26 Nisan 2020

Onun adı ne yazık ki yok


Kedilerle büyüdüm ve kedileri her zaman çok severim. Adı olmayan sokak kedisiyle tanışmamız Spil dağı küme evleri ziyaretim sırasında oldu. Sizlere şimdi masal gibi gelecek bir sokak kedisinin gerçek hikayesini anlatacağım.


Arkadaşımın doğayla baş başa kalmak için boş zamanlarında gittiği bir dağ evine davet edildim. Güzel bir Nisan ayı sonlarıydı. Büyük bir bahçesi vardı ve bahçede kiraz ağaçları çiçek açmıştı. Bembeyaz çiçekler olan manzaramızda kendimiz için güzel bir kahvaltı hazırladık. Arkadaşlarla bahçede kahvaltı yapmak için masamıza oturduk. Kahvaltıya başladıktan kısa bir süre sonra uysal ve hüzünlü bir miyavlama sesini duyduk. Ev sahibi bu sese alışıktı fakat ben ve arkadaşım hemen yanımızda bize seslenen bu sese döndük. Bizlere bakan o güzel gözlerle karşılaştık ve sevgiyle merhaba dedik. Orada yaşayan arkadaşıma ismi ne diye sordum. İsmi yok dedi. Buralarda yaşıyor, ben arada geliyorum ve hazır mama getiriyorum.  Sokak kedisi de gelince mama veriyorum, diye anlatınca, çok üzüldüm. Burada yaşayan bir canlıya nasıl isim vermezsiniz çok da güzel duman rengi var, diye sitem ettim. Duman ismini verelim dedim. Biz isimsiz “küme evlerinde” yaşayan kedi ile yemeğimizi paylaşmaya başladık. Asil bir duruşu vardı. Aç olduğu belliydi, ne versek yiyordu. Bahar’da bile bulunduğumuz yer özellikle geceleri çok soğuk oluyordu. Kış mevsiminde burada yaşamayı düşünemiyordum bile!


Arkadaşıma isimsiz kediyi bana anlatır mısın? dedim. 2 yıldır buralarda diyerek şu sözlerle anlattı. Tek kedi buralarda başka kedi yaşayamaz ama kedi bu şartlarda yaşamayı öğrenmiş. Kışın buradaki evlerde kimse olmaz. Eksi 15 derecelere iner. Yollar karla kaplanır, araç bile giremez. Ben yılbaşı için geldiğimde aracımı yolun başına bırakıp yürümüştüm. Kedi bu şartlarda bile 2 kışı burada geçirdi. Avlanıyor sanırım. Zor şartlarda yaşamayı öğrenmiş. Havalar ısınınca kiraz bahçelerine bakmak için aileler geliyor. Şimdilik bizler bakmaya çalışıyoruz. Zaten karnı aç olunca gelir. Yılışık bir hayvan değil. Yemeğini alır ve gider. 10 gün önce 3 tane yavrusu olduğunu gördük. Demek arada başka kediler de geliyor ki çiftleşmiş. Biz bu kediden başka kedi görmedik. Sokağa çıkma kısıtlamaları da başlayınca “Küme Evleri” biraz kalabalıklaşmaya başladı. Burada kiraz bahçeleri var. Ormanın içindeyiz. Apartman dairesine tıkılıp kalacağımıza burada olmak daha keyifli. Bu yüzden 3 yavrusunu taşımış kendince güvenli bir yere götürmüş. Şimdi yavruları nerede bilmiyoruz ama onu görünce kuru mama veriyoruz, dedi.


Çok etkilendim. Ve arkadaşıma ilk olarak mutlaka isim verelim dedim. Ben duman olmasını istesem de, arkadaşım Fadime olsun, dedi. Fadime ismiyle ona seslenmeye başladık. Fadime karnı acıkınca kapımıza gelip miyavlamaya başladı. Günün büyük bir bölümünü bizimle geçirdi. Biz bahçeye çıkınca bizimle geziyor biz eve girince yok oluyordu. Hiç evin içine girmeye çalışmadı. Bizi rahatsız edecek davranışlarda bulunmadı. Bize miyavlayarak bir şeyler anlattı. Biz de ona sevgi sözcükleriyle cevap verdik. Yanımızda olduğu sürece şefkat ve ilgimizi esirgemedik. Alıştığı bir ortamı, bebekleri vardı. Spil küme evleri onun mekanıydı. Onun yaşam hakkına saygı duyan kişilerle beraber olduğunu fakat biraz daha sevgi göstermeleri gerektiğini arkadaşıma ve komşularımıza anlatarak “Fadime”ye veda ettik.   


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

25 Nisan 2020

Nehir Kara; Köpeğimi Veteriner İhmalsizliği ve Sorumsuzluğu Yüzünden Kaybettim


İzmir'in Karşıyaka ilçesinde yaşayan Nehir Kara köpeğini kısırlaştırmak için veterinerliğe götürdü. İddiaya göre köpeğini çok sağlıklı bir şekildeyken veterinere götüren Kara, kısırlaştırma sonrası köpeğiyle veterinerlikten çıkınca köpeğinin daha kötüleştiğini farketti.


“Nehir Kara yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: Kızım İsis’i 23.04.2020 günü saat 09.30 civarlarında Bostanlı'daki Kibas Veterinerliğine kısırlaştırma ameliyatı için bıraktım. Saat 17.00 gibi aldım. İsis iki metre yürüdü olduğu yere yığıldı kaldı. Veterineri aradım, geldi tekrar kliniğe götürerek kalçadan 2 iğne ve ağızdan şekerli su verdi. Veterinerlikten tekrar çıktıktan sonra çocuğumu zar zor yürüttüm eve getirdim ama hala kendinde değildi. Defalarca veterinere yazdım, aradım, veterinere resimlerini, kalp atış sayısını sürekli gönderdim en son gelmesi için zorladığım için geldi. 6 tane daha iğne vurdu ne için diye sorduğumda ağrı kesici ve vitamin dedi. Morfin vurmak istedi ben izin vermedim. Veteriner giderken çocuğumun nasıl olduğunu sordum gayet iyi sabaha kadar iyi olur dedi. Heybetli görünüyor ama narkozu biraz fazla kaçırdım ağır geldi dedi. Siz bir veteriner hekim olarak hastanızın ağırlığına göre mi tahlillere göre mi narkoz veriyorsunuz dedim cevap vermedi. Ve aynı gün kızım İsis’i kaybettim.

Sokağa çıkma yasağı olduğu için, karakoldan çok zor izin alabildim.  Aramadığım, gitmediğim yer kalmadı, kimse yok, sonuçta insan hastalığı ya da ölümü yok dediler. Veterinerden şikayetçiyim, sapasağlam olan, tahlilleri iyi çıkan çocuğumu ihmalinden dolayı öldürdü. Arayıp nabzının durduğunu söylediğimde soğuk kanlı şekilde olabilir diyerek telefonu yüzüme kapattı. Defin etmek için ölüm raporu dahi yazmadı. Bu yaptıklarının yanında kalmasını istemiyorum, yetkili mercilerin yardımcı olmasını istiyorum” diye konuştu. 

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

24 Nisan 2020

İzmirli İş İnsanı Koronadan Hayatını Kaybetti!


İzmir’de uzun yıllar hizmet veren Minella Mobilya’nın sahibi Süleyman Avinca Covid-19 nedeniyle tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Covid-19 son kurbanlarından olan Süleyman Avinca sevilen kişiliği ve saygın kimliğiyle ön plana çıkıyordu.


İzmir Ticaret Odası Meclis üyesi olan Süleyman Avinca Covid-19 geçirmiş tedavisinin üzerinden 14 gün geçmiş ve plazmaya ihtiyaç duyulmuştu. Avinca Plazma tedavisine rağmen hastalığa yenik düştü. Acı haber 23 Nisan Perşembe günü geldi. Avinca’nın tedavi gördüğü hastane hayatını kaybettiği bildirildi. 


Cenaze işlemleri salgın prosedürü şeklinde işlenerek sosyal mesafe korunarak 24 Nisan Cuma günü defnedildi. Süleyman Avinca’nın ani vefatı yakın çevresi, iş arkadaşları ve mobilya sektöründe büyük üzüntü yarattı.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT 

23 Nisan 2020

O “Titiz” bir sokak kedisi


Kedilerin sürekli kendilerini yalayarak temizledikleri için çok titiz olduklarını biliyorum. Sokak kedisi “Titiz” ile sokakta yaşayan kedileri besleyen sokak hayvanları gönüllüsü Tamer bey sayesinde oldu. İzmir’in Halil rıfat paşa caddesinde sokak kedisi olarak hayatını devam ettiren “Titiz” hanımın hikayesini Tamer bey’den dinleyelim.
  

“Titizle tanışmamız yan komşumuz sayesinde oldu. Komşumuzun balkonunda doğum yapmış. Kış mevsimi ve havanın çok soğuk olduğu günlerdi. 4 tane yavrusu olmuş. Komşumuz hayvan sever. Beni aradı. Seyahate çıkacağız, bunları balkondan sokağa atamam. Evde kimse olmayacak. Balkonda bunları kimse bakmaz, sen ilgilenir misin? dedi. Tabi ki bakacaktım. O soğukta 4 yavrusu olan bir anneyi o halde bırakamazdım. 

Evimin odasından birini onlar için ayırdım. Bir buçuk ay Titiz hanıma ve yavrularına kendi evimde özel baktım. Evde ayrı bir kedim daha var. O Titiz’in varlığından çok rahatsız olmaya başladı. Sürekli kavga etmeye başladılar. Benim evimdeki kedim hırçınlaşmaya başladı. Zaten sokak kedisiydi. Yine onların bakımını ihmal etmeden dışarıda bakmaya devam ettim.

Yavrulardan birini kızım sahiplendi. Diğer 3 yavruyu sahiplendirmeye çok uğraştık. Kimse sahiplenmek istemedi. Maalesef dışarıya uyum sağlayamadı, hastalanıp öldüler. Titiz 3 yaşını geçti. Ona dışarıda bakmaya devam ediyorum.


Titiz ben mama vermeye başladığım zaman her mamayı yemiyor. Çok uysal yemek verirken kediler bazen öne geçmek için birbirleriyle kavga edebiliyor. Titiz hiç öyle bir kedi değil. Karşıdan bakar beğendiği yemek olursa gelir tek başına yer. Beğenmezse yemez. Ona özel yemek kabının içinde veriyorum. Tek başına yemeyi seviyor. Arkadaşları karnını doyursun bekliyor, sonra o yiyor. Ben balık halinde çalışıyorum. Her gün balık getiriyorum kedilere. Titiz de balığı ve sosisi çok seviyor. Çok farklı bir kedi. Onun güvenini kazandığım için yemek zamanı beni bekler. Ben de onu hiç ihmal etmem” dedi.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

22 Nisan 2020

Çocuğuna yardım beklerken dolandırıldı


İzmir’in Buca ilçesinde kök hücre ameliyatı için oğluna yardım edeceğini söyleyen dolandırıcılar tarafından dolandırılan Yasemin Kiraz “İnsanlığın bu kadar ölmüş olacağını düşünemedim” dedi. 


Dolandırılan anne sosyal medyada çıkan yardım haberlerinden sonra çok kişi tarafından arandığı için yardım edeceğini söyleyen kişiden şüphelenmedi. Yardım beklerken babasının hesap numaralarını ele geçiren kişi babasının hesabındaki emekli maaşını, bin liralık bayram ikramiyesini ve emeklilerin çekebilecek tutardaki emekli kredisini ayrıca başka bir bankadan T.C. numarası ile 10.000 TL. kredi çekti.


Oğlunun kök hücre ameliyatı için yaklaşık 200 bin liraya ihtiyacı olan anne Yasemin Kiraz kendisini dolandıran kişiden karakola giderek şikayetçi oldu. 


“Bu kadar da olmaz” dediğimiz dolandırıcılığı anne Kiraz şu sözlerle anlattı; Telefonum akşam saat 21.00 gibi çaldı. Arayan kişi sosyal medyadan oğlumun durumunu öğrendiğini ve neye ihtiyacımız olduğunu sordu. Tedavisi için desteğe ihtiyacımız olduğunu söyledim. Evde nasıl bakıldığı hakkında bilgi istedi. Odasının hastane odası gibi döşediğimizi bunların da yardımseverler tarafından yapıldığını anlattım. Babası ilgilenmiyor mu. Nasıl hasta oldu, tedavisi var mı? Bunun gibi o kadar çok soru sordu ki bende hepsini cevapladım. Hiç şüphelenmedim. Benim de iki kızım var. Sizi çok iyi anlıyorum ve size destek olmak istiyorum, bana hastalığı hakkında detay anlatın, dedi.


Kök hücre tedavisine ihtiyacımız olduğunu, bunun İstanbul’da yapılacağını anlatınca, tedavi masraflarının yarısını karşılayacağını söyleyerek hesap numaramı istedi. Benim hesap numaram yok oğlumun bakım parasını aldığım kartım var, dedim. Kart numarasını verdim. Biz telefonda konuşurken ne zaman girdi hesabıma baktı anlamadım. Hesabında 69 lira varmış dedi. Bana bankacılıkta para yatırma ve çekme işlemini olduğunu, bu işlemi yapmam için hesabımda biraz para olmasını söyledi. Benim param yok, kalsın o zaman dedim. 300-500 lira birinden bulamaz mısın? dedi. Bu saatte kimseden isteyemem, yardım etmiş kadar oldunuz Allah razı olsun desem de ısrarla ben bu yardım işini bu akşam yapacağım diyordu. Babanın veya bir yakınının hesap numarası da olur dedi. Babamın maaş hesabı vardı.  İban ve hesap numarasını verdim. Bu arada işlemler yapıyor ve saatler geçiyordu. Parayı aktaramıyorum kartın şifresini verir misin? dedi. Onu da verdim. Babamın hesabında olanları bana söyledi. 1.000 lira bayram ikramiyesi yatmış. Emekli maaşı yatmış, 2400 lira emekli maaş kredi çekme hakkı varmış dedi. Olabilir dedim. Ben hesaba para aktarmayı yapıp seni 1 saat içinde ararım dedi ve kapattı. 1 saat sonra aradığında saat gece 24.00 olmuştu. Yüklü miktarda para yatıracağım için bilgiler yetersiz babanı T.C. numarasını vermen gerekiyor, babanın hesabı askıya alındı dedi. Bu banka hesabınıza işlem yapamıyorum. Başka bir bankada yeni hesap açmanız lazım dedi. İşleme yarın devam edeceğini söyledi. Ben artık yardımı falan boş verdim. Babamın hesabı askıya alındı deyince çok korktum. Babam durumdan habersizdi. Sabaha kadar uyuyamadım, ağladım. Sabah beni tekrar aradı. Bu bankadan olmuyor, yeni bir hesap açmanız gerekiyor dedi. Sabah babama bir şey belli etmeden yeni hesap açmak için başka bankaya gittik. Babamın maaş hesabı tekrar düzene girsin istiyordum. Telefonlarımıza gelen şifreleri istedi, verdik. Aradan birkaç saat geçince babamın telefonuna 10 bin liralık krediniz onaylandı mesajı gelince biz dolandırıldığımızı anladık. Babamın maaşını bayram ikramiyesini ve emekli olarak çekebildiği krediyi de hesabına aktarmış. Ayrıca 2 tane daha 4.000 liralık kredi için müracaat etmiş. Biz artık durumu anladığımız için şifreleri vermedik. Hemen kartlarımızı iptal ettik. Yanımda bir akrabam vardı. Telefon ettiğinde o konuştu. Aralarında sert konuştular. Akşam beni tekrar aradı. Sen niçin ortalığı ayağa kaldırdın, polisi bu işe karıştırdın. Senin parana ihtiyacım yok. Hesabında zaten para yok bana T.C. numaranı ver hesabına ara ara 5.000 TL. yatıracağım. Babanın parasını ödersin, dedi. Nasıl olsa kaybedecek bir şeyim yoktu.  Artık T.C. numaramızı her yerde verdiğimiz için verdim. Hesabımdaki 69 liranın 60 lirasını çekmiş. 

Bu paralar geri gelmeyebilir. Zorluklar içinde geçinmeye çalışıyoruz. Oğlumun kök hücre nakli için gerekli parayı bulmaya uğraşırken bu tür insanların bizlerin paralarına göz dikmeleri çok zoruma gitti. Babamı kredi borçlusu yaptılar. Geçindiğimiz maaşını aldılar. Oğlumun bakım parasından kalan son 60 liraya bile tenezzül ettiler. Yazıklar olsun, diyorum. Oğlum Batu 16 aydır yatağa bağlı bir halde yatıyor. Artık ameliyat olması gerek. Zaman geçtikçe iyileşmesi zorlaşıyor. Tedavi için yetkililere tekrar sesleniyorum. Benim maddi olarak bu tedaviyi yaptıracak gücüm yok. Bizlere sahip çıkın, diye konuştu.





İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT 





  

21 Nisan 2020

Bebek işaret dili bebeklerdeki zeka gelişimi de hızla arttırıyor


Bebeklerin genel motor ve dil anlama becerileri, konuşma becerilerinden önce gelişir. Ne istediklerini anlatmak için işaretler kullanmaya başlarlar. Bebek işaret dili sayesinde bebeğinizle erkenden iletişime geçebilir misiniz?

Türkiye Basketbol Federasyonu’nda basketbol hakemi olan ve işaret dili eğitmeni ve tercümanı İsmail Öçal, bebeklerdeki işaret dilinin de önemli olduğunu gözlemleyerek bebek işaret dili hakkında merak edilenleri anlattı.  

Bebek işaret dili nedir?

Türkiye’de bilinmeyen fakat 1989 yılından bu yana Amerikan pediatri servisi akademisi tarafından önerilen ve Kaliforniya’da Prof. Acredolo ve Prof. Goodwyn tarafından keşfedilen bebeklerle işaret dilinde iletişim hakkında çalışmalar yapılarak, 100 aile ve bebekleriyle birlikte uzun dönemde çocuk üzerinde faydalı olduğu görülüyor. Yapılan çalışmalarda sekiz aylıktan üç yaşına gelene kadar ki çocuklarda işaret dilinin imla okuma ve kelime haznesinin geliştirmesi gibi konularda etkin yardımcı bir araç olduğu öngörülüyor. Aslında bebek işaret dili dil gelişiminin uzantısıdır. Bebekler birinci doğum günlerine doğru işaretler kullanmaya başlarlar. Bu dönemde parmaklarıyla işaret etmeye, baş baş demeye, öpücük atmaya, istemeye, bay bay demeye, kucağa alınmayı isteyerek kollarını kaldırmaya başlarlar. Bebek işaret dili de tam bu noktada temel gelişim yeteneği üzerine kurulmuştur. Temel olarak Amerikan İşaret Dili (ASL) bebeklerin farkında olmadan bildiği ve yaptığı, ebeveynlerin hiç farkında olmadığı bir işaret dilidir.

Bebek işaret dilinin faydaları nelerdir?

Eski bir Japon atasözü der ki; Çocuklarınızda “üç yaşına kadar yaşananların etkisi 100 yaşına kadar sürer”. Bu atasözüne göre çocuklarımızın ilk üç yılı çok önem arz etmekte. Çocuklar üç yaşına geldiklerinde beyinleri yetişkinlerinkinden iki kat daha aktiftir. O yaşta bile yaşadığı dünya hakkında beyninde son derece karmaşık ve birbirleriyle bağlantılı bilgi tabanı oluşmuştur. Bu nedenle çocuklarımızın ilk üç yılı çok önemlidir. Erken dönemde verilen bebek işaret dili eğitimi araştırmalarla ispatlanmıştır ki dil gelişimi, bilişsel gelişim, kendiyle barışık olma, çevreye uyum kabiliyeti, daha erken konuştukları ve IQ seviyesinin yüksek olduğu kanıtlanmıştır. Bebek işaret dili aynen emekleme gibi gelişimin mihenk taşlarından birisidir. Eğer ebeveynler bebekleriyle üç yollu iletişime geçerlerse hem işareti kullanıp hem de konuşurlarsa, bebek sizi duyacak işitsel uyarısı gelişecek, yaptığınız işareti görecek görsel uyarısı gelişecek ve bebek işaret dilinin nasıl yapıldığını izleyerek kendisi yapmaya çalışarak kinestetik yükleme oluşmaya başlayacaktır. Bebek işaret dili bebeklerdeki zeka gelişimi de hızla arttırıyor.

Amerikan Pediatri Servisine göre bebek işaret dilini öğrenmek ve kullanmak, bebekler ve aileler için doğal, kolay ve eğlenceli bir iletişim aracıdır. Bebeğinizle sözlü iletişimi güçlendiren sembolik işaretlerdir. Bebeğinizin ihtiyaçlarını isteklerini ve hatta karmaşık düşüncelerini iletebilmek için kullanabileceği güçlü bir yoldur.




Bebek işaret dili ne zaman başlar?

Bebek 8 aylıkken işaret dilini kullanmaya başlar. Bebeğimiz yaklaşık 8 aylık iken el hareketlerine baktıkları, hareketli cisimleri takip ettikleri, etrafını izlemeye başladıkları ve derdini anlatmaya çalıştıkları bu dönemde verilmeye başlanılmalı. Bizler bu konuda öncelikle bebek işaret dilini öğrenmek isteyen ebeveynlerimize ilk olarak bizlerden 1. Seviye temel işaret dilini, sonra bebek işaret dili kursunu bizden alarak bebekleriyle iletişime geçmelerini öneririz.

İşaret dili öğrenmek için hangi eğitimleri aldınız?

İşaret dili 1. Seviye 120 saatlik bir eğitim aldım. İşaret dili 2. Seviye için Ankara’da özel bir akademide 3.5 aylık bir eğitim olduğunu öğrendim. 2. Seviye eğitimimi de tamamladıktan sonra Los Angelas’ta yaşayan kayınvalidem bebek işaret dilinden bahsederek ders halinde İngilizce olan kitaplar gönderdi. Kitaplarda, bebeklerin kendince bazı sesler çıkararak bizimle iletişime geçtiğini anlatıyordu. Ebeveynler için bebekleri ile iletişimi için çok önemli bilgiler içeriyordu. Bu kitaplardan ve aldığım eğitimlerden sonra özellikle ebeveynlerin bebekleriyle rahat iletişime geçmelerinde bebek işaret dilinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.   

Ellerimizle konuşmak yabancı dil öğrenmek gibi aslında değil mi?

Evet, işaret dili yeni bir dil öğrenmek gibi. İşaret dilinin de kendine özgü kuralları var.


Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ebeveynler, bebekleriyle iletişim kurmak için bebek işaret dili harika bir dil. Bebeğinizi anladığınız için anne- bebek ilişkisinde duygusal gelişime de katkısı büyük. Bebek işaret dilini öğrenen ebeveynler ne kadar faydalı olduğunu görecekler.



İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT






20 Nisan 2020

İzmir Otelciler Odası Başkanı Mehmet Gönen birlik ve dayanışma çağrısında bulundu


İzmir Otelciler Esnaf Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Gönen gündem ile ilgili mesaj yayınladı. Gönen yazılı açıklamasında şunları kaydetti;


Yaşanan Covid-19 salgını nedeniyle tüm dünyada turizm sektörünün durduğunu ortadadır.2020 yılının turizm açısından zorlu bir dönemeç olduğunu ortada coronavirüs ile başlayan dönem şu an bütün sektörlerde çok büyük bir dalgalanmaya yol açtı.

Dünyada salgın hale gelen ve ülkemizde de görülen öldürücü Korona Virüsü salgını (Covid-19) dünya ekonomisini ve Küçük Ölçekli İşletme Esnafını oldukça zorlamaktadır. Dünya genelinde etkisini arttırarak sürdüren korona virüsünden etkilenen sektörler arasında Konaklama sektörü de önemli düzeyde etkilendi.

Özellikle güvenlik ve sağlık endişelerinin ön planda olduğu bir dönemde üstelikte insanların maddi anlamda ciddi kayıplar yaşadığı dönemde çok kırılgan olan bacasız sanayi Belediye Belgeli Otel İşleten esnafın turizm rezervasyonlarının bir hamle yapmasını beklemek çok gerçekçi değildir.

İç turizmin şu an Türk turizmini ayakta tutmak için en önemli kaynak olduğunu düşünüyorum.2020 yılı önümüzdeki dönem 2021 yılına hazırlık olarak değerlendirmek mümkün. Bu yaz sezonunda ne zaman ve ne kadar turizm yapacağımız konusunda ciddi belirsizlikler var.

Turizm sektörünün geçmiş yıllarda sağladığı döviz girdisinin devam etmesi için turizm sektörünün ayakta tutulması gerekmektedir. Desteklerle ayakta kalabilirsek önümüzdeki sene bu senenin muhtemelen telafisi olur. Onun için finans kuruluşlarının Belediye Belgeli Otel İşleten Esnafın küçük kobi işletmelerine sektörümüze çok iyi imkanlarla destek vermesini bekliyoruz. Bu sezonun geçen seneki veya daha önceki sezon gibi geçmesi mümkün olmayacaktır. Çünkü burada önemli olan insan sağlığı önceliklidir. Nitelikli emekçi personelimizi korumak önceliğimiz oldu.

Seyahat engelleri kalktığında hareketlilik bekliyoruz, şu an için kısıtlamalar, engeller salgının bir an önce yok olması için seferber olduk, umarım en düşük hasarla atlatırız.

Sağlık çalışanlarımıza otelciler olarak destek vermeye, konaklama yapmalarına imkan vermeye ediyor, otellerimiz hijyen önlemlerini alarak ve sosyal mesafeyi yaşam tarzı haline getirdi. Öncelik sağlık …

İlk sahur için sayılı günler kaldı. 24 Nisan Cuma günü Ramazan ayı başlıyor. Cuma günü ilk orucu tutacağız inşallah. Her ne kadar bu yıl Ramazan ayına “Küresel Salgın” sebebiyle buruk giriyor olsak da bu ay, içerisinde tutacağımız oruçlarla, yapacağımız ibadetlerle, dua ve niyazlarla özellikle de idrak edeceğimiz Kadir Gecesiyle kendimizi Yüce Allah’a affettirip bayram sabahına hem günahlarımızdan arınmış hem de Küresel Salgından kurtulmuş olarak çıkarız inşallah.

Gündüzleri tutulan orucuyla, geceleri kılınan teravih namazlarıyla, yapılan hayır ve hasenatlarıyla özellikle de içerisinde bin aydan daha hayırlı bir geceyi Kadir gecesini barındıran mübarek Ramazan ayıdır. Bu süreçte bereket, mağfiret ve paylaşım ayı olan Mübarek Ramazan ayının ruhuna uygun hareket etmeye özen göstermeliyiz. Alışverişlerimizi yaparken hem israftan kaçınmalıyız hem de alışverişlerimizi en doğru bildiğimiz, güvendiğimiz mahalle esnafımızdan yapmalıyız. Esnafımıza sahip çıkmalıyız.

Coronavirüs nedeniyle alınan sokağa çıkma yasağı gibi önlemler karşısında telaşa kapılmamalıyız.

Böylece bir yandan ibadetimizi gerçekleştirirken bir yandan da birlik ve dayanışma anlayışının hakim olduğu Ramazan ayına yakışır bir davranış sergilemiş oluruz.

Savaşların olmadığı bir dünyanın özlemini çekiyoruz birlik ve dayanışma çağrısında bulunarak, Dünya savaşların durduğu, insan kanının akmadığı, kendi ülkemizde de bölünme yerine kardeşliğin arttığı bir anlayış içerisine girebilmeyi umut ediyorum.

Allah’a şükür Türk milletinin birlik ve beraberlik içerisinde ne yapabileceği tüm dünyaya gösterildi. Ekonomide belki sıkıntılarımız olabilir. Ama ülke menfaati öne geldiğinde gerisi bizde teferruattır. Esnaf ve sanatkarımızın istediği şekilde hep birlikte ekonomimizi canlandırırız. Ama burada vatanımıza, bayrağımıza, milletimize ve ezanımıza sahip çıkmak zorundayız.

Bu doğrultuda devletimizin halkımızdan uymalarını istediği kurallar var.

Kurallara riayet ederek bu süreyi evde kal çağrısına uyarak evde kalmalarını ve yakın temastan uzak durmaları önem arz ediyor.

Bu duygu ve düşüncelerle bu yılki 11 Ayın sultanı Ramazan Ayımız Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Allah'ın başta İslam alemini ve tüm insanlığın bu virüsten kurtarmasını niyaz ediyorum. Nice ramazanlara sağlık ve huzurla hep birlikte, kavuşmayı Rabbim'den diliyorum.

Corona virüsü nedeniyle hayatını kaybedenlere rahmet, hastalıkla mücadele edenlere acil şifalar, onları tedavi eden doktorlara ve tüm diğer sağlık görevlilerine ise kolaylıklar dilerim.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT




15 Nisan 2020

Mukaddes Karagöz; İçli köfte benim için kolay yemektir


Van’dan Diyarbakır’a kadar, bölgeyi içine alan kuşakta içli köfte farklı şekillerde yapılır. Yaptığı yemeklerle çevresine ün salan Mukaddes Karagöz yemek yapmayı çok sevdiğini söylüyor.
Diyarbakırlı olan Karagöz, Diyarbakır’ın yemek kültürünü yıllar önce yerleştiği İzmir’de yaşatmaya devam ediyor. Yiyenin bir tane daha yemek istediği Mukaddes hanımdan içli köftelerini anlatmasını istedik.

Çok küçük yaşlarda içli köfte yapmaya başladım


Diyarbakır’ın Çınar ilçesinin köyünde doğmuşum. İzmir’e gelin geldim. Ben içli köfteyi çocuk yaşta öğrendim. Kendimi bildim bileli yaparım. Diyarbakır mutfağında içli köfte önemli bir yere sahiptir. İzmir sofralarında yaptığım Diyarbakır yöresinin içli köftesinin çok beğenilmesi beni mutlu ediyor. İçli köfte yapmak bazı insanlar zor dese de biz Diyarbakırlı kadınlar için kolay bir yemektir. Misafirlerim gelince hemen yaparım ve ikram ederim. Benim için zor değildir.

İçli köfte tarifim şöyle;


Yarma dediğimiz bulgur ile ince kısırlık bulgur, mutlaka olması gereken kişniş ile yoğuruyoruz. Hamuru beklemeye alıyoruz ve iç harcı olarak soğan ile ister kıyma ister tavuk ile kavuruyoruz. Benim çocuklarım tavuklu içli köfteyi daha çok seviyor. İç harcına isteğinize göre pul biber, karabiber, maydanoz ekleyebilirsiniz. Hamuru yumurta büyüklüğünde elimize alarak, parmağımızla çeviriyoruz. İçerisine iç harcını dolduruyorum ve kapatıyorum. İsteğe göre haşlayın veya kızartın ikisi de güzel oluyor. Kızartmak için yumurtalamak gerekiyor.


Evde yaptığım yoğurt ile servis yapıyorum. Yine ev yapımı yoğurt ile ayran yapıp içiyoruz. İkisi de çok güzel oluyor. Ama Diyarbakır mutfağında içli köfte ve ayran tercih edilir.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

14 Nisan 2020

Sokak hayvanlarının can dostu Tamer Ulusseverler


Sadece soğuk havalarda mama, sıcak havalarda su vererek yardım etmeyi düşündüğümüz sokak hayvanları aslında her mevsimde bizlere muhtaç. İzmir Halil Rıfat Paşa Caddesi’nde yaşayan Tamer Ulussever pek çok insanın umursamadığı bir sorumluluğu gönüllü olarak üstlenmiş. Onun koskoca yüreği hiçbir canlının aç ve susuz kalmasından yana değil. Sokaklarda yaşayan bu hayvanlar için neler yapabiliriz diye düşünen sokak hayvanları gönüllüsü Tamer Ulusseverler ile can dostlarımızı konuştuk.



Hayvan sevginiz ne zaman başladı?


Çocukluğumdan beri hayvanları severim. Hiç bitmeyen bir sevgi bu. Hala evimde Minno isimli bir kedim ve iki kaplumbağam var. Sokaktaki can dostlarımı bir gün olsun unutmam. Her gün benim yolumu gözlüyorlar. Ömrüm oldukça onlara bakacağım.



Yaşadığınız Halil Rıfat Paşa Caddesinde sokak hayvanlarıyla ilgili tabloyu anlatır mısınız?


Sekiz senedir Halil Rıfat paşa caddesindeki bu merdivenlerde kedilere bakıyorum. Sokağın zor şartlarında yaşamak zorunda olan sokak hayvanların da yaşama hakkı olduğunu düşünüyorum.
Benim bulunduğum bölgede sokak kedileri çok fazla. Elimden geldiği kadar onlara yemek veriyorum. Hasta iseler 30 seneden fazla gittiğim bir veteriner arkadaşıma tedavilerini yaptırıyorum. Bana basit olan tedavileri de öğretti. Burunları tıkalıysa ağız yoluyla antibiyotik veriyorum. 

Mantar olurlarsa yine hangi ilacı kullanacağımı biliyorum. Yavru kediler için göz damlalarımı hep yanımda bulundururum. Kısırlaştırmak çok önemli. Bugün burada yeni kısırlaştırdığımız ameliyatlı bir kedimiz var. Bir tanesi de sırada bekliyor.



Özellikle sokaklarda yaşayan sokak hayvanlarını beslerken nelere dikkat ediyorsunuz? 


Temizliğe çok dikkat ediyorum. Kedi evlerini paslanmaz küflenmez malzemelerden yapıyorum. Evleri koyduğum yerlerin rutubet almamasına dikkat ediyorum. İçlerine yatak olacak şekilde koyduğum malzemeleri ayda bir değiştiriyorum. Kedi evlerin içlerini siliyorum, yeni malzemeler koyuyorum. Uzun kalınca koku yapıyor, çevreye rahatsızlık vermek istemiyorum. Bu yüzden senelerdir burada kedilere bakıyorum, çevreden hiç şikayet gelmez. Yaş mamaları gazete üzerinde veriyorum. Yemeklerinin bitmesini bekliyorum. Gazeteleri mutlaka toplayıp atıyorum. Kuru mamaları kaplar içinde bırakıp gidiyorum. Kaplar da muhakkak temiz olmalı hem çevreye zararlı hem de kediler pis kaplardan bakteri kapabilir. Yaş mamaları bırakırsam çevreye kötü koku ve sinek yapar. Ayrıca kedi evlerinin olduğu yere ağaç diktim. Yazın onlara gölge yapıyor.



Sokak hayvanlarına uygulanan şiddet çok fazlalaştı. Bu konu da neler söylemek istersiniz?


Benim bölgemde şiddet pek olmaz. Zaten şiddet gösteren birini görürsem ben mutlaka müdahale ederim. Canavar ruhlu insanların bazı şiddet haberlerini duyuyorum. Artık yeter diyorum. Allah onlara merhamet versin diyorum.



Son olarak neler söylemek istersiniz?


Allah’ın yarattığı bu canlara merhamet edelim ki, Allah’ta bize merhamet etsin. Bu canları Allah bize emanet etmiş. Bu dünya da bu kadar kötülük oluyor, son günlerde yaşadıklarımıza bakın. Küçücük bir virüs bizi ne hale getirdi. Biz bu canlara merhamet edelim ki Allah’tan bizi bu mikroptan koruması için dua etmeye yüzümüz olsun. Hayvanları sevmiyorlarsa işkence etmesinler. Biz hayvan severler elimizden geldiği kadar bakarız. 



13 Nisan 2020

Covıd-19 pandemisi; Bir hastalığını değişimi başlatması mümkün müdür?


Bu satırları yazdığım 2020 yılının Nisan ayının ortalarında COVID-19 pandemisi halen tüm dünyada etkinliğini sürdürmeye devam ediyor. Binlerce ölüm ve binlerce enfekte olmuş insan yanında tarım, ekonomi, turizm, lojistik, eğitim, gibi pek çok alanda olumsuz bir etkilenme söz konusudur. Yaşamın değerini sorgulamayan, tüketim çılgınlığına kendisini teslim etmiş toplumların pandemi sınavı biraz zor geçecek gibi.


Bu hastalığın etkisini yitirmeye başladıktan sonra her şeyin normal haline dönebileceğini söylemek mümkün değildir. Çünkü henüz tam ve onaylanmış spesifik bir tedavisi ve aşısı olmayan bir hastalığın oluşturduğu panik geçecek gibi görünmüyor. Sosyal izolasyonla sağlanan hastalıktan korunma çabaları, insanlar arası fiziksel mesafenin aralanmasına ve zaten kopmaya başlamış sosyal iletişimlerin daha da zedelenmesine sebep olacaktır. Farklı felaket senaryoları üretenlerin film yapıcılarına taş çıkartan tahminleri ne yazık ki, toplumsal kaygıları çoğaltmaktadır.

COVID-19 pandemisinden çıkartılması gereken dersler olduğunu düşünüyorum. Ancak toplumların buna niyeti yok gibi. El dezenfektanı kullanmaktan, maske takarak korunmaya çalışmaktan bir temizlik takıntısına kadar varan davranışların, ruhsal açıdan travmalara sebep olması kaçınılmazdır.

Bu süreçte felsefe, sosyoloji ve etik uzmanlarına büyük görevler düşeceğine inanıyorum. Çünkü toplumsal rehberliğin zayıfladığı bir dönemde zihinsel ve vicdani bir dik duruşun sağlanması için bu zorunludur. Bu hastalık nereden çıktı, nasıl bu kadar hızla yayıldı, bunlar hakkında konuşmak kolay. Fakat burada önemli olan, küçük bir virüsün akıllanmayan, çığırından çıkan bir dünyaya verdiği derslerdir.

Kendi içinde insan olmayı başaramayan bir canlının, bir virüs enfeksiyonu ile kendisine gelmesi, gerçeklerle yüzleşmesi üzücü bir durum. Oysa düşünce gücü ve vicdani boyutumuzla daha güzel bir dünya oluşturabilirdik.

Elbette ki, tarihsel süreçte yaşanmış diğer pandemiler gibi bu da gerileyecek, hatta ortadan kalkacaktır. Ancak bu salgının yarattığı fobiden, yeniden atak yapmasından endişe duyan düşüncelerden uzak kalmak mümkün değildir.

Evet, kabul etmeliyiz ki, hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır. Zaman hiçbir zaman geriye doğru gitmeyeceği gibi, bazı davranış modelleri ve eskimiş fikirler de bu salgından sonra yeniden canlanmamalıdır. İkiyüzlülük, dürüst olmayan tavırlar, beyaz ya da gerçek yalanlar, mobbing ve daha bir çok olumsuz şeyin kaybolması, yeni ve daha güzel olanla yer değiştirmesini umut etmeliyiz. Bundan sonra doğaya ve canlılara, çevreye zarar vermeyen daha duyarlı, atıklarla dünyayı kirletmeyen, ücretsiz sağlık hizmetini yaygınlaştıran, nüfus kontrolünü sağlayan etik ve ahlaki değerleri önemseyen toplumların ortaya çıkacağına inanmalıyız. Bize ait olmayanı acımasızca harcayan ve zarar veren bir insan neslinin dünyaya ve evrene bir faydası yoktur. Şimdilik izolasyon sağlamak için toplumlara evde kalın çağrısı yapılıyor. Bu günler de geçecektir. Ancak bunun biraz uzun sürmesi bekleniyor. O zamana dek, daha fazla düşünerek ve hissederek doğru çıkarımlarda bulunulmasını diliyorum.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

12 Nisan 2020

Salgın hastalık da olsa büyüklere saygı ve etik’in önemi


Son aylardaki gündem konu tüm dünyaya yayılmış bulunan Covid-19 salgını tablosu. Bununla ilgili olarak ülkelerin aldıkları önlemler genellikle 65 yaş ve üzeri gruplarda yoğunlaşmışken, genç gruplarda da bu hastalığın görüldüğünün açıklanması kafaları iyice karıştırıyor.


Bu tür salgınlarda alınacak önlemler için kurulan komisyonlarda, kurullarda etik veya sosyoloji, felsefe uzmanlarının yer almayışının düşündürücü bir diğer tablo olduğuna değinmeliyim. Görsel medya açık oturumlarında da aynı duruma rastlamak olası. Konuşmacıların arasında hiç etik uzmanlarına yer verilmemesi ilginç. Bu zorlu sınavda dünya etik açıdan bir kez daha sınıfta kalmış gibi görünüyor bu durumdan ötürü. Önlemlerin ve tedbirlerin tartışılması aşamasında, etik uzmanı yoksunluğundan dolayı verilen kararlarda, eksikliklerin olduğunu anlamak hiç de zor değil.

Gelelim bu hastalığın yayılmasının engellenmesine ilişkin yapılan çalışmalara.

Özellikle 65 yaş ve üstü grupların bu anlamda bir tedbir gibi sokağa çıkışlarının sınırlandırılması yüzünden toplumsal bir karmaşanın yaşanmaya başlamış üzücü bir tablo. Bu grupların bir tür stigma anlayışına maruz kalması ve sanki diğer yaş gruplarına her şey serbestmiş gibi bir anlayışın ortaya çıkması gerçeği yansıtmıyor. Özellikle toplumumuzda sevgi ve saygıyı hak eden ve incinebilir grupta olan bu kesimlerin yalnızlığı ve sosyal izolasyona uğraması, bu grupların kırılmasına yol açıyor.

İşte bazı yaşanan örnekler:

-Banklarda oturanlara yukarıdan su atılmasının görüntüleri

-Kamera şakası yaparak bu gruptaki insanlarla dalga geçilmesi

-Direkt olarak ceza kesilerek yanlışın daha da çoğaltılması

-Alışverişini yapıp evine dönmeye çalışan yaşlı bayanı otobüse almamak ve onu çaresiz bırakan görüntülerin yayınlanması

-Neden sokaktasın, evine gitmelisin tarzındaki yaklaşımlarla bir yanlış uygulama şeklinin ortaya konması

Sayın okurlar,

Bunlar önlem tarzındaki yaklaşımlar değildir. Düne kadar da yine toplumda pek fazla değer görmeyen bu grupların hastalıktan korunması böyle sağlanamaz. Maddi olarak koruduğunuzu sandığınız bu grupların ruhsal yapılarında oluşturduğunuz travma ile iyice küsmelerine ve içlerine kapanmalarına neden olursunuz. Önce eğitim, önce bilgi ve açıklama diyerek bu kişilerin korunmasına çalışılmasının bire bir şekilde gerçekleştirilmesine çalışılmalıdır. Ayrıca bu gruplar bulaştıran veya tehlike altında olan gruplar değildir. Covid-19 her yaş grubuna etki eden ve hastalık oluşturan hatta öldürebilen bir tıbbi tablodur. Bu nedenle genci yaşlısı herkesin aynı sorumluluk ve duyarlılık içinde olması gerekmektedir. Kaş yapacağım derken göz çıkarmak budur aslında. Lütfen, yaşlılarımıza ve akil pozisyondaki bu kişilere sahip çıkalım. Rencide etmeden, anlatarak, gerekirse aileleri ile temas kurup onları da bilgilendirerek bu zor günlerin sıkıntısız bir şekilde atlatılmasını sağlayalım.

Tabii ki, 65 yaş üstü gruplara da birkaç sözümüz var:

Lütfen, bana bir şey olmaz, ben korunuyorum, sıkıldım dışarı çıktım, hava alıyorum gibi basit mantıklar üreterek alınan tedbirlere karşı çıkmayınız. Sizlerin sağlığı için alınan tedbirlerin geçici olduğunu bilerek, zor zamanlardan sonra yine eski yaşamlarınıza döneceğinizin bilinciyle hareket ediniz. Emin olunuz ki, hiç kimsenin sizleri yok sayma gibi bir anlayışı olamaz. Ancak sizler de toplum sağlığını tehdit eden bu durum karşısında alınan tedbirlere uyunuz. Sizler örnek olmazsanız toplumun geri kalanı da aynı şeyleri yapacaktır.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

4 Nisan 2020

CKD’den sağlık “şehit”leri için imza kampanyası



Cumhuriyet Kadınları Derneği koronovirüs salgının da hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının “görev şehidi” sayılması için online imza kampanyası başlattı.



Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD), koronovirüs salgınında hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının resmi olarak “görev şehidi” statüsüne alınması için, kurumsal web sitesinde bir imza kampanyası başlattı. Cumhuriyetkadinlari.org.tr sitesinde yer alan kampanya için, “Sağlık ordumuzun ‘görev şehitleri’ için, üzerimize düşeni yapmak üzere milletimizi bu kampanyayı desteklemeye çağırıyoruz” denildi.

İmza kampanyası metninde, savaşlarda ön cephede görev alanların canlarını ilk feda etmeyi kabul edenler olduğu belirtilerek, şöyle devam ediliyor:

“O savaş, ilk fedailerin canlarını vermesiyle başlar ve öyle kazanılır. Ön cephenin fedaileri, geride kalanların can evine yerleşir ve bir daha unutulmazlar. Tüm dünyayla birlikte Türkiye’mizi de saran ‘Covid-19’ salgınına karşı verdiğimiz savaşın ön cephedeki fedaileri, sağlık ordumuzun çalışanlarıdır. Sağlık çalışanlarımız evlerinden, sevdiklerinden ayrıldılar, milletimize ve insanlığa söz verdik diyerek salgın hastalıkla savaşın en ön cephesinde yerlerini aldılar. Hastalananlar, iyileşip ayağa kalkınca yeniden görev başına koştu. Bütün sağlık emekçileri göz bebeğimiz oldu, ayaklarına taş değmesin diye dua ediyoruz. Ama yitirdiğimiz savaşçılarımız var. Onlar hastalarının başında hastalandılar ve sevdiklerini bize emanet ederek aramızdan ayrıldılar. Ve aynı vatan savunmasındaki Mehmetçik gibi, bir daha unutulmamak üzere can evimize yerleştiler. Milletimiz, görevi başında hayatını kaybeden sağlık çalışanlarımızı daima minnetle hatırlayacaktır.


Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak bu salgında hayatını kaybeden ilk hastamızın doktorlarından Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu nezdinde, kaybettiğimiz sağlık emekçilerinin anıları önünde saygıyla eğiliyor; Devletimizden, Covid-19 salgını sırasında, Covid-19 hastalarını tedavi ederken kendi de hastalanarak hayatını kaybeden sağlık çalışanlarımıza “görev şehidi” unvanının verilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmasını talep ediyoruz.”

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT







3 Nisan 2020

Zeytin bizim oğlumuz


Uzun yıllar çalıştığı hemşirelik mesleğinin yanında yardımseverliği, çocuk hakları, kadın sorunları, hayvanseverliği ve hayvan haklarına duyarlılığı ile bilinen Özgül Gedikli ile oğlum dediği Zeytin isimli köpeğini konuştuk.  


Zeytin’le yollarınız nasıl kesişti?

Zeytin’den önce de Belçika terrier cinsi bir köpeğimiz vardı. 13 yaşında sağlık sorunlarından dolayı kaybettik. Kızım Burçak bu durumdan çok derinden etkilendi. Ben de çok üzüldüm. Artık yeni bir köpek istemiyordum. Kızım ve ben çalışıyorduk. Sabah’tan akşama kadar can dostumuzun evde yalnız kalmasına üzülüyordum. Fakat kızım benden habersiz arayışlara girmiş. Hastanede birlikte çalıştığım doktorumun akrabasının köpeğinin fotoğraflarını görmüş. Bana fotoğrafları göstererek onu sahiplenmek istediğini söyledi. Kızımı üzmemek için Balçova’da bulunduğu yere giderek zeytini gördük. Ve o gün kızım da ben de onunla yollarımızın kesiştiğini anladık.  


Seni en çok nesi etkiledi?

Zeytini görmeye gittiğimiz gün korkunç bir baş ağrısı yaşıyordum. Bakışları ile karşılaşınca sanki bana şifa vermek isteğini anlatıyordu. Ve onunla yakınlaşınca gerçekten baş ağrım geçti. Bu iş tamam dedim. Zaten kızım onun fotoğraflarını gördüğünde kararını vermişti. Kızım doktor arkadaşlarımla konuşurken ben Zeytinle baş başa kaldım. Ona yaklaşarak başını okşadım. O bana yakınlaştı ve evimize üç kişi döndük.

Birbirimize alışmamız 1 ay kadar sürdü. Bize geldiğinde üç yaşındaydı. Şimdi yedi yaşında. Evcil hayvan demiyorum. Zeytin bizim oğlumuz, can dostumuz, hayatımızın bir parçası. Koruyucu özelliği var. Gezmeye çıktığımız zaman onu sevmek isteyenler oluyor, kendini sevdirmiyor.


Zeytin’le bir gününüz nasıl geçiyor?

Sabah 9’da kalkıyoruz. Birlikte yürüyüşe çıkıyoruz. Yürüyüşe çıkacağını anlayınca evde çok fazla su içiyor. Çünkü dışarıda içtiği suyu boşaltacağını bilecek kadar akıllı. Covid 19 virüsü olmadan önce Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda uzun bir yürüyüş yapıyorduk. Son günlerde yürüyüşlerimizi kısa tutmak zorundayız. Yazın Datça’ya birlikte gidiyoruz. Bol bol yüzüyor. Çok güzel yüzüyor, dalıyor. Suyun altına attığımız eşyaları dalarak alıyor, bize getiriyor. Spor salonları kapalı olduğu için kızım işten sonra evde spor yapıyor. Zeytin sporda ona eşlik ediyor. İkisi bir arada çok güzel eğlenerek spor yapıyorlar.   


Köpek sahiplenmek isteyenlere neler söylemek istersiniz?

Hayvan sahibi olmak büyük bir sorumluluktur. Bu sorumluluğa sahip herkes evine mutlaka bir hayvan alsın. Sokaklar ve barınaklarda kedi ve köpek çok olduğu için bu tür dostları sahiplenmelerini tavsiye ediyorum.


Son olarak paylaşmak istediğiniz bir şeyler var mı?

Çok yorgun ve sıkıntılı olduğum dönemlerde Zeytinle yürüyüş yapmak bana meditasyon gibi geliyor. Birlikte deniz kenarında uzun yürüyüşler yapıyor, sessiz, gözlerimizle konuşuyoruz. Ayrıca son günlerde çok önemli bir konuya değinmek istiyorum. Corona Virüs tedbirleri kapsamında sokağa çıkma yasağı nedeniyle sokak hayvanları çok etkileniyor. Benim bulunduğum Karataş semtinde sokaklarda kedi çok fazla. Bizler mahalle sakinleri olarak bu konuda üzerimize düşen görevi yapıyoruz. Herkes sokak hayvanlarının yoğun olduğu bölgelere bir kap su ve mama bırakmayı unutmasınlar. 

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT






2 Nisan 2020

Tuncay Eryılmaz; Kaya tırmanışı bilinçli yapılırsa çok zevklidir


Kaya tırmanışı ile tanışan sporculardan Tuncay Eryılmaz tutkuyla bu sporu yapmaya devam ediyor. Uzun yıllar dağcılık sporuyla uğraştığını, yüksek dağlara tırmandığını, kendisi için dağda olmanın önemli olduğunu, kaya tırmanışı yaparken, doğada yürürken, yüksek dağlara çıkarken hepsinden çok keyif aldığını söylüyor. Özellikle kaya tırmanışlarında tırmanma alanına kadar doğada yürüyüş yaparak hem dağcılık hem de kaya tırmanışı yapmanın kendisine çok zevk verdiğini anlatıyor.


Tuncay Eryılmaz ile hiç denemediğim bir spor olan kayadan inişi denedim. Bu deneyimi gerçekleştirdikten sonra kaya tırmanışı hakkında merak edilenleri sordum.


Kaya tırmanışına nasıl ve ne zaman başladın?

Manisa Akhisar doğumluyum. Doğa sevgim çocukluğumdan beri vardı. Uzun yıllar dağcılık kulüpleri ile yürüyüşlere katıldım. 1998 yılında kaya tırmanışı yapan arkadaşlarımla birlikte amatör olarak tırmanmaya başladım. İlk tırmanışımın keyfini hiç unutmadım. En az dağcılık kadar kaya tırmanışları da benim için çok önem kazandı. Eğitimlere katıldım. Benim için dağlarda ve kayalarda vakit geçirmek şehirde vakit geçirmekten daha fazla olmaya başladı.  
 

İzmir’deki tavsiye edebileceğin kaya tırmanışları nerededir?

İzmir’de Buca Kaynaklar ve Kemalpaşa Dereköy’de tırmanılacak kayalar var. Özellikle yeni eğitim almış sporcular burada deneme tırmanışları yapıyor. Ben de antrenman yapmak için bu bölgelere gidiyorum.

Kaya tırmanışı nasıl yapılır?

Öncelikler uzman ekipmanlara ihtiyaç vardır. Bunlar tırmanış kemeri, emniyet aleti, ip, kask, tırmanış ayakkabısı gibi malzemelerden oluşuyor. Bu ekipmanların nasıl kullanılacağının bilinmesi çok önemli. Emniyetiniz için kullandığınız çiviler ve iplerin sağlam olmasına dikkat edilmelidir.


Tırmanışa yeni başlayanlara neler tavsiye edersin?

Doğayla iç içe olmayı sevenler, dağcılık sporları yapan sağlıklı olan herkes kaya tırmanışlarını denemeli. Tehlikeli ve zor görünmesine rağmen bilinçli yapıldığında büyük zevk alacaklardır.  Özellikle çocuk ve gençlerin doğa ile buluşması çok önemli. Sosyal sorumluluk projelerine bu konuda ben de destek veriyorum. Kulüp bünyesinde düzenlenen etkinliklerde çocuklara elimden geldiğince kaya tırmanışı deneyimleri yaşamaları için yardımcı oluyorum.


Tırmanış ve dağcılık dışında başka tutkun var mı?

Evet bisiklet grubumuz var. Bisiklet ile çok keyifli gezilerimiz oluyor. Kendime ait yelkenli bir teknem de var. Yazın daha çok tekne ile seyahat ediyorum.


Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

Tırmanmak dağla bütünleşmek ve tırmandıktan sonra rahatlamış olmanın keyfini yaşamak çok güzel bir duygu. Kimse ben yapamam demesin. Bunu sağlıklı tüm insanların yaşamasını isterim.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT