27 Ağustos 2020

Marangozhanenin vitrini olmaz


Ahşaba şekil vermek insanlık tarihi kadar eskidir. Marangoz ustalığı da dünyanın en eski mesleklerinden biri olarak bilinir. İzmir Güzelbahçe Yelki’de yaşayan marangoz ustası Ender Öztaş fabrikasyon üretimlerin artmasına rağmen ahşaba şekil vermeye devam ediyor. 

Doğma büyüme Yelki’li olan Ender Öztaş ile küçük küçük kafeler, güleryüzlü insanların stant açtığı Yelki sokaklarını gezerken tanıştık. Ender Usta marangoz atölyesinin önünde ahşaba hayat verirken çok güzel bir Hamiyet Yüceses şarkısı dinliyordu. Bizim çalışmalarıyla ilgilendiğimizi fark ederek bize çok misafirperver davrandı. Atölyesine davet etti. Birlikte Hamiyet Yüceses şarkıları eşliğinde çaylarımızı yudumlarken Ender Öztaş’ın çalışmaları hakkında bilgi aldık.

1974-1981 yılları arasında TRT İzmir Radyosu’nda sözleşmeli olarak ses sanatçılığı yaptığını anlatan Öztaş sözlerine şöyle devam etti.

Atölyemde çok mutluyum

Uzun yıllar Karabağlar’da kendime ait atölyemde marangoz işi ile uğraştım. Kapılar semtinde saz, ud, mızraplı tanbur gibi müzik aletleri yaptığım atölyemde vardı. Müzik benim için hep önemliydi. Bir dönem işim gereği İzmir’de yaşadım. 6 yıl önce doğduğum yer Yelki’ye tekrar döndüm. Burada kendime ait evim vardı. Atölyemi kurduğumda hobi olarak müzik enstrümanları yapmak istiyordum. Burada beni herkes iyi tanır. Çalışmalarımı bilir. Komşularımın esnafın istekleri olmaya başladı. Onları kıramadım. Son yıllarda insanlar yine doğaya döndü. Hobi olarak açtığım atölyemde siparişler almaya başladım. Yapılması istenen tasarımları fotoğraf ile bana ulaştırıp sandalyeler, sehpalar, tabureler, komidin, dolap, divan gibi siparişler veriyorlar. Çalıştığım zamanlar kendimi daha zinde hissediyorum. Atölyemde çok mutluyum.


Yelki’de yaşamak bir ayrıcalık

Yelki’nin çok temiz bir havası var. Hep eser. Yelki ismi rüzgarından gelmiştir. Benim evimin önünde iki çınar ağacı var. Bir tane de kendim diktim. Özellikle birisi yüz yaşını geçmiş. Bir dönem evimi kiraya vermiştim. Onlar dallarını hep kesmiş. Şimdi ben tekrar bakıma aldım. Çınar ağaçlarının serinliği altında çalışıyorum. Geçtiğimiz yıllarda atölyemin karşısı kahvehaneydi. Çınar ağaçlarının gölgesi altında oturmak isteyen köylüler sandalyelerini alır ağaç altına geçerlermiş. Şimdi 2 çınarımız ve yeni yetişen bir çınarımız altında bizler oturuyoruz.


Son yıllarda Yelki önemli cazibe merkezlerinden oldu. İstanbulluların tercih ettikleri yerlerden biri. Özellikle Pazar günü üretici pazarını gezmeye veya kahvaltı yapmaya gelen misafirlerimiz sokaklarımızı gezerken bol bol fotoğraf çektiriyor. Stresten uzak sakin vakit geçirmek isteyenleri Yelki’ye bekliyoruz” dedi.

Yelki’ye yolunuz düşerse mutlaka Ender ustanın talaş kokan atölyesini ziyaret etmelisiniz.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

25 Ağustos 2020

Kabak çiçeği dolmasının tadına bakanlar tekrar geliyor

 


Hem lezzet hem de görsel açısından beğenilen tatlardan olan kabak çiçeği dolması, çiçeklerinin içini pirinçten yapılan iç harcı doldurularak yapılıyor. Diğer dolma türlerine göre daha hassas oluşu yemeği yaparken özenli olmayı gerektiriyor.  

Geçtiğimiz hafta blog yazımda, Bodrum mazı çakıllı koyu’nda bir aile pansiyonunu anlatmıştım. Yazımın içinde Fatma Keman’ın yemeklerinin çok beğenildiğini yazmıştım. Türkiye’nin dört bir yanından gelen pansiyon müşterilerinin Fatma hanım’dan özellikle kabak çiçeği dolması yemeğini istediklerine tanık oldum. Fatma hanım beni de kırmadı ve özellikle benim için kabak çiçeği dolması hazırladı. Fatma hanımın kabak dolması benim tarafımdan 10 üzerinden 10 aldı. Yolunuz düşerse, mutlaka tadına bakın. Benden söylemesi.

Özellikle Türkiye’nin her yerinden aile pansiyon işletmesine gelen misafirlerinin mutlaka tatmak istediği kabak çiçeği dolmasının tarifini bizlerle paylaşması için Fatma Keman ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdim.  

Pansiyon’da zeytinyağlı yemekleri ben pişiriyorum

Sabah çok erken kalkarım. Sebzelerimizin yetiştiği bahçeden kabak çiçeklerimi toplarım. Çiçeklerin kapanmadan toplanması gerekiyor. Geç kalırsanız temizlemek zor olur. Kabak çiçeklerini süzgeç içinde sudan geçiririm. Nazik yıkamak gerekiyor. Dikenli taç yapraklarını ve sapını dikkatli koparmak lazım.


Zeytinyağlı dolma iç harcını damak tadına göre farklı yapanlar var. Benim tarifim bahçeden topladığım maydanoz, nane, dereotu’nu ince ince doğrarım. Yıkadığım pirince soğan, domates, pul biber, karabiber, tuz ilave ederim. Çiçekleri doldurduktan sonra yapraklarını üst üste getirerek kapatarak tencereye dizerim. Kısık ateşte pişiririm. İyi bir zeytinyağı kullanmak çok önemli. Biz zeytinyağımızı da kendimiz üretiriz. Her şey bahçemizden olduğu için kabak çiçeği dolmamın lezzeti çok farklı olur. Yiyen tadına doyamaz sipariş verir, giderken de yanında götürür.


47 sene mazı’da düğünlerde aşçılık yapan Fatma Keman bahçesinde ürettiği sebzeleriyle zeytinyağlı ve tencere yemeklerini tatmak için misafirlerini ağırlamaktan mutluluk duyacağını söyleyerek sözlerini bitiriyor.  


 

   İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

24 Ağustos 2020

İşyerinde doğum günü sürprizi

İzmir Alsancak’ta Efor Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Doğan İşleyen doğum gününü çalışma arkadaşlarıyla kutladı.

İşleyen, toplantı odasında düzenlenen sürpriz doğum günü için hazırlanan pasta ile karşılandı.


Doğan İşleyen bir anda yakılan maytaplar ve toplantı odasında pastayı görünce oldukça şaşırdı. Doğum gününü unutmayarak kendisine böyle bir sürpriz hazırlayan Efor Fuarcılık çalışanlarına ve ailesine teşekkür ederek pastayı kestikten sonra çalışma arkadaşlarına da ikram etti.

 

Doğan İşleyen sürpriz karşısında mutlu olduğunu belirterek. “Doğum günümü hatırlayıp, bana sürpriz hazırlayan herkese çok teşekkür ederim. Doğum günü sevincimi çalışma arkadaşlarımla paylaştığım için çok mutluyum” dedi.  



İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

23 Ağustos 2020

Lionslardan doğaya anlamlı katkı

Uluslararası Lions Kulüpleri 118-R Yönetim Çevresi Federasyonu’na bağlı kulüpler, 2019-2020 dönemi olarak, Ege Orman Vakfı işbirliği ile 5 bin 838 fidanlık orman oluşturdu. İzmir-Kınık- Cumalı Köyü ağaçlandırma sahasında oluşturulan ormanı “Uluslararası Lions 118-R Yönetim Çevresi” 2019-2020 Hizmet Dönemi Genel Yönetmeni A. Kemal Çenberci’yi temsilen 4. Bölge Başkanı Emine Akı ve Lions üyeleri ziyaret etti.

Sosyal mesafe ve maske kuralına dikkat edilerek gerçekleştirilen orman ziyaretinde Ege Orman Vakfı Genel Müdürü Metin Gençol, ağaçlandırma alanında yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. Gençol, Uluslararası Lions Kulüpleri 118-R Yönetim Çevresi Federasyonu ve Federasyona bağlı kulüplerin geçmiş yıllardan bu yana sürdürülebilir olarak Ege Orman Vakfı’nın ağaçlandırma ve eğitim çalışmalarına destek verdiklerini söyledi. Gençol, ormana 500 fidan ve üzerinde bağışta bulunarak korular oluşturan; Neval Hallaç - Bahar Lions Kulübü, Alaybey Lions Kulübü - İda Uluslararası Taşımacılık, Alaybey Lions Kulübü - Link Lojistik, Disera Tıbbi Malzeme Lojistik San. Tic. A.Ş. - Ümit Lions Kulübü, Dokuz Eylül Lions Kulübü, Eray Eraltan - İzmir Körfez Lions Kulübü (Yağız Efe Korusu), İzmir Kemalpaşa Lions Kulübü, İzmir Lozan Lions Kulübü, İzmir Teos Lions Kulübü ve katkıda bulunan tüm kulüplere teşekkür etti.

Uluslararası Lions 118-R Yönetim Çevresi 2019-2020 Hizmet Dönemi 4. Bölge Başkanı Emine Akı’da yeni ormanlar oluşturmaya devam edeceklerini söyledi.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

22 Ağustos 2020

CKD’den çağrı; “AMATEM’ler tekrar açılsın”

CKD İzmir Şubesi, salgın sürecinde kapatılan ve hala açılmamış olan AMATEM’lerin açılması ve yeniden hizmete başlaması için Sağlık Bakanlığı’na çağrıda bulundu.

CKD İzmir Şubesi salgın sürecinde önce kapatılan, 26 Haziran’da ise açılacağı yönünde bilgi verilen Alkol ve Madde Bağımlılıkları Tedavi Merkezleri (AMATEM) açılmasına yönelik basın açıklaması şöyle.


Tedavi olmak için başvuran uyuşturucu bağımlısı gençlerimiz ve aileleri perişan durumdadır. Anneler ne yapacaklarını şaşırmış halde, ulaşabildikleri kitle örgütlerinden seslerini duyurmaları için yardım istemektedir. Uyuşturucu bağımlılarının tedaviyi kabul etmesi en kritik adımken, bu bekleyiş bütün umutları tüketmektedir. Bağımlılık tedavisini, salgınla mücadele sürecinde haklı olarak ertelenen acil olmayan tedaviler grubunda ele almak büyük hatadır.

Bir bağımlının tedaviye ikna olduğu anda acilen tedavi altına alınması gerektiğini bilmeyen mercilerin elinde, bu çocuklarımıza yazık olmaktadır. Çağrımız kamuyadır! Burada, 10 binlerce lira tutan tedavi ücretlerinin ödendiği özel bağımlılık tedavi merkezlerine ulaşması mümkün olmayan, tek sığınakları devletin kamucu yaklaşımı olan aileleri konuşmaktayız. Sağlık Bakanlığımıza sesleniyoruz.

Yüzlerce gencin ve ailelerinin yaşadıkları dramı sonlandırmak için derhal harekete geçmenizi ve ilgili İl Sağlık Müdürlüklerine de talimat vermenizi bekliyoruz! Tokat Dr. Cevdet Aykan Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi AMATEM’in bir an önce açılmasını ve başarılı çalışmalarına geri dönmesini istiyoruz.

Gaziantep AMATEM’in temizlenmesi daha ne kadar sürecektir? Derhal açılmasını istiyoruz. Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne sesleniyoruz. Beş yıldır atıl durumda olan Belediyenize ait Temelli Rehabilitasyon Merkezi’nin derhal açılarak bağımlı tedavisinde devreye girmesini bekliyoruz. Uyuşturucu bağımlılığıyla mücadeleyi görevleri arasında sayan Derneğimiz bu konuyu takip etmeye ve gelişmeleri kamuoyuyla paylaşmaya kararlıdır.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

20 Ağustos 2020

Bildiğiniz Tatil Beldelerinden Farklı; Mazı Taşlı Yalı


Muğla’nın sevilen beldelerinden Bodrum’a bağlı Mazı “Taşlı Yalı Koyu” sahili kalabalık olmayan saklı bir cennet. Güvercinlik’ten sonra Mumcular kavşağına girdiğinizde 30 km. çam ağaçlarıyla kaplı keyifli bir yolculuktan sonra Mazı’ya ulaşıyorsunuz. Aşağı Mazı’ya geldiğinizde burada yol ikiye ayrılıyor. Ben 3 günlük tatil için İnce Yalı veya Taşlı Yalı (Çakıllı Yalı) koylarından, Mazı Taşlı Yalı koyunu tercih ettim. Uzun yıllardır bir aile işletmesi olan “Keman Pansiyon”da daha önceden rezervasyon yaptırmıştım. Pansiyona girdiğimizde güler yüzlü bir aile tarafından sıcacık bir tanışma anı yaşadık. Bir yorgunluk kahvesi içtikten sonra narenciye bahçeleri içindeki odama yerleştim. Akşam yemeğinde deniz çipurası tercih ettim. Semiz otu saplarından yapılan sarmısaklı meze çok güzeldi. Akşam dolunay izlemek için pansiyonun yanında bulunan tepeye çıktık. Beyaz şaraplarımızı yanımıza aldık. Yakamoz fotoğrafları çektik. İkinci gün sabah kendi bahçe ürünlerinden ve ev yapımı reçellerinden olan güzel kahvaltımızı yaptıktan sonra tertemiz deniz de serinledim. Şezlonglarda uzanarak kitabımı okudum.  
Pansiyonun sevimli çocuğu Karamel


 

Huzurlu bir 2 gece 3 gün geçirerek “Keman Pansiyon”dan ayrılmadan önce, aile işletmesi olan “Keman Pansiyon”un lezzetli yemekleriyle tanınan Fatma Keman ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Fatma hanım tesisin geçmişten günümüze hikayesini anlattı;


Mazıya gelen tekrar geliyor

Ben Aşağı Mazıda doğdum, büyüdüm ve Aşağı Mazıda evlendim. Üç çocuğumuz oldu. Altı torunum var. Burası daha turizme açılmadığı yıllar şimdiki tesisimize yaz mevsiminde denize girmek için gelirdik. Bahçemizle ilgilenir serin havası var diye kalırdık. Sonra yavaş yavaş turizme açılmaya başladı. Bizde 2 oda yaptık. Birinde kendimiz kalıyorduk, isteyen olursa diğer odayı kiraya veriyorduk. Şimdi Mazı çok ilgi görmeye başladı. Oda sayımızı dokuza çıkardık. Resmi tatillerde ve bayramlarda odalarımız yetmiyor. Çok kişinin isteğine cevap veremiyoruz. Zaten bizim pansiyonda tatile gelen müşterilerimiz bizi hep ararlar. Biz de onları ararız. Her yaz düzenli gelen misafirlerimiz çoktur. 


Mazı bildiğiniz tatil beldelerinden farklı

Burada oteller, yüksek sesli müzik yapan barlar aramayın. Gerçekten kafa dinlemek istiyorsanız, sakin restoranlar da taze balık yemek istiyorsanız mazı çakıllı yalıya gelin. Denizimiz çakıl taşlı ama çok temizdir. Çakıllı Yalıya gelen herkes denizin temizliğine hayran oluyor. Çakıl taşlarının üzerinde adım atarken yalnızca attığınız adımların çakıllarda çıkardığı sesi duyarsınız. O kadar sessiz ve sakindir. Narenciye ağaçlarımızın gölgesinde hamaklarda dinlenin. Akşam ay ışığında yakamozları seyredin. Denizin tertemiz mavi sularında serinleyin. Sakin tatil yapmak isteyenler için Mazı Çakıllı Yalı huzurludur.


Mutfak bildiğiniz anne yemekleri lezzetinde

Arka bahçemiz de her türlü sebze ve meyve yetiştiriyoruz. Domates, börülce, biber, patlıcan, fasulye, semiz otu, maydanoz, dere otu, marul gibi sebzelerimizi bahçemizde yetiştiriyoruz. Sabah çok erken kalkarım. Bahçemizden sebzeleri toplar, yemek yaparım. Müşterilerimiz yemeklerimizi çok beğenir. Kahvaltılarda kendi bahçemiz de ürettiğimiz ürünlerden taze olarak hazırlıyoruz. Pansiyonda sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemekleri dahil tam pansiyon hizmet veriyoruz. Akşam yemeklerinde deniz balığı, et veya tavuk tercih edilebiliyor. Mutfağımızın önünde mangal yakılır ve hangi sıcak ana yemek istenirse mangalda yaparız. Mezeleri ben ve çocuklar birlikte hazırlarız. Salataları kızlarım yapar. Aile olarak müşterilerimizin kendilerini evlerinde gibi hissetmelerini sağlıyoruz.

Biz aile olarak işimizi seviyoruz

Ben yaptığım işi severek yapıyorum. Hepimiz öyleyiz. Boş oturmayı sevmem. Ekim ayının ortalarında pansiyon işimiz azalır. Zeytinlerimiz var, zeytinlerimizi toplar kahvaltıda yediğiniz yeşil ve siyah zeytinleri kendimiz yaparız. Kışın kilim dokuyorum. Pansiyon için gelmek isteyen olursa telefon ederler, kışın da müşterileri kabul ediyoruz.


 

 İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

 

15 Ağustos 2020

Sahne Kafenin Kedisi Beyaz


Beyaz İzmir Devlet Tiyatrosu Konak bahçesi’nde bulunan sahne kafenin kedisi. Sahne kafeye gidenler beyaz kediyi tanır. Tanımayanlar için kafenin işletmecilerinden Cevat Örgül beyaz kedinin hikayesini anlattı.

Beyaz, yedi yıl kadar önce henüz bebekken İzmir Devlet Tiyatrosu bahçesine sığındı. Çocukluğundan beri biz bakıyoruz. Artık bizim kedimiz oldu. Adını renginden dolayı beyaz koyduk. Ürkek bir kedi. Benim dışımda kimseye sokulmaz. Ben nereye gidersem beni takip eder. Lavaboya gidiyorum, arkamdan geliyor ellerimi yıkarken bana bakıyor ve dışarı çıkmamı bekliyor. Kafeye gelen müşterilerimiz onu sevmek istiyor. Kendini sevdirmiyor. Yemek artığı yemiyor. Kuru mama ve haşlanmış tavuk veriyoruz. Gece barınması için kafetarya’nın arkasında kedi evi var. Orda kalıyor. Kışın çok soğuklarda gündüz müşterilerimiz rahatsız olmazsa içeride de geziniyor.


İzmir Devlet Tiyatrosu bahçesinde çok kedi barınıyor

Bizden mama ve bakım bekleyen çok kedi ve köpek var. Biz Sahne kafe olarak yetişemiyoruz. İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncularından Burcu hanım kedi evi ve mama desteğin de çok yardımcı oluyor. Mama yardımı yapmak isteyen hayvan severler İzmir Devlet Tiyatrosu Bahçesinde “Sahne Kafeye” mama getirebilirler.  


Evimde gözleri görmeyen kedim var

Altı sene önce gözleri görmeyen kedi sahiplendim. Evim de ona bakıyorum. Gündüzleri eşim ve ben kafede olduğumuz için evde tek başına kalabiliyor. Evin her köşesini çok iyi biliyor. Mamasını ve suyunu bırakıyoruz. Tavuk göğsü seviyor, ona tavuk göğsü de yediriyorum. Kendi işlerini çok rahat yapabiliyor.  


Ayrıca mahallemde de kedi köpeklere mama veriyorum. Bu yüzden mama yetiştiremiyorum. Mama yardımı yapmak isteyen hayvan severler destek verirlerse çok sevinirim. Adresim belli. İzmir Devlet Tiyatrosu Bahçesinde sahne kafede beni bulabilirler.



İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

12 Ağustos 2020

Balkan Camiası ve STK’lar “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” dedi

İstanbul sözleşmesi yaşatır basın açıklaması için İzmirli STK temsilcileri Kemeraltı çarşı girişinde bir araya geldi.

Sivil toplum örgütleri adına basın açıklamasını İzmir Barosu eski başkanı, Batı Trakya Türkleri Derneği Başkanı, Balkan ve Rumeli Dernekleri kurucu platform Başkanı Av. Aydın Özcan yaptı. Av. Aydın Özcan tarafından okunan basın metni şu şekildedir;

2011 Yılında İstanbul’da törenle imzaya açılan İstanbul sözleşmesi tam adı ile Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi ilk olarak Türkiye Cumhuriyeti tarafından imzalanıp 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

“Toplumsal cinsiyet” kavramının tanımını yapan ilk uluslararası belge olarak da bilinen İstanbul Sözleşmesi, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere ayrım göstermeksizin, göçmen ve sığınmacı kadınlar da dahil, bir insanın cinsiyeti üzerinden zulme maruz bırakılmasının önlenmesi, zulme maruz bırakılanların korunması ve bırakanların gerektiği şekilde cezalandırılması için devletlere yol haritası çizen uluslararası bir uzlaşma metnidir.

Devletler İstanbul Sözleşmesini imzalayarak özellikle kadınlar ve çocukların hayatlarını korumak için bir söz vermiş olurlar. İstanbul Sözleşmesi, imzacı devletlere tanımlayıp çerçevesini çizdiği şiddetin her çeşidine karşı yasal tedbir alma yükümlülüğünü, bu sözleşmeye ilişkin düzenlemeleri ve vakaları raporlama zorunluluğu getirmektedir. Sözleşmenin taraf ülkelerce uygulanıp uygulanmadığını denetleyen GREVIO mekanizmasının ilk başkanlığını iki dönem 2015-2019 yılları arasında Prof. Dr. Feride ACAR yapmıştır. Hala Prof. Dr. Aşkın ASAN (Ak Parti önceki dönem Ankara Milletvekili) GREVIO’ da Türkiye’nin aday gösterdiği uzman olarak görev yapmaktadır.

İstanbul Sözleşmesi, “kadına yönelik şiddet” ve “ev içi şiddet” mağdurlarını kapsamaktadır (m.3/e). “Mağdur”, 3.maddenin a ve b bentlerinde tanımı yapılan, “kadına yönelik şiddet” ve “ev içi şiddete” maruz kalan herhangi bir kimse anlamına gelir. (m.3/e) Kız çocukları dahil, yalnızca kadınlar, kadınlara yönelik şiddet mağduru olabilmesine rağmen, erkekler ve oğlan çocukları da ev içi şiddet mağduru olabilirler. Dolayısıyla Sözleşme, ev içi şiddet mağduru olan yaşı ne olursa olsun (çocuk, genç, yetişkin, yaşlı) kadın ve erkek herkesi, ev dışında ise şiddet mağduru olan kadınları kapsamaktadır.

Gerek İstanbul sözleşmesi gerek sözleşmeye paralel iç hukuk düzenlemesi olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanunu’na karşı uzun süredir asılsız, çarpıtılmış iddialar ileri sürülmektedir. Oysa toplumların ahlaki, hukuki ve etik açıdan gerektiği gibi olmalarına yol haritası olan bu düzenlemeler devletler ve toplumlar tarafından sonuna kadar desteklenip uygulanmalıdırlar. Tüm bu düzenlemeler çarpıtıldığı gibi ‘aile yapısını bozan, nafaka yükümlülüğü getiren, ailenin dağılmasını ve boşanmaları teşvik edici, eşcinselliğe özendirici’ olmayıp tam tersi sağlıklı bir ortamda gerektiği gibi büyüyen çocuklar ve toplumda kadının bir birey olarak olması gereken şekilde eşit ve özgür bireyler olarak hayatını idame ettirmesini sağlayan ve amaçlayan düzenlemelerdir. Aileleri ve toplumları parçalayan temel olgular şiddet ve eşitsizliklerdir. Şiddetin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin engellenmesi toplumları daha sağlıklı, daha huzurlu, daha gelişmiş ve ekonomik açıdan dahi daha güçlü hale getirir.

Maalesef ki ülkemizde 2018 yılında 440, 2019 yılında 474, 2020 yılında bugüne kadar temmuz 2020 dahil 183 kadın cinayeti ve 98 şüpheli kadın ölümü, sadece temmuz ayında 36 kadın cinayeti işlendiği tartışmasızken istatistiklere yansımayan şüpheli kadın ölümlerini de eklediğimizde neredeyse günde 3 kadın öldürülüyorken, bilindiği kadarı ile yılda 28.360 çocuk istismarı yaşanır iken sözleşmenin daha etkin şekilde uygulanmasının değil de kaldırılmasının gündemde olması devletin kadına yönelik şiddeti önleme görevini terk etmesi anlamına gelmektedir. Sözleşmeden çekilmek, sözleşmenin referans aldığı ve Türkiye’nin de taraf olduğu tüm temel insan hakları belgelerini de tartışmalı hale getirmek anlamına gelecektir.

Türkiye Devleti’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi Anayasa’daki eşitlik ilkesinden, şiddeti önlemek ve maruz bırakılanları korumakla ilişkili diğer yasalardan vazgeçildiğinin, devlet olarak kadın erkek eşitliği ve kadına karşı şiddeti önleme politikasını terk ederek kadın ve çocukları ateşe attığını tüm dünyaya ilan etmesi anlamına gelecektir.

Gerek İktidar gerekse muhalefet partilerinin el birliği ile İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkıp gereklerini yerine getirmesi gerekmektedir. Ülkemizde her gün yaşanılan bu istismar ve şiddet vakalarının artık durdurulması için önlemler alınıp uygulamalar yapılmalıdır. Daha sağlıklı, daha gelişmiş bir toplum için devletin bu kanayan yarayı artık durdurması mecburidir.

Biz Balkan Camiası, Balkan Dernekleri ve Kadın Hakları Savunucu Sivil Toplum Kuruluşları olarak annelerimizin, kız kardeşlerimizin, eşlerimizin, çocuklarımızın ve torunlarımızın şiddete ve istismara maruz kalmasına ve bu zulmü yapanların hak ettiği gibi cezalandırılmamasına göz yummayacağız. Tüm Kadınlarımızın ve çocuklarımızın hak ettikleri gibi sağlıklı hayatlar yaşamaları ve toplumda hak ettikleri yerlerde olmaları için her zaman yanlarında olup, eşit ve şiddetsiz bir toplum için direneceğiz.

KATILIMCI KURULUŞLAR

Balkan İstişare Kurulu,

Atatürkçü Düşünce Derneği İzmir Şubeleri,

Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği İzmir Şubesi,

Buca Rumeli Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği,

Buca Rumeli Göçmenleri Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği,

Bornova Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği,

Bornova Selanikliler Kültür ve Dayanışma Derneği,

Ege Balkan Rumeli Dernekleri Federasyonu,

Ege Kadın Buluşması Platformu,

Eşitlik İçin Kadın Platformu,

Tülay Aktaş Gönüllü Kuruluşlar Güç birliği,

İzmir Balkan Dernekleri Federasyonu,

İzmir Kadın Kuruluşları Birliği,

Ege Balkan Türkleri Federasyonu,

İzmir Makedonya Sarovalılar Kültür ve Dayanışma Derneği,

Türkiye Bosna Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu,

İzmir Trakyalılar Kültür ve Dayanışma Derneği,

İzmir Rumeli Sancak Kültür ve Dayanışma Derneği,

MAK-GÖÇ Makedonya Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği,

İzmir Çağdaş Balkan Kadınları Derneği,

İzmir Gültepe Makedonya Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği,

Rumeli Vardar Kültürünü Yaşatma Derneği,

İzmir Folklor Gençlik ve Spor Kulübü Derneği,

Uçan Süpürge Vakfı,

İzmir Giritliler Derneği,

İzmir Rumeli Kadınları Derneği,

İzmir Kent Konseyi,

İzmir Meme Kanseriyle Savaşım Derneği,

Karşıyaka Balkan Kadınları Derneği,

Karşıyaka Makedonya Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği,

Uluslararası Kadınlar Dayanışma Derneği,

Lozan Mübadilleri Vakfı Ege Bölge Temsilciliği,

Selanik Türkleri Ve Buca Yaylacıklılar Eğitim Kültür Ve Dayanışma Derneği,

Uluslararası Balkan Yazarları Araştırma ve Kültür Derneği,

USAYİD (Uluslararası Stratejik Analiz Yönetişim İnovasyon Düşünce Derneği),

Vatra Arnavut Kültür Derneği İstanbul

Selçuk (Ephesus) Rumeli Göçmenleri Dayanışma Derneği,

İzmir Bosna Sancak Kültür ve Yardımlaşma Derneği,

Ege Makedonya Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği,

Türk Kültür ve Sanat Derneği

Uluslararası Balkan ve Türk İş Dünyası Derneği,

Menemen Balkan ve Rumeli Kültür Dayanışma Derneği,

İzmir Makedonya Göçmenleri Kültürünü Yaşatma ve Dayanışma Derneği,

Cumhuriyet Kadınları Derneği Güzelbahçe Şubesi,

Torbalı Rumeli Balkan Göçmenleri Derneği,

Sasalı Sosyal Dayanışma ve Geliştirme Derneği,

Türk Anneler Derneği İzmir Şubesi,

Türk Kadınlar Birliği Ege Bölgesi Şubeleri,

Konak Kültür ve Dayanışma Platformu,

İzmir Yörükler Derneği Kadın Kolları,

İzmir Kadın Dünyası Derneği,

Dereköy Kadınları Destekleme Derneği,

Biz Varız Makedonya Göçmenleri Derneği,

Kadınca Yaşam Derneği,

Yakaköy Kalkındırma ve Tanıtma Derneği,

Buca Genç Rumeli Kanatlar ve Civar Köyleri Eğitim Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği,

Ege Pomakları Kültür ve Dayanışma Derneği,

KADER İzmir Şubesi,

Kars Ardahan Dernekleri Federasyonu,

Ege Bölgesi Karadenizli Kadınlar Derneği,

Kadın Gücü Derneği Bayraklı Şubesi,

Kadın Gücü Derneği Genel Merkezi,

Karşıya Kent Konseyi Kadın Meclisi,

Beşkardeşler Kültür ve Dayanışma Derneği,

Seydi köylüler Kültür ve Dayanışma Derneği,

Çamerya Arnavutları Derneği,

Bornova Arnavutlar Kültür ve Dayanışma Derneği,

Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği,

Diyarbakır Türkmenleri Derneği,

Karşıyaka Kent Konseyi,

Karşıyaka Balkan Platformu,

Beydili Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

5 Ağustos 2020

“Kadın Azmağı” Gezi Notlarım


Muğla’nın Ula İlçesine bağlı Akyaka mahallesinde doğal güzellikleriyle ünlü Gökova Körfezi’ne dökülen “Kadın Azmağı” çok farklı bitki türlerine de ev sahipliği yapıyor. Kadın Azmağı Nehrine gidip teknelerle azmak turu atmadan dönmek olmazdı. Özellikle yaz aylarında hafta sonları yerli ve yabancı turistlerin akınına uğrayan “Kadın Azmağı” tekne turuyla 35 dakika sürüyor. Ağaçlar ve sazlıklar arasından süzülerek yeşil ile mavinin kucaklaştığı doğanın eşsiz güzelliklerini görerek azmağın serinliğini yaşama fırsatım oldu.

 

Azmak kenarında sabah kahvaltısı için güne başlayıp gece geç saatlere kadar hizmet veren lokantalar bulunuyor. Ben öğle yemeğinde balık yemek için Azmak kenarındaki lokantalardan birini tercih ettim. Fiyatlara dikkat etmenizi öneririm. Balık yemeden önce birkaç yere fiyat sordum. Hepsi farklı ücret söyledi. Bütçeme uygun bir lokanta da balık yedim. Tabi ki ekmeğimizi ördeklerle paylaşmanı keyfini de yaşadım. Yemekten sonra tavsiye üzerine damla sakızlı dondurma yiyerek günümün keyfini yaşamaya devam ettim.


Azmağın buz gibi sularına ayaklarımı soktum. Su gerçekten çok soğuktu. Yüzmek yasak olmasına rağmen yüzmek için suya atlayanları gördüm. Tekne turu ve sonrasında nehir çevresinde yürüyüş yaptım.   

Suyu yüzde 60 bol mineralli sodalı olan azmak suyu, eskiden köylerde su olmadığından kadınlar bu nehire çamaşır yıkamaya gelirlermiş. Bu nedenle Azmak Nehrine “Kadın Azmağı” denmiş. Yüksek debideki akıntının olduğu Azmak derinliğinin 40 santim ile 10 metreye kadar ulaştığı, levrek, kefal ve yılan balığı başta olmak üzere değişik balık çeşitlerinin yaşadığı azmakta ayrıca su tavuğu, kaz, ördek olmak üzere çok değişik türde kuşların da yaşam alanını oluşturuyor.  


 

Son yıllarda ziyaretçi sayısındaki artış “Azmak” için bir tehlike oluşturuyor. Birinci derece de doğal sit alanı içinde bulunan “Kadın Azmağı” özellikle yaz aylarında tatilcilerin yoğun baskısı altında. Ekolojik değerlerin yitirilmemesi için yetkililer üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli.


 

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

4 Ağustos 2020

Ressam-Yazar Nuri Aslan; Beslendiğim Kaynak Doğa


Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda kişisel sergi açan, 2013 yılından beri İzmir Resim ve Heykel Müzesi’nde resim dersleri veren Nuri Aslan ile yeni çalışmalarını, pandemi sürecini, ikinci kitabı “Dılgez’in Dramı”nı konuştuk.

Bize kendinizden bahseder misiniz?

13 Aralık 1959’da Dersim Hozat’ta doğdum. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Anasanat Dalı’nı bitirdim. Yüksek Lisansımı İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Dalında yaptım. 1994 yılı sonlarında Almanya’ya giderek 20 yıl Hamburg’da yaşadım. Orada resim çalışmalarıma devam ettim ve sanat galericiliği yaptım. 2013 yılından beri İzmir Resim Heykel Müzesinde resim dersleri veriyorum. Kendime ait özel atölyemde sanat çalışmalarıma sürdürüyorum.


Bize biraz günlük hayatınızdan bahseder misiniz?

Günlük hayatta olsa düzenli yaptığım işler var. 15 Mart 2020 tarihine kadar İzmir Resim Heykel Müzesinde ders veriyordum. Covit-19 tedbirleri kapsamında derslere ara verildi. Kalan zamanlarımı atölyemde çalışarak geçiriyordum. Yazıyorum, resim yapıyorum. İzmir Resim Heykel Müzesinde kurslar başladığı zaman ders vermeye devam edeceğim.

Resme olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

Öğrencilik hayatımda beni geliştiren ve keşfeden öğretmenlerim olmadı. Ortaokul öğrencisiyken Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildi. Bu olay bizleri o kadar çok etkiledi ki o yaşlarda boykot yaptık. Çocukken büyüyen, büyük düşünen sanatçılardanım. Bu psikolojiyle büyüyen, çiftçi bir ailenin doğayla iç içe yaşayan bir çocuğuyum. Çocukluğumda resim yeteneğimi keşfederek, resim sanatı eğitimi almaya kendim karar verdim.

Çocukluktan yetişkinliğe geçiş döneminde bir an önce para kazandıracak bir mesleğe yönelme zamanım gelmişti. Üniversite eğitimi alayım da hangi bölüm olursa olsun diye hiç düşünmedim. Kendi istediğim olan Güzel Sanatlar okuma kararımı vermiştim. Gaziantep Eğitim Enstitüsüne kayıt yaptırdım. Siyasi olayların karışık olduğu dönemlerdi. Eğitimime ara vermek zorunda kaldım. Resim Sanatını bırakmayı hiç düşünmedim. Daha sonraki yıllar İzmir’e gelerek Güzel Sanatlar Fakültesi’nde eğitimimi tamamladım.


Resim Heykel Müzesi’nde ne gibi eğitimler veriliyor?

Güzel sanatlar Fakültelerine hazırlık kurslarıyla gençleri üniversitelere hazırlıyoruz. Sanat atölyelerinde de kursiyerler için hobi amaçlı resim kursu düzenlenmektedir. Ben 2013 yılından beri bu kurslarda haftanın 5 günü ders veriyorum. Geçtiğimiz mart ayında virüs nedeniyle kurslara ara vermek zorunda kaldık. Sergiler ve derslerimiz devam edecek mi? Önümüzdeki günlerde belli olacak.

Atölyenizde çalışırken kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Resim çalışmalarına başladığım günlerden beri yaptığım çalışmalarım karşımda olsun istiyordum. Ürettiklerimi izlemek benim için keyif verici bir durum.  Atölyemde resimlerim her yerde, karşımda. Benim çalışmalarım diğer sanatçılara göre farklıdır. Benim resimde uzun ara vermelerim de olur. Bu ara vermelerim de sanattan kopmam. Yazarlık yönüm de olduğu için yazıyla üretmeye devam ederim. Üretirken mutluyum.

Yaşanmışlıklarınızla tablolarınız arasında bir bağ var mı?

Yaşamımın çocukluk ve gençlik dönemlerini köyde geçirmiş biri olarak doğal mekanlardan, kayalar, ağaçlar, vadiler, dereler, dağlar, ormanlar, tepeler gibi onların dokuları ve renkleri hayatımda önemli etkiler bıraktılar. Çocukluğumdan itibaren edindiğim birikimleri resim diliyle dışa vuruyorum. Doğayı fotoğrafik düzeyde tuvale yansıtarak gerçeği yansıtıyorum diyen sanatçıyla, salt renk kombinasyonlarıyla oluşturduğu kompozisyonlarda bilinç altını ortaya çıkardığını varsaydığımız sanatçı aslında aynı şeyi yapıyor. Farklı olan tek şey anlatım biçimidir. Doğanın bir parçası olan insanın bilinçaltının kaynağı yine doğadır. İster makro, ister mikro düzeyde resim adına aradığım her şeyi pratik içerisinde öğrendim. Beslendiğim kaynak doğa. Doğaya hayranlığımla resim yapıyorum, yazıyorum.


Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Resim çalışmalarım serilerle devam ediyor. Dört seri ürettiğim çalışmalar benim aynı zamanda özgeçmişimdir. Dört seri çalışmam doğaya çok yakın çalışmalar. İlk seri çalışmam “Mitolojik İzdüşümler” daha sonra “Doğadan Dokular”, “Yer ve Gök” ve en son çalışmalarım da “KoronArt” serisi  Covid-19 salgın günlerini evde üreterek değerlendirdiğim çalışmalar. Yaşadığımız bu önemli günlere tanıklık eden bir sanatçı olarak sanatsal katkım olsun istedim. KoronArt serisi ürettim. Aslında bugüne kadar yaptığım resimlerimde kullandığım bazı formlar, Covid-19 virüsünün büyütülmüş hallerine benziyor. Sosyal medyada yayınladığım bu formlar dünyayı tehdit eden bir virüsün izleyiciler tarafından sevimli bulunması. Çok güzel renklerle bir çirkini güzelleştirmek sanatın işi midir, sorusunu kendimize sormamıza neden oluyor.  

Salgınla birlikte resim sergileri iptal oldu. Sanal sergiler açılmaya başladı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu virüs zengin yoksul demeden herkesi etkiledi. Beraberinde birçok sorunları da ortaya çıkardı. Covid-19’dan önce 2 sanat galerisinde sergi açmak istiyordum. Pandemi süreci başlayınca sergilenmemiş serilerim var. Resim Heykel Müzesi’nde açmayı düşündüğüm sergi pandemi den dolayı gerçekleşmedi. Sanal sergiler konusunda şu an bir hazırlığım yok. Fiziki iletişimin olduğu mekanlarda sergilemek düşüncem devam ediyor.    

Henüz işin başındayız. Normalleşme süreci başlasa da hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Yine eskisi gibi sergi buluşmalarımız olacak mı? Bunlara şimdi cevap veremiyorum.

Aşkın resmini yaptınız mı?

Resmin kendisi bir aşktır. Doğa bir aşktır. Doğa’yı işleyerek resim yaptığım için bütün resimlerim aşkın resmidir. Hepsinde aşkı anlatıyorum. “Yer Gök” serisinde güneş var, ışık var, renkler hep doğadaki aşkı anlatıyor. Yaşadığım coğrafyayı, hissettiklerimi içtenlikle tuvale aktarıyorum ve romanlarımda yazıyorum. Kısaca hem resimlerimde hem romanlarımda aşk var.  

Siz çok yönlü bir insansınız. Resim sanatı dışında yazarlık yönünüzde var. Kitaplarınızı anlatır mısınız?

Benim geçmişten beri yazıyla barışıklığım var, yazmayı çok seviyorum. Avrupa’da yaşadığım yıllarda çeşitli dergi ve gazetelerde sanat kritikleri, sanat yazılarım yayınlandı. İlk romanımı Avrupa’da yaşadığım yıllarda yazdım. ''Zaroj'dan Munzur'a'' 2012 yılında okuyucuyla buluştu. Hayatları parçalanmış insanların özlemlerini, sevinçlerini, acılarını ve özgürlük arayışlarını bir çocuğun gözünden anlattım. Romanın kahramanı Şivan’ın hayatını Zaroj’dan Munzur’a savuran nedenleri inatla sorgular. Sınır boylarındaki saldırılarda önce ağabeyini, ardından babasını en sonunda annesini kaybeder. Şivan, zorlu doğa koşullarına karşı durmayı, bununla barışık yaşamayı çocukken öğrenir. Çocuksu masumiyetiyle, insanın kendisine ve doğaya nasıl yabancılaşıp acımasızlaştığına tanıklık eder. Gerçeğin düşle harmanlandığı, sahici karşılıklar bulabileceğimiz bir kitap.


İkinci kitabım bu yıl çıktı. “Dılgez’in Dramı” isminin anlamı kaderine dönüşen Dılgez (Yürek Yarası) Ermeni olarak doğduğu yaşamını Kürt olarak sürdürmeye olanak bulamadan Çingene olmak zorunda kalıyor. Güneşin, ayın, kurdun kuşun, dağın taşın bile kutsal sayıldığı, dünyanın cennet köşelerinden biri olan Munzur dağlarında başlayan dramı, yine orada, Munzur gözelerinin başında mutluluğa dönüşür. Dılgez’in katliamlar, firarlar, sürgünler ve yokluklarla yüklü dramında kısa yaşamına birçok acı, hasret ve mucizeler sığdırdığını okuyacaksınız.

İki kitabımda da yaşanan acıları yazdım.

Hayata dair temel felsefeniz nedir?

Yaşadığım kuşağın ruhunun gereği sanırım umut hayatımda hep var. Bizim 78’liler kuşağı 68’liler kuşağından sonra en onurlu bir kuşaktır. Başkaldıran bir kuşağız. Ben de o hareketlerin içinde oldum. Geniş kitlelerin özgür ve adilce yaşadığı bir toplum hayalim hala var. İnsanlar iyi şeyler yaşamaya layıktır.

Bu pandemi sürecinde beni atölyenizde ağırladınız, sosyal mesafemizi koruyarak güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Vermek istediğim mesajlarımı resimlerimde anlatıyorum. Resim ruhsal bir sanattır. Ben şiir yazacağım, ben resim yapacağım demekle olmaz. Duygularınızı da resimle anlatırsınız. Vermek istediğim mesajlar çalışmalarımda var.

Yurtiçi sergileri;

1986 Turgut Pura Vakfı Resim Yarışması,  Resim Heykel Müzesi Sergi Salonu, İzmir

1987 Galeri Oksijen, İzmir

1988 İzmir Sanatçıları Sergisi, Çetin Emeç Sanat Galerisi, İzmir

1990 Turgut Pura Vakfı Resim Yarışması,  Resim Heykel Müzesi Sergi Salonu, İzmir

1990 Dokuz Eylül Resim Yarışması, Belediye Sanat Galerisi, İzmir

1990 Amerikan Kültür Merkezi Sergi Salonu, İzmir

1990 Çeşme-Ilıca, İzmir

1990 Sinan Bey Medresesi, Manisa

1991 Café İkaros-Galeri, İzmir

1992 Akademisyen Sanatçılar Sergisi, Çamkıran  Sanat Galerisi, İzmir

1992 İzmir Resim Heykel Müzesi Sanatçıları Sergisi, Resim Heykel Müzesi Salonu, Muğla

1992 Turgut  Pura Vakfı Resim Yarışması,  Resim Heykel Müzesi Sergi Salonu, İzmir

1993 İzmir Resim Heykel Müzesi, İzmir

2013 Munzur Üniversitesi, Mühendislik  Fakültesi sergi salonu, Dersim

2014 İzmir Resim Heykel Müzesi, İzmir

2019 Galeri A da ‘’Doğadan Dokular’’sergisi, İzmir

Yurtdışı Sergileri

1995 “Haus für Alle”, Internationales Stadtteilzentrum im Hamburg / Deutschland

1995 Ausländerbehörde, Hamburg / Deutschland

1995 Bücherhalle Winterhude, Hamburg / Deutschland

1997 Büroräume “Referat für AusländerInnen”, Kiel/ Deutschland

1998 Interkulturelle Ausstellung, Bücherhalle am Winterhuder Markt, Hamburg/ Deutschland

2000 Ausstellung im Veroz Musik-und Kulturtreff, Mainz / Deutschland

2001 Kaufhof Altona, Hamburg / Deutschland

2001 Forum Kirche, Bremen / Deutschland

2002 Kunstraum in der Bernstorffstrasse, Hamburg / Deutschland

2002 Haus der Jugend, Wuppertal / Deutschland

2002 “ Kultursaal” Arbeitnehmerkammer, Bremerhaven/ Deutschland

2007 “ Internationaler Kunstmarkt” in der  My 1st Gallery, Hamburg

2007 “ Munzur e mawo” Galerie Enlil, Hamburg / Deutschland

2007 Gruppenausstellung in der Galerie Enlil, Hamburg / Deutschland

2008 Gruppenausstellung in der Galerie Enlil, Hamburg / Deutschland

2009 Kunstwege 2009, Vision beım DPV (Deutscher Pressvertrieb) Düsterstr.  Hamburg/ Deutschland

2012     ''Dökülürken Kabukları Tarihin''Galerie Enlil, Hamburg / Deutschland


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

 

 

 

 

 

 

3 Ağustos 2020

Huzurlu bir ortam önemli

Kafeler sosyal hayatın vazgeçilmez bir parçası oldu. Alışveriş aralarında, arkadaş buluşmalarında, bir şeyler içmek veya atıştırmak için kafelere gidiyoruz.

Çok sıcak bir yaz akşamında arkadaşım Sevil’le Alsancak Kıbrıs Şehitleri caddesi’nde buluştuk. Bir kahve içmek için mekan aramaya başladık. Öncelikle güzel bir günün sözü yazısı dikkatimizi çekti (Karanlıkta basitliği bulun, düzensizlikte dengeyi bulun, zorluğun ortasında fırsatı görün-Einstein) Sıcacık bir mekan’de ve arkadaşımla küçük taburelere oturduk. Güleryüzlü kafe sahibi Korkut Argönül bizi çok güzel karşıladı.

Tabure kafede hizmet vermekten mutluluk duyduğunu anlatan Argönül ile hem bir şeyler içtik hem de keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

İstanbul Üsküdar doğumluyum. Uzun yıllar Vefa’da yaşadım. Vefa sporda futbol oynadım. Yaşadığım semtlerde esnaf kültürünü öğrendim. Daha sonra İzmir’e yerleştim. Tabure kafe olarak üç yıldır hizmet veriyoruz. Para kazanmamız kadar müşterilerimin güzel vakit geçirmeleri çok önemli. Huzurlu bir ortamda çay ve kahvelerini içmeleri için titiz bir çalışmaya özen gösteriyoruz. Biz müşterilerimizle arkadaş olmaya çalışıyoruz. Sürekli bize uğrayıp çay ve kahvelerini içen dostlarımız keyifli bir ortamda sohbet ederek, dinleniyorlar vakit geçiriyorlar.

Tabure çay ocağını açma fikri nasıl doğdu?

Böyle bir mekan açmak istiyordum. Fakat Alsancak Kıbrıs Şehitleri gibi merkezi bir yerde kira fiyatları çok yüksek olsa da düşündüğüm kafe için burası çok uygundu. Ve doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum.

Taburee çay ocağını diğerlerinden farklı kılan özellikleri nelerdir?

İçerideki dekorumuz ilgi görüyor. Eski ünlü sanatçılarımızın fotoğrafları duvarları süslüyor. Fotoğraf çektirmek için özel gelen müşterilerimiz var. Üniversite öğrencileri, grup arkadaşları, her meslek grubu geliyor. Müşterilerimi kazanmaya öncelik veririm. Siz arkadaşınızla buraya bir şeyler içmek için geldiniz ve sohbet ediyoruz. Siz de olumlu bir izlenim bırakmak beni mutlu etti. Tüm müşterimle böyle olmaya özen gösteriyorum. Evime gittiğimde başımı yastığa koyduğumda huzurlu olmak çok güzel.

Kerebiç tatlısı çok beğeniliyor

Normal bir kafede olan her türlü ihtiyaçlarımız var. Orijinal lezzetler arayanlar için Mersin mutfağının kerebiç tatlısını deneyen tekrar geliyor. İzmir’de çok fazla kerebiç tatlısı seven kişi olduğunu deneyimledim. İnsanlar değişik tatları seviyor fakat lezzetli de olması doğru malzeme kullanılmasına da dikkat ediyorlar. Kerebiç irmikle yoğrulan bir tatlı. İçinde ceviz ve antep fıstığı var. Tatlıya asıl tadını veren üzerindeki çöven otundan elde edilen beyaz köpük. Biz tatlımızı kendimiz yapıyoruz ve çok beğeniliyor. Tatmak isteyen tüm İzmirlileri bekliyoruz.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT