27 Nisan 2019

Araştırmacı Yazar Aslan Buğdaycı ile Söyleşi..


“”Kuruluşundan Günümüze Lapseki” ile tanıdık onu. “Milli Mücadelede Nazilli 1919-1922” dikkat çeken ikinci eseriydi. Daha sonra “Dünden Bugüne Nazilli” ve “Lampsakos’tan Lapseki’ye” diyen Araştırmacı-Yazar Aslan Buğdaycı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi ile sizleri baş başa bırakıyoruz. Keyifli okumalar.

Bize kendinizden bahseder misiniz?
1946 yılı İstanbul/Paşabahçe doğumluyum. Babam Cumhuriyet’in ilk polislerindendi. Babamın memuriyeti nedeniyle çocukluk ve gençlik yıllarım Ezine ve Lapseki’de geçti. Biga Lisesini başarı ile bitirdim. Tarih sevgim çocukluk yıllarımdan beri hep vardı. Notlarım yüksek olduğu için Tarih dersinden öğretmenlerim beni sözlü sınava kaldırmazlardı. Üniversite sınavlarını kazanınca İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümüne yazıldım. O yıllar Türkiye’de Üniversite mezunu kütüphaneciler yoktu. Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümünü okurken Tarih ve İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nu da bitirdim.
İlk çalışma yerim Yozgat daha sonra Nevşehir/Ürgüp, Aydın/Nazilli’de Halk Kütüphanesi Müdürlüğü görevlerini yaptım. 2001-2005 yılları arasında İzmir Kültür ve Turizm İl Müdür Yardımcılığı görevinde bulunduktan sonra emekli oldum.
Yazma serüvenine ne zaman ve nasıl başladınız?
Nazillide Halk Kütüphanesi Müdürlüğü yaptığım dönem yazmaya başladım. Kitaplarla iç içe olunca okumakla ve yazmakla da iç içe oluyorsunuz. İlk kitabım 1991 yılında yayımlanan Kuruluştan Günümüze Lapseki.   “Kuruluştan Günümüze Lapseki” isimli bir kitabı Lapseki Yardımseven Kadınlar Derneği’nin desteği ile yayımladım. Küçük çaplı bir kitaptı. Nazillideki kaynaklar çok yeterli değildi. İzmir Milli Kütüphane’deki kaynaklar gibi bulabileceğim bir yer yoktu. Elimdeki kaynaklar imkanında bir kitap çalışmam oldu.
 İkinci kitabım Milli Mücadele Nazilli 1919-1922 çok beğeni aldı. Çok geniş araştırmalarım sonucu 200 sayfalık kitabım birçok üniversite tarafından benden istendi.
Üçüncü kitabım Dünden Bugüne Nazilli ilkokul ve ortaokul çocuklarının çok ilgi gösterdiği bir kitap oldu. Nazilli’de uzun süre yaşadığım için kültür zenginliğini gördüm. Manileri, gelenek ve görenekleri, yemek kültürü, türküleri, bilmeceleri, yerel söylemleri çok ilgimi çekmişti. “Dünden Bugüne Nazilli”de bunları toplayarak kültür değerlerini anlattım.

Son kitabınız Lampsakos’tan Lapseki’ye kitabınızdan bahseder misiniz?
Lapseki’yi yazmak ve anlatmak, çocukluğumu ve gençliğimi bu kentte geçirdiğim için bu kentin tarih ve kültürel zenginliklerini ortaya çıkarmaya adamış biri olarak bana yakışırdı.  
Toplumlar geçmişlerini öğrenmeden geleceklerine de yön veremezler. Bu da ancak kalıcı bir tarih bilinciyle gerçekleşebilir. Şirin ilçemiz, üzerinde asırlardır yaşadığımız bir toprak parçası değildir. Yüzyıllardır yüzümüzü ağartan derin bir tarih birikimi ve kültürel bir coğrafyadır.
Bu duygu ve düşüncelerden yola çıkarak, çeşitli kültürlerin kaynaşmış olduğu bu kentin güzelliklerini daha yakından tanımak ve tanıtmak yaşamış olduğumuz şehri daha çok sevdirmek bu kentte yaşayan her bireyin öncelikli görevleri arasında olduğuna inancımdan, sorumluluk bilinciyle hazırlanan bu kitapta şimdiye kadar hiçbir yerde yayımlanmamış bilgi ve belgeleri bulacaksınız.
Kuruluşundan Cumhuriyete Helenistik-Roma-Bizans-Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemleri, kültür zenginlikleri, Antik Çağ’da Lapseki’de yaşamış bilgin ve düşünürler, Lapseki ile ilgili söylenceler, Lapseki manileri, Lapseki türküleri bugüne ışık tutmasını düşünerek gelecek için bir kılavuz olması için araştırıp yazdım. Özellikle Cumhuriyet dönemi ve milli mücadele döneminin önemine dikkat çekmek istedim. Osmanlı Devleti, 1877-1878 Rus Savaşı, 1911-1912 Balkan Savaşı, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşları ile yorgun ve başta insan gücü olmak üzere her türlü kaynaklarını tüketmiş bir devlet görüntüsü içindeydi. Çanakkale Bölgesindeki en önemli yerlerden biri Lapsekidir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında hem Kafkaslardan hem de Balkanlardan gelen göçmenler için Lapseki’de Şevketiye, Mecidiye ve Hikmetiye adı altında üç köy kurulmuştu.
Lapseki’ye gelen ilk mübadiller deniz yoluyla 1925 yılı Mart ayında Çanakkale’ye getirildiler. Lapseki’de iskan edilecek olan son mübadil kafilesi ise 1926 Kasım ayında Lapseki’ye ulaşmıştı. On yıllık bir savaştan çıkmış ve yeni bağımsızlığını kazanmış olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türkiye’ye gelen bu mübadilleri iskan etmek, onları hemen üretici durumuna geçirmek için yaptığı çabalar sonunda gelen vatandaşlarımız gerek Çanakkale ve gerekse Türkiye ekonomisine tarımsal alanda önemli katkılar sağlamışlardır.
Ayrıca Lapseki’de ormanlık araziler, eğitim, karayolları, 1927-1928 yıllarına ait devlet salnamesi’nde Lapseki bilgileri, 1930’lı yıllarda görülen Faşizm ve Nazizm gibi ırkçı akımların, ülkemizde de Türk siyasetini ve bazı grupları etkilediğini görüyoruz. Bu etkileşimin siyasal sonuçları bölgemizde başta Çanakkale olmak üzere Trakya’daki diğer şehirlerimizde de fanatik Türklerin Yahudilere karşı şiddet hareketlerinde bulunmaları ve eylemler hakkında araştırmalarımı okuyabilirsiniz.

Başka kitap çalışmalarınız var mı?
İnsanları aydınlatmak için bizim gibi araştırmacı yazarların çalışmaları bitmez. Yazmak benim için yaşamaktır. Özellikle tarih konularında bazı dergilerde yazılarım çıkmaya devam ediyor. Yaşadığım sürece araştırmaya, yazmaya, elimden gelen her şeyi yapmaya devam edeceğim.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT


26 Nisan 2019

Bu Kadar mı Kolay Yönetici Olmak?


Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çağatay Üstün; Herkes yönetici olmak istiyor yani yöneten diyerek “Bu kadar mı kolay yönetici olmak” başlıklı yazısı şöyle.

Bu nasıl bir tutku böyle? Adeta hırs ve inatlaşma birleşmiş. Benden başkası olmaz, olamaz mantığı ile hareket ediyor kimileri. En iyisi oymuş. Yeniden yönetici olmalıymış. Bir fabrikanın başında belki bir CEO belki de yerel yönetici hatta ülke yöneticisi. Bu nasıl bir mantık anlaşılır gibi değil. Farabî’den haberi yok sanırım bu insanların. Çünkü yönetici olmak o kadar da kolay değil aslında. O’nun iyi bir yöneticide aradığı temel ölçütleri bilse acaba kimler yeniden yönetici olmak ister? Eğer günümüzde yaşasaydı Farabî onları yönetici olarak görür müydü? O’nun iyi bir yöneticide özellikleri verelim. Verelim ama lütfen ön yargısız, iç hesaplaşmasız okusun herkes. Büyük düşünür Farabî’yi sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.
1) Öncelikle organları tam ve eksiksiz olmalı ki, görevlerini layıkıyla yerine getirebilsin.
2) Kendisine söylenen her şeyi iyi kavrayabilen, anlayan bir tabiata sahip olmalı ki, hem konuşan kişinin maksadını hem de söz konusu şeyi olduğu gibi anlayabilsin.
3) Hafızası kuvvetli olmalı ki, anladığı, gördüğü, işittiği ve sezdiği her şeyi zihninde tutsun ve unutmasın.
4) Uyanık ve zeki olmalıdır ki, gördüğü en ufak delili anında fark edip ona göre hareket edebilsin.
5) Güzel konuşma kabiliyetine sahip olmalı ki, zihninde bulunan bir şeyi tam bir açıklıkla ifade edebilsin.
6) Bilgi edinmeyi, öğrenmeyi sevmeli, buna kendisini vermeli ki, öğrenmenin zahmetlerini yenebilsin, içerdiği mihnetlere katlansın, bunları yorucu, eziyet verici bulmasın.
7) Yemeye, içmeye, cinsel zevklere düşkün olmamalı ve kumar ve eğlenceden sakınmalıdır.
8) Doğruluğu ve doğruları sevmeli, yalandan ve yalancılardan nefret etmelidir.
9) Yüksek ruhlu olmalı, yüceliği sevmeli ki utandırıcı şeylere düşmesin ve tabiatıyla hep yüksek şeyleri arasın, gümüşle altın gibi şeylere ve diğer dünyalıklara göz koymasın.
10) Adaleti ve adalet ehlini sevmeli, baskıdan, zulümden ve zalimlerden nefret etmeli ki, hem kendi akrabasından hem başkalarından hak arasın, onları hakka davet etsin, zulüm görenlerin imdadına yetişsin, iyi ve güzel bildiği her şeyi desteklesin.
11) Sonra ılımlı mizaca sahip olmalı ki, kendisinden adalet istendiği zaman şiddet göstermesin ve aksilik etmesin; fakat zorbalığa ve kötülüğe davet edildiği zaman şiddet ve aksilik göstersin.
12) Yapılması gerekli gördüğü şey konusunda azimli ve kararlı olmalı ki, onu gerçekleştirmek için cesaret göstersin; korku ve zaafa düşmesin.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT




25 Nisan 2019

Bu Tiyatro Kaçmaz


Cumhuriyet Kadınları Derneği İzmir Şubesi “Yıldızların Altında” adlı oyunlarının provalarına tüm hızıyla devam ediyor.
CKD İzmir şubesi, Saime Bircan Sak’ın yazıp, yönettiği “Yıldızların Altında” adlı oyunu 9 Mayıs 2019 Perşembe günü saat 20.00’de Fuar Gençlik Tiyatrosu’nda tiyatro severleri oyunu izlemeye davet etti.

Oyunun yönetmeni Saime Bircan Sak; “Alzheimer hastalarına dikkat çekmek açısından sahneleyeceğimiz bir oyun. Benim kendi hayalim olan bir merkezi anlatıyoruz. “Alzheimer”  hastaları için çok donanımlı bir merkez de özellikle hasta yakınlarına kızgınlık ve inatlaşma yerine sevgi ile yaklaşmanın önemine vurgu yapıyoruz. Ben bu oyunu “Umut” konulu bir yarışma için hazırlamıştım. Benim olanaklarım olsa böyle bir merkezin açılması için ön ayak olurum.  Sanatçılar, aydınlar, parası olanlar bir araya gelerek böyle bir merkez yapabilirler. Böyle bir merkez AVM gibi para getirmediği için şimdilik hayalimiz olarak kalıyor. Her şey hayal kurmakla başlar. Hayal edebilirsek, hayallerimizi gerçekleştirebiliriz” dedi.

Oyunumuzu daha fazla seyirciye ulaştırmayı istiyoruz 
Bir tiyatro salonumuz olmadığı için dernek şubemizde çalışmak zorundayız. Bir oda içinde çalışmakla tiyatro sahnesi’nde çalışmak çok farklı. Amatör bir grubuz ve içimizde hiç sahneye çıkmamış arkadaşlarımız var. Arkadaşlarımız bu işe çok inanarak başladılar. Gayet güzel, disiplinli bir şekilde çalıştılar. Bir rol için iki kişi hazırlandı. Bu kadar emek bir oyunla kalmasın istiyoruz. Oyunumuzu daha fazla seyirciye ulaştırmayı istiyoruz.
Oyunumuzun sonunda Türkiye Alzheimer Derneği Onursal Başkanı Aysel Gürsoy bir konuşma yapacak ve soruları yanıtlayacaktır. Tüm İzmirliler bu müthiş geceyi sakın kaçırmasınlar.
Davetiyeler CKD İzmir şubesi veya 9 Mayıs tarihinde Fuar Gençlik Tiyatrosu’ndan temin edilebilecek.



İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

21 Nisan 2019

23 Nisan Eğlencesi..


23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 99. yıl dönümü İzmir Park Alışveriş Merkezi’nde renkli etkinliklerle kutlanacak.

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda, İzmir Park’ın minik ziyaretçileri eğlence dolu etkinliklerde buluşacak.  Bayram eğlencesi Cumartesi günü “23 Nisan Hatırası” Çerçeve Yapım Atölyesi ile başlayacak. 21 Nisan’da Trio Sanat Kursu’nun Modern Dans Gösterisi ile devam edecek olan etkinlikler 22 Nisan günü Han Tiyatrosu oyuncularının sergileyeceği “Çoban ve Lulu” adlı çocuk tiyatrosuyla devam edecek. 23 Nisan’da İzmir Park küçük ziyaretçilerine yine eğlence ve sürprizlerle dolu bir gün yaşatacak. Saat 13.00’te başlayacak Savaş Tercan ile Comic Show’da çocuklar hem yarışacak hem de birbirinden güzel hediyeler kazanacak. Saat 16.00’da ise Volkan Çuha, illüzyon gösterisi ile büyüleyecek. Küçükler kadar büyüklerin de ilgisini çekecek bu gösteride ünlü sihirbaz interaktif şovuyla heyecan ve merak dolu dakikalar yaşatacak. Tüm etkinliklerin ücretsiz olarak gerçekleşeceği İzmir Park’ta palyoçalar da yüz boyama ve sosis balon etkinliği ile çocukların renkli eğlencesine ortak olacak.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT



20 Nisan 2019

Ressam Rana Sirkecioğlu kişisel sergisi açıldı..


Ressam Rana Sirkecioğlu’nun /KARE’ye saygılar / respect to sqare adlı kişisel sergisi “Yolo Art&Lounge Sanat Galerisi’nde açıldı.

Serginin açılış konuşmasını yapan Küratör Emel German Atalay; “Sevgili dostlar, sevgili sanatseverler, sanata gönül verenler ve bu günlerde sanat için can atan tüm dostlarımız hepiniz hoş geldiniz. Sevgili arkadaşımız Rana Sirkecioğlu’nun çok ilginç bir kavramla KARE’ye saygılar isimli çalışmalarından ben çok etkilendim. Ayrıca bize bu ortamı sağlayan “Yolo Art&Lounge Sanat Galerisi ailesi ve sevgili Cem Ceylan, son yıllarda galeriler kapanırken, galeriler kendilerini ticarete doğru hızla kanalize ederken Yolo Art&Lounge ailesi sanat için gönüllü olarak çalışıyorlar. Cem Ceylan ve “Yolo Art&Lounge ailesine çok teşekkür ediyoruz” dedi.

Çalışmalarıyla ilgili bilgi veren Ressam Rana Sirkecioğlu; “Kare alanda resim yapmak, kendi güvenli sınırlarımın içindeki sınırsızlığımı göstermek isteğimdendir. Bu sınırsızlık bana özgüdür. Başka bir deyişle, ruhumun içsel serüvenimin sınırsızlığıdır. Bu gün yanımda olan Yolo Art&Galery ailesine ve tüm dostlarıma sanatseverlere çok teşekkür ediyorum” diye konuştu.

Ressam Rana Sirkecioğlu kişisel resim sergisi 8 Mayıs 2019 Çarşamba gününe kadar sanatseverlerin ziyaretine açık kalacak. 




İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

15 Nisan 2019

“Amazonlar ve Titanlar” adlı uluslar arası karma resim, heykel sergisi açıldı


İzmir Büyükşehir Belediyesi desteğiyle Uluslar arası Aktivist Sanatçılar Birliği (UASB) 15 Nisan Pazartesi “Dünya Sanat Günü”nde “Amazonlar ve Titanlar” adlı uluslar arası karma resim, heykel sergisini Tarihi Havagazı Fabrikası Sanat Galerisi’nde açtı.
Küratörlüğünü Yıldız Arun ve Fatma Elvin Öztürk’ün üstlendiği sergi açılışına çok sayıda sanatçı ve sanatsever katıldı.
Serginin küratörleri Yıldız Arun ve Fatma Elvin Öztürk, “Amazonlar antik çağda yaşamış, Libya’nın kayıp bir adasından gelerek, tüm Anadolu’ya, Kafkasya’ya  yayılmış kadın savaşçılardan oluşan büyük bir imparatorluk kurmuş, binlerce yıl hüküm sürmüşlerdir. Yaşadıkları dönem Atlantis’in var olduğu düşünülen dönem.. Özellikle İzmir kadınlarının havası, suyu, karakteriyle Amazonların izini taşıdığını düşünmenin mümkün olduğunu belirttiler.
UASB Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Yaşar Işıkhan ise yaptığı açılış konuşmasında; “Bu sergimizle yurt dışından temsilcilerimiz ve üye sanatçılarımızın eserlerini paylaşırken hiç kuşkusuz Anadolu esintilerini de başka iklimlere, değişik kültürlere sunarak insanlığı ortak paydasını da güçlendiriyoruz. Günümüzde barış ve kardeşlik, çevre ve doğal hayatın korunması için yapıtlarında bunun mücadelesini veren yine bu paydada buluşan sanatçılardır. Sanatçılarımıza ve küratörlerimiz Yıldız Arun ve Fatma Elvin Öztürk’e İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanlığı’na destekleri için teşekkür ediyorum” dedi.

43 sanatçının yapıtlarının sergilendiği sergi açılışında müzik eşliğinde balerinler ve hocaları Nehir Kur, Berrak Özcan, Neslihan Öztürk tarafından dans gösterisi gerçekleştirildi. Sergi25 Nisan 2019 tarihine kadar gezilebilecek.





İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT








14 Nisan 2019

Dil Derneği, Atatürk’ün başlattığı "Dil Devrimin" sürdürüyor


6-14 Nisan 2019 tarihleri arasında düzenlenen 24. İzmir Kitap Fuarı’na ilgi büyüktü. İzmir Kitap Fuarı’nda ‘Dil Derneği’ İzmir Temsilciliği standını üyeler ve katılımcıların ziyaret ederek güzel katkılar sunduklarını ifade eden Dil Derneği İzmir Temsilcisi Gürsel Gezen;
Türk Dil Kurumunun yerine kurulmuş bir derneğiz. Türk Dil Kurumu 1983 yılında devlet kurumu olduktan sonra 22 Nisan 1987 yılında Dil Derneği kuruldu. Dil Derneğinin amacı, Atatürk’ün başlattığı dil devrimini sürdürmek. Derneğin merkezi Ankara’dadır. İzmir’de şubesi yoktur. 
Dil Derneği olarak 20 yıldır kitap fuarına katılıyoruz. Atatürk’ün devrimini yaşatmak, Türkçenin gelişmesi amacıyla buradayız. Kitap fuarlarında satış amacımız yok.  Kitapseverler derneğimize ayrılan bölümde yayınlarımıza ulaşabiliyor, okurlarımızla tanışma fırsatımız oluyor. Sözlük ve Türkçe’nin geçmişten bugüne gelişme aşamaları, yazım kılavuzları, “Çağdaş Türk Dili” adındaki dergimizin satışları ve dağıtımlarını sağlıyoruz. Genellikle dil üzerine kafa yoran fakat bunları konuşacak bir çevre bulamayan kesimlerle buluşma imkanımız oluyor.

 Kitap fuarlarına her yıl ilgi artıyor. Şunu sorabiliriz? Artış nitelikli mi?

1990’lı yıllarda İzmir okuru biriktiriyor, kitap listesi yapıyor gelip fuarlardan alışveriş yapıyordu. 2000’li yıllarda okuyucularda bir savrulma oldu. İnternet üzerinden yapılan alışverişler veya başka yerlerin açılması, öğretmenlerin öğrenciyi yönlendirmemesi okuyucu niteliğini düşürdüğünü gözlemliyorum. Geçmiş yıllarda kitap fuarlarına belirli günlerde girişler de uzun kuyruklar olurdu. Son yıllarda her gün uzun kuyruk girişleri oluyor. Büyük bir okur kitlesi fuara giriş yapıyor gibi görülse de bizim gördüğümüz okur niteliği düştü. Bizim standımıza ziyaret açısından bakarsak bize gelen ziyaretçi kitlesi arttı. Geçmiş yıllarda üniversite öğrencileri bizim standımıza gelmezken son yıllarda daha çok gelmeye başladı. Üye sayımız arttı. Her şeye rağmen umutsuz olmayalım.  İzmir fuarı, İstanbul kitap fuarı’ndan sonra en geniş en nitelikli kitap fuarına sahip.” dedi.



İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

13 Nisan 2019

Yazar Selmina Melikoğlu Tüyap’ta imza günü düzenledi


Selmina Melikoğlu’nun yazdığı “Aşkın Yüz Yılı” adlı kitabın imza günü “24.İzmir Tüyap Kitap Fuarı”nda  yapıldı.
Adı kitap olan tüm organizasyonlarda bulunmanın çok etkileyici olduğuna değinen Melikoğlu, “Kitap fuarları da bunlardan biri. Kitabın olduğu her yer de sıcaklık vardır, duygu vardır, keyif vardır. Her zaman yeni bilgiler öğrenmek vardır. Bu öğrendiklerimizin doğru kitaplardan doğru bilgiler olması tabiî ki çok önemli” dedi.

Yazar Selmina Melikoğlu, Tüyap kitap fuarlarında gözlemlediğim edebi anlamda eserleri okuyan kitleyi az görüyorum. Ticari kitapların satışı daha çok. Fuarlarda yayınevlerinin önündeki kalabalığı görünce ne çok kitap okuyan var diyerek mutlu olursunuz. Fakat stantlara yaklaşınca bunların ticari kitap almak isteyen anaokulundan tutun tezini hazırlamak isteyen üniversite öğrencisine kadar öğrenciler olduğunu görürsünüz. Bu kitaplar fizik, kimya, matematik gibi kitaplardır. Kitap para kazanmak için basılmamalı. Öncelikle okuyucu ruhu ile buluşma ruhuyla yazılan edebi kitaplar ön plana çıkmalı. Eğer ticari kitaplar daha çok satıyorsa bu kapitalizmin başarısıdır. Maalesef son yıllarda kitap fuarlarında ticari kitaplar satış konusunda daha başarılı. Çok fazla öğrenci kitap fuarlarına gelerek bu tür kitaplardan alıyor. Bu da kapitalizmin başarılı olduğunu bize üzülerek gösteriyor.

Bunun yanı sıra edebiyat okuru da var. Fakat kendi öğrencilik yıllarıma baktığımda çok üzülüyorum. 20 yıl önce okuma alışkanlığımız erken yaşta başlardı. Erken yaşta okumaya başlayan okuyucu bugün yine edebiyat okumaya devam ediyor. Gençlerin edebi kitapları okuması gelecekte hayatın içinde olduklarında çok önemli olacak. Onlar da kendi arkalarından gelen gençlere örnek olacaklardır.   
İkinci kitap çalışmalarıma başladım
Kitabın yazarı Selmina Melikoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Aşkın Yüz Yılı” Rus ressam Elizabet Tuganova’nın yaşamını tüm yönleriyle anlattığım bir kitap. Moskova’da dünyaya gelen 1990 yılında Türkiye’ye yerleşen bir ressam olan Elizabet Tuganova’nın ilginç yaşamını anlattığım ve uzun araştırmalarım ve çalışmalarım sonucu ulaştığım bilgiler sonucu okuyucu ile buluşturduğum ilk kitabım “Aşkın Yüz Yılı” kadar ses getireceğine inandığım ikinci kitap çalışmalarıma da başladım. 2020 yılında okuyucu ile buluşacak olan kitabım da sıkı bir araştırma ve yoğun çalışmalar sonucu ortaya çıkacak.

Yazar Selmina Melikoğlu imza gününe çok sayıda kitapsever katıldı.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT
.

11 Nisan 2019

Yazar Tülay Pırlant kitaplarını imzaladı..


Uzun yıllar İngilizce öğretmenliği yapan Ege Park Mavişehir ve Ege Park Balçova’nın sahibi Yazar Tülay Pırlant 11 Nisan Perşembe günü İzmir kitap fuarındaki Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği standında düzenlenen imza gününde okurlarıyla buluşarak kitaplarını imzaladı. 
Okumanın önemine değinen Pırlant; 24. TÜYAP İzmir Kitap fuarı geçen yıllara göre bu yıl daha sakin geçiyor. Türk halkı bazı bölgelerde kitap okumaya zaman ayırmıyor. Bu günlerde halkımızın kitap okumaya ihtiyacı daha fazla olması gerekiyor. En son geçirdiğimiz seçimlerde gördüğümüz gibi kitap okuyan ve okumayan bölgelerin verdikleri oylar birbirinden çok farklı. Her okuduğunuz kitapta hayatınızda yeni bir kapı açılır. Bilmediğimiz şeyleri öğrenerek hayata, insanlara, dünyaya bakışımız değişir. Kitap bir ticari iş değildir. Bilgilerimizi paylaşarak özellikle gençlerimize yeni kapılar açarak daha uygar insan olmaları için elimizden geleni yapmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Kitap fuarları bu konularda bizleri buluşturma açısından çok önemli.
Yazar Tülay Pırlant şöyle devam etti;
İlk kitabım “Rüzgarlı Şehir” kendi gözlemlerime dayanarak yazdığım bir anı kitabı. Amerikan rüyasını Türk toplumu açısından fırtınalı ve çileli varoluş mücadelesini gerçek olaylara dayanarak yaşanması hiç de kolay olmadığını anlatan bir roman. “Rüzgarlı Şehir”, Nehir Erdoğan ve Patrick Muldoon’un başrolünü oynadığı Hollywood’da çekilen “Broken Angel” filmi, Türkiye’de “Meleğin Sırları” olarak ilgi gördü. İlk kitabım çok beğeni alınca yazmak isteğim daha güçlendi. İkinci kitabım İstanbul’da başlayan, Amerika’da sorgulanan gizemli bir yolculukta nasıl bir içsel yolculuğa dönüştüğünü anlatan “Yeniden Yeniden Doğmalısın” okuyucu ile buluştu.
Üçüncü kitabım “New American Jokes” Amerikan’ın fıkralarını derlediğim bir kitap. Özellikle öğrencilerin İngilizceyi daha kolay öğrenmeleri için yazdığım yabancı dilde bir kitap.
“Tekrar Buluşuncaya Kadar” isimli kitabım da, trafik kazasında kaybettiğim çocuğum için yazdığım bir annenin sesini-sessiz çığlığını okuyacaksınız.

2018 yılında “Sevginin Işığında Zamana Dokunmak” anne ve babamın anısına yazdığım; Balkan savaşı sonrası mübadele Selanik’inde başlayıp Manisa’nın Muradiye beldesine, mübadillerin sığındığı Urla sahillerine, Kızılçullu Köy Enstitüsüne, ikinci Dünya Savaşına, ülkenin çalkantılarla dolu tarihi dönemeçlerine kadar uzanan idealist bir öğretmen ile genç ve güzel, titiz köy ebesinin duygulu gerçek öykülerini anlatan kitabımı ve diğer kitaplarımı İzmirliler için imzaladım.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT



9 Nisan 2019

Madam Marta Amati’nin Hayatı


Uzun yıllar İzmir Beth Israel Sinagogu’ndaki düğünlerde keman çalan virtiöz Madam Marta Amati’nin hayatı, Rita Ender’in araştırması ve Berge Arabian’ın fotoğraflarından oluşan bir sergiyle açıldı. Sergi Beth Israel Sinagogu’nda 8 Nisan Pazartesi günü İzmirliler ile buluştu.

Sergide Madam Marta Amati’nin Türkiye’ye ne zaman ve nasıl geldiği, İzmirli Yahudiler ve İzmirlilerin hafızalarındaki yeri inceleniyor. Amati’nin ölümünden yıllar sonra onun tek bir fotoğrafını İzmir’deki Beth İsrael Sinagogu’nda gören ve bu gizemli kadının kim olduğunu merak eden Rita Ender, arşivlerde ve İzmirlilerin belleğinde iz sürerek onun hikayesini ortaya çıkardı.
Pek çok öğrenci yetiştiren Madam Amati’nin öğrencilerinden törene katılanlar duygularını anlattılar. İzmir’de nasıl bir hayatı olduğunu, son günlerine tanıklık eden yakınları o günlerini ve duygularını anlattı.

İzmir’in müzik tarihi çalışmalarında kendisine özel bir yer ayrılan Madam Marta Amati’nin hayatını anlatan sergi, 9 ve 10 Nisan 2019 günleri saat 14.00-18.00 saatleri arasında Beth Israel Sinagogu’nda ziyaret edilebilecek.

Pek çok öğrenci yetiştiren Madam Amati’nin öğrencilerinden törene katılanlar duygularını anlattılar. Ayrıca İzmir’de nasıl bir hayatı olduğunu, son günlerine tanıklık eden yakınları o günlerini ve duygularını anlattı.
Kitaptan
Marta Amati hayatını müzikle doldurmuş ve doyasıya yaşamış bir kadındı. Ben ona ölümünden 28 yıl sonra bir sinagogda rastladım.
İzmir’deki Beth-İsrael Sinagogu’nda. Sinagogun artık müzeleştirilmiş bulunan ve aslında kadınlar için ayrılmış olan ikinci katında bir org duruyordu. Bu yıllanmış ahşap orgun üzerine bir çerçeve yerleştirilmişti. Çerçevede, keman çalan, hafif kambur, “yaşını başını almış” bir kadının fotoğrafı vardı. Fotoğraftaki o kadının adı ise, çerçevenin hemen altına, orgun üzerine oturtturulan bir kâğıt parçasına yazılmıştı:
“Madam Marta Amati”.
Kimdi Madam Marta Amati? Fotoğrafı neden oradaydı?
Merak ettim ve sormaya başladım. Beth-İsrael Sinagogu’nun idarecilerine sordum önce:
“Marta Amati kim?”
“Düğünlerde keman çalardı,” dediler.
“Tanıyor musunuz onu?” dedim.
“Tabii,” dediler, “Madam Amati, bizim düğünümüzde de çalmıştı.”
Çalmıştı ama kimdi o?
Bildiğim, tanıdığım tüm İzmirli Yahudiler ile onun hakkında konuşmaya başladım. Hemen herkes onu anımsıyordu. Onunla birlikte kendi düğünlerini de hatırlıyorlardı. Fakat kimse şu sorulara tam bir yanıt veremiyordu: Neden ona “Madam” diye hitap ediyorlardı? Nereliydi? İzmir’e nasıl ve neden gelmişti? Yahudi miydi?
Bilmiyorlardı.
Kimi Alman olduğunu, kimi Doğu Avrupa’dan geldiğini söylüyordu. Birilerine göre “Belki de savaştan kaçan bir Yahudi”ydi, birilerine göre “Katolik”ti, birilerine göreyse “Cenazesi Kilise’den kalktığına göre Yahudi olamazdı.”
Fakat aslında bilinmiyordu. Ve bu bilinmezlikte bir tuhaflık vardı.
Yıllar boyunca sinagoga girip çıkan, her düğünde sesli bir rol oynayan bu müzisyen kadını demek ki hiç tanımıyorlardı. Onun hayatını merak etmemişlerdi. Halbuki ben biliyordum ki, İstanbullu bir Yahudi olarak başka bir şehirdeki sinagoga gidip, bir ibadete veya bir törene katılsam, önce hemen “yabancı”lığım tespit edilirdi. Üstüme başıma, halime tavrıma bakılır ve ardından şecerem çıkartılırdı. Ailem, işim, varlığım, eşim dostum tek tek, hızlıca ortalığa saçılırdı. Tabii neden orada bulunduğumu da mutlaka sorarlardı. Arada belki, ne zaman çocuk sahibi olacağımı hep beraber konuşma fırsatı bile bulurduk. Sonrasında iyi dilekler dilenirdi ve ayrılırken aileme selam gönderilirdi.
Peki, Madam ile kime selam göndermişlerdi?
Kimseye.
Madam İzmir’de yalnızdı.
Kemanıyla ve müziğiyle kabullenilmişti. Sorgulanmamıştı. Daha doğrusu, koyduğu nazik mesafe ile sanki o kendini hiç sorgulatmamıştı. Kimseyle içli dışlı olmamış ve kendi meşru alanını yaratmıştı, sevilmişti. Onun orada olması, yukarıda durması çok doğaldı. Hatta İzmirli Avram Ventura’nın söylediği üzere, sinagogdaki varlığı herkese o kadar doğal görünmekteydi ki, eksikliği ancak öldükten sonra hissedilmişti.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT


“sınırların içindeki sınırsızlık” sergisi açılıyor

Rana Sirkecioğlu’nun’’KARE’ye Saygıyla / Respect to Square ‘’ adlı sergi  “YOLO ART& LOUNGE Sanat Galerisi’nde açılıyor. Açılış 18 Nisan 2019 Perşembe günü saat 18.00’de gerçekleşecek.

Sergide sanatçının son dönem ürettiği yapıtlarında ortaya çıkan anlık etkileri, duygularının izdüşümleri izlenebilecek.
Sergi 8 Mart 2019 tarihine kadar ziyaret edilebilecek.
Sanatçının Söylemi;
‘’Sergimde; eylem, düş ve nesneyi , denge ve orantının sembolü olan ‘’kare’’ de görmek
istedim. Ve kendime sordum ‘’ neden kare?’’
Güvenin ve eşitliğin sembolü…. Kısıtlama ve korumanın simgesi….
Kare çerçeve kullanımımın, bir rastlantı olmadığını belirtmek isterim. Kararlı, sağlam dikey bir
duruşu anlatan ‘ kare’ içinde, kendimi olduğum gibi kabul ederek ’Beni’  yeniden keşfetme
serüvenimi deneyimlemek....  Aynı zamanda da, doğanın akışkanlığı ile içselliğimin
duygusallığını yansıtarak, izleyicinin sezgisel görmesini sağlamak…  Beni bağlayan;
Kütle, renk ve yoğun dokulardan oluşan katmanların tınısıdır. O andaki duygularımı ve
yaşanmışlıklarımı ortaya koyar. Kare’nin tanımlanmış keskin ve eşit sınırlarına karşı benim
hiçbir biçime uymayan öznel,rastlantısal dokunuşlarım..,İçselliğim baş kaldırıyor,sınırlarını
kendimizin çizdiği bu dünyada,… Bu da aslında ta kendisidir hayatın….
‘’Yaşamındaki sınırlar yalnızca senin belirlediklerindir.’’ der Epikletos ….
‘’Kare’’alanda resim yapmak, kendi güvenli sınırlarımın içindeki sınırsızlığımı göstermek
isteğimden...Bu bana özgü bir sınırsızlık…. Başka bir deyişle, ruhumun, içsel serüvenimin
sınırsızlığı….’’

Rana Sirkecioğlu Hakkında;
1962 yılında İstanbul’da doğdu. 1985 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Grafik
Tasarım Bölümü’nden, Yüksek Lisans eğitimini de tamamlayarak mezun oldu. İstanbul’da
önce reklam ajanslarında grafik tasarımcı, daha sonra ilaç sektöründeki şirketlerde art
direktör olarak çalıştı. 2005 yılında İzmir’e yerleşerek, seramik ve resim çalışmalarına
başladı. Dört kişisel sergi gerçekleştirdi. Yurtdışında da olmak üzere birçok jürili karma ve
grup sergilerine, çalıştaylara katıldı. Eserleri kamu ve özel koleksiyonlarda yer aldı. Sanatçı,
doğayı ve nesneleri soyutlamak yerine, kendi doğallığının dışa vurumu, grafik alt yapısının
da etkisiyle akrilik tekniği ile kütle, renk ve yoğun dokularla soyut olarak tuvallerine
yansıtmaktadır. Bu soyut çalışmalarının çıkış noktasında, gerçek dünyamızın içinden ya
doğa ya da onun parçası olan nesnelerin ortaya çıktığı görüşü yatar.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

5 Nisan 2019

Nisan Ayında Çocuk Kulübü’nde Eğlence Var!


Her cumartesi günü kendi oyuncak ve kuklalarını yapan İzmir Park Çocuk Kulübü üyeleri Nisan ayında yine keyifli dakikalar yaşayacaklar.

İzmir Park Alışveriş Merkezi’nin büyük ilgi gören Çocuk Kulübü etkinlikleri Nisan ayında da birbirinden eğlenceli atölye çalışmaları ile devam edecek. Çocukların hem el becerilerini geliştirmeyi, hem de grup çalışmasının prensiplerini öğretmeyi hedefleyen etkinliklere 6-11 yaş arasındaki tüm minik ziyaretçiler ücretsiz olarak katılabiliyor. 6 Nisan’da “Köpek Maskesi Yapım Atölyesi” ile başlayacak olan etkinlikler 13 Nisan’da “Arkadaşım Domates, Sünger Kukla Atölyesi” ile devam edecek. 20 Nisan’da Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı temalı bir etkinlikte buluşacak olan çocuklar “23 Nisan Çerçeveleri” tasarlayacaklar. 27 Nisan’da kostüm atölyesine katılacak olan minikler bu kez tarihi bir yolculuğa çıkacaklar ve şövalye miğferi yapacaklar.
Her Cumartesi günü 3 seans olarak gerçekleşen İzmir Park Çocuk Kulübü etkinliklerine katılmak için alışveriş merkezindeki danışma biriminden form doldurulması gerekiyor.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

2 Nisan 2019

Hüzünlü Bir Aşk Hikayesi (Hasan Boğuldu)


Gürül gürül akan şelaleleri, berrak suları ile sıra dışı bir güzellik olan şelaleler ve göller diyarı Kazdağları’nda bir göl Hasanboğuldu. Edremit körfezindeki ilçelerden birine yolunuz düşerse mutlaka görmeniz gereken yerler arasında bulunuyor.
Hasanboğuldu’da küçük bir yerel pazar bizi karşılıyor. Zeytin, baharat gibi yerel ürünlerden satın alabilirsiniz. Pazarı geçince mesire alanları görüyorsunuz. Şelale gürültüsü, kuş sesleri ve çam kokuları eşliğindeki yol sizi Hasanboğuldu göletine götürüyor.

Kazdağları’nın “Hasanboğuldu” hikayesi en önemli aşk efsanelerinden biridir. Hasan ve Emine’nin aşkı dramlarla dolu olarak hazin bir şekilde sona ermiştir.
Kaz Dağları’nın zirvesinde Beyoba Köyünün güzel Yörük kızlarından biridir Emine. Her hafta Çarşamba günleri kurulan pazarda yetiştirdiği peynir, süt, yoğurt, tereyağı, bal gibi ürünleri dağdan inerek pazarda satıp ailesinin geçimini sağlar. Ova köyü’nün yakışıklı Hasan’ı aynı şekilde pazarda meyve ve sebze satmaktadır. Emine ve Hasan bu pazarda tanışıp birbirlerine aşık olurlar. Her Çarşamba günleri buluşmaya başlarlar. Evlenmeye karar verirler. Emine’nin ailesi bu evlilik kararından Hasan’ın ovada yetişmesi nedeniyle Yörük hayatını ağır bulacağını düşünerek olumlu bakmaz. Fakat iki genç evlenmeye kararlıdır. Emine’nin ailesi Hasan’ın gücünü sınamak için kırk okkalık tuz çuvalını beş saat mesafedeki Kazdağları’nın zirvesine yakın olan obaya sırtında çıkarabilirse Emine ile evlenmesine izin vereceklerdir. 

Ağustos ayıdır ve çok sıcak bir günüdür. Kırk okka tuz çuvalını sırtlayıp Emine ile yola düşen Hasan birkaç saat sonra yavaşlamaya ve yorulmaya başlar. Ova genci olan Hasan bu yüke dayanamaz. Sutüven şelalesine gelince Hasan devam edemeyeceğini Emine’ye onu çok sevdiğini birlikte kaçmayı teklif eder. Fakat Emine törelerine bağlı bir kızdır. Tuz çuvalını kendi sırtına alır yola devam eder. Hasan Emine’ye çok yorgun olduğunu peşinden gelemeyeceğini ve yolu bilmediğini söyler.
Emine sırtında tuz çuvalı yola devam eder. Köye vardığında sevdiği adamı arkasında göremeyen Emine geri döner ve Hasan’a hediye ettiği yazmanın gölette yüzdüğünü görünce boğulduğunu düşünür. Kendini bu yazmayla bir çınar ağacına asar.
Zamanla dalları Hasan’ın boğulduğu gölete uzanan çınar, Emine çınarı, gölet ise Hasan boğuldu göleti olarak anılarak günümüze kadar gelmiştir.

Çocukluğunun bir dönemini Edremit’te geçirmiş olan edebiyatımızın önde gelen isimlerinden Sabahattin Ali, bu ilçeyi yazılarına, şiirlerine konu etmiştir.  Sabahattin Ali’nin “Hasanboğuldu” efsanesi şiiri şöyle;

Uzaklardan sesin aldım
Çevreni derde buldum
Nereye gittiğin bildim
Hasanım arkandan geldim.
Sarı Kahküllü, dal boylum;
Saz benizli, ayva tüylüm;
Tatlı sözlüm, melek huylum;
Hasanım arkandan geldim.
Köyden, obadan kovulan,
Duru sularda boğulan,
Toz köpük olup dağılan
Hasanım arkandan geldim.
Sarp dağlara getirdiğim,
Kavuşmadan yitirdiğim,
Ak kefensiz yatırdığım
Hasanım arkandan geldim.
Emine’yi yaslı eden,
Kerem olup Aslı eden,
Dağı taşı sesli eden
Hasanım arkandan geldim.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT




 

1 Nisan 2019

Kahkaha Atma Vakti


Hayatın getirdiği zorluklar sebebiyle yetişkin insanlar çocukluk dönemlerindeki kadar gülemiyorlar. Kahkaha yogası yine çocukluğumuzdaki gibi neşeli güldüğümüz günlere geri dönebilmek, insanların hayat sıkıntısını ve stresini kahkaha yogası ile rahatlamanın önemini kahkaha yogası terapisti Eren Durmaz ile konuştuk.

Eren Durmaz kimdir?
1960 yılında Sakarya’da doğdum. Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne bağlı Kütahya İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. 20 yıl uluslararası bir ilaç firmasında çeşitli pozisyonlarda çalıştım. Emekli olduktan sonra hobilerimle vakit geçirmeyi düşünürken bir reklam firmasından gelen teklife evet diyerek 6 yıl reklam firması Ege Bölge Müdürü olarak çalışma hayatıma devam ettim. Düzenli spor yapmayı seviyorum. Bir dönem tenis oynadım. Bisiklet sürmeye devam ediyorum. Çocukluğumdan beri müziğe ilgim var. Hobi olarak bağlama, keman, ritim sazları, ud çalıyorum. Felsefe kitapları okuyorum. Farklı yemekler yapmayı da çok severim.

Kahkaha yogası nedir?
Kahkaha yogası koşulsuz kahkaha ile yoga nefes (paranayama) tekniklerini birleştiren benzersiz bir egzersiz rutinidir. Hindistan’da Dr. Madan Kataria tarafından oluşturulmuştur. 
Kahkaha yogasıyla nasıl tanıştınız?
Emekli olduktan sonra fark ettim ki kalbim bambaşka çalışmalar yapmak için atıyor. Kalbimin sesini dinledim ve kahkaha yogasını başlatan Hintli tıp doktoru Madan Kataria’dan kahkaha yogası eğitimi alan Eser Mutlu’dan kahkaha terapisi eğitimi aldım. Severek uyguladığım bu önemli yoga egzersizini İzmir geneline yaymak ve tanıtmak vizyonum oldu. İzmir mutlu insanların şehri. Kahkaha atmayı seviyorlar. Kahkaha sadece gülmek değil. İzmirliler kahkaha yogasını çok fazla bilmiyor. Kahkaha yogası seanslarından çok beğenerek ayrılacaklarını düşünüyorum. 

Eğitimleriniz ve seminerlerinizde neler anlatıyorsunuz?
1 saatlik bir seans uyguluyorum. Öncelikle nefes egzersizleri ile gevşiyoruz. Daha sonra hah hah ha, hoh hoh ho diyerek ellerimizi çırpıyoruz. 20 dakika kahkaha atıyoruz. Bu kahkahalar içimizdeki çocuğun dışarı çıkmasını sağlıyor.
İleriye yönelik projeleriniz nelerdir?
Lösemi veya diğer kanser tedavisi gören çocukların anneleri için kahkaha yogası seanslarının yaşadıkları zor dönemde iyi gelebileceğini düşünüyorum. Tedavi gören çocuklar için ve onlara refakat eden yakınları için gönüllü seans vermeyi düşünüyorum. Down sendromlu çocuklar,  huzur evlerinde kalan yaşlılarımızın kahkaha yogası ile kendilerini çok iyi hissedebileceğini düşündüğüm için projelerimi gerçekleştirmek istiyorum.
Ayrıca Egeyi Sevenler Dayanışma Derneğinde kahkaha kulübü kurduk. Kahkaha yogası ile tanışmak isteyen herkesi derneğe bekliyoruz.  

Kahkaha yogasının sağlığa faydaları nelerdir?
Kahkahanın sağlığa faydalarından yararlanmak için içten bir kahkaha atmamız gerekiyor.
Kahkaha atmanın hem fizyolojik hem de psikolojik yararlı etkileri vardır. Her yaş grubunda rahatlıkla uygulanabilir. Stresi azaltır, bağışıklık sistemini güçlendirir, iyi hormonları aktive eder, ağrı kesici özelliğinin yanı sıra olumluluk, kendine güven, kendine saygı, özdeğer gibi duyguları kuvvetlendirir. Dolaşımı hızlandırır, duygusal zekanın gelişimi için çok önemlidir. Tüm hastalıklara karşı doğal bir koruyucu kalkan oluşturan egzersizler zinciridir. Kahkaha yogası duygusal bir şiddet içermeyen mükemmel bir duygu boşalması yöntemidir. Yaşlılarda, depresyon, kalp hastalığı, hipertansiyon, ağrı ve sancılar, uykusuzluk gibi birçok hastalığın üstesinden gelmek için faydalı yaklaşımlar içerir. 

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT