık 1984 de Türk azınlığın yoğun olduğu bölgelerde Kırcaali bölgesinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Komünist partisi yöneticileri ülkedeki toplam nüfusun %10 nu oluşturan Türklerin 20 gün içerisinde isimlerini zor kullanarak değiştirmek için bir kampanya başlattı. Bu kampanya ile Bulgaristan’daki Türk varlığını inkar ederek Bulgaristan da sadece Bulgarların yaşadığı homojen bir ulus devlete dönüştürmek istiyorlardı. Bunun için Türklere zorla isim değiştirme sürecinde gönüllü olarak kabul ettiklerini beyan eden dilekçeler imzalatıldı. Buna direnenler cezaevlerine ya da toplama kamplarına sürülmekte ve ağır işkence ve hakaretlere maruz kalmaktaydı. Komünist hükümeti o süreçte Türklere ne yaptı? Adlarını değiştirdi, Türkçe konuşma yasağı cezalandırıldılar, radyolar kapatıldı, kitaplar toplatıldı, düğünler sünnetler yasaklandı, bazı çocuklar yatılı okullara gitmeye zorlandı, dini vecibelerinin yapmaları engellendi. Bu zulme karşı ayaklanmalar ve protestolar başladı. Dünya Bulgaristan da Türklere yapılan zulme sessiz kaldı ta ki 1986 yılında Naim Süleymanoğlu' Türkiye ye kaçana kadar. Bulgaristan da yaşanan zulmü anlattı ve Türkiye buna kayıtsız kalmadı 1989 yılında sınırları açtı ve zorunlu göç başladı. Birçok insan memleketini terk etmek zorunda kaldı. Bizlere kucak açan Türk Devleti'ne ve milletine minnettarız, dedi.
İkinci konuşmacı UKDD/IWSA üyesi Emekli Öğretmen-Yazar ve
Ressam Aysu Kumbaracı Günay babasının vasiyeti üzerine yazdığı “Albümdeki
Mucize” kitabından alıntılar yaptı.
Rumeli kökenli bir aileden gelen Günay “yazdıklarım bir roman gibi değil, yaşantımda iz bırakan olayları sıraladığım bir günlük. Geçmişi önce babamdan dinledim. Babamı kaybettikten sonra annem kitabımın oluşumunda çok yardımcı oldu. Annem anlattı ben düne dönük ne varsa araştırdım ve yazdım.
Babaannemin bize anlattığı Çanakkale Savaşı’nın başladığı
yılları anlatan bölümden örnek vermek isterim. Babaannem Zehra o günleri
anlatırken vücudumdan soğuk terler boşanıyor diyordu. 11 Ekim 1914 gecesi davul
sesiyle uyandık diye başladı anlatmaya. “Davul çalıyor, hayırlara vesile olur
İnşallah” dedi. Ses yaklaştıkça içimizdeki sıkıntı da artıyordu. Bekçi baba
sokaktaki gaz lambasının altında durdu. Davudi bir sesle bağırmaya başladı.
Duyduk duymadık demeyin (Hicri yıl 1880-1840) yılları arasında doğanlar 48 saat
içinde askerlik dairesine başvuracaklardır. Hepimiz kapıyı açıp dışarı çıktık.
Babam, bu ne demek? Dedi. Ne demek olacak, savaş demek. Memleket savaşa girdi
beyim.
29 Temmuz 1914 tarihli İlk Adım Gazetesi, İlan-ı Harp başlığıyla çıktı. Bu Birinci Dünya Savaşının resmen başladığını ilan ediyordu. 11 Ekim 1914 Sultan Mehmet Reşad Cihan-ı Ekber ilan ediyordu.
Tarihimize 195’liler olarak geçen 195 kahramanımızın en
genci 17, en kıdemlisi 22 yaşındadır. Tümü öğrenci olan orta ve lise
öğrencileri, bir bölümü ise öğrenimlerini İstanbul Darülfünun da
sürdürmektedir. Olağanüstü vatanseverlikleri ve kahramanlıkları dışında onların
ortak özelliği tümünün “maksubeli” oluşudur. Maksubeli sözcüğü yerine bu gün
“Tescilli” sözcüğü kullanılmaktadır. Yasalara göre öğrenci olan ve bu sebeple
askere alınmayan bu gençler kimliklerini saklayarak askerlik şubesine
başvururlar.
Ağabeyim Hayri Kumbaracı da bu grubun içindedir. Büyük abim Fevzi Kumbaracı da Askerlik şubesine başvurmuş. Şimdilik aynı aileden bir gönüllü yeter demişler.
Yıl 1915, babam öleli neredeyse bir yıl oluyordu. Hayri
ağabeyi’mden bir haber alamıyorduk. Annemle ben sık sık askerli dairesine
uğruyor bir netice alamadan geri dönüyorduk. Üzgünüz, böyle bir bilgi şimdilik
elimize geçmedi. Biz sizi daha sonra ararız. Sağ mı, ölü mü belirsiz. Bu belirsizlik
bizi kahrediyordu. Annem göz pınarlarında biriken yaşlarını göstermemek için
başını yukarı kaldırarak cesur görünmeye çalışırdı. Ama ağabeyim yaşıyordu.
Bunu bütün kalbiyle hissediyordu annem”.
Bu bölüm kitabımda yazdığım Çanakkale anılarımızın bir bölümü. Okuyucularım kitabımda Çanakkale anılarımızın daha fazlasını bulabilecektir” dedi.
Söyleşi sonunda UKDD/IWSA Başkanı Gülsüm Ormancı
konuşmacılara ve etkinliğin düzenlenmesine katkı sağlayan Kenar Kitabevi
işletmecisi Çağlar Karabil’e teşekkür belgesi verdi.
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder