Araştırmacı-Yazar Arkeolog Ercan Çokbankir’in İzmir’in Gaziemir ilçesinin (Seydiköy) kültür tarihi ve arkeolojisine, bu coğrafyanın eşsiz mirasına saygı ve sevgisini gördük.
Seydiköy’ün tanıtımı, tüm kültürel ve arkeolojik
değerleriyle birlikte kırsal yaşamı, sanatı, doğasını, tarımı, tarihi ve
vatandaşını ayrı ayrı önemseyerek, her birine özel görüşerek, bilgiler
toplayarak çalışmalarını titizlikle yürüttüğünü biliyorum.
Araştırmacı-Yazar Arkeolog
Ercan Çokbankir’den ‘Seydiköyli Levantenler hakkında bilgi aldık;
Seydiköy’e Levantenlerin Yunanlılardan önce 1600’lü yılların
başından itibaren geldiğini kayıtlarda geçtiğini anlatan Çokbankir sözlerini
şöyle sürdürdü.
‘1600’lü yılların başlarından itibaren İzmir’e yerleşen
Levantenler, başta merkez olmak üzere çevresindeki Bornova, Buca, Seydiköy
olmak üzere Karşıyaka, Pınarbaşı’na yerleşirler. Örneğin İzmir’e yerleşen Levantenlerin
kalburüstü kişilerinden olan Hoschpied ailesi,(Madam Hoschpied’ler Seydiköy’deki
bu evlerini 1668-1688 yıllarında İzmir’de Hollanda konsolosluğu yapmış Jacop
van Dam’dan satın almışlardır.)
Hoschpied Ailesinin
Seydiköy’deki evi
Madam Hoschpied’lerin Seydiköy’deki evlerinin bulunduğu 40
dönümlük bahçelerinde son kuşak Hoschpiedlerden Edmondi ve ailesi elinde ve
belinde silah olan kişi ağa veya ağanın adamı olmalıdır. Arşivdeki resimde
kravatlı erkek Edmondi Hoschpied ve ailesidir.
Van Lennep, Mook ve İngiliz Crowly ve daha pek çok ünlü kişi
Seydiköy’de oturduğu gibi, Madam Hoschpied Hollanda, Van Lennep Danimarka,
Crowly ise İngiltere konsolosluğu yapmışlardır. Van Lennep’in bir diğer kardeşi
de o yıllarda Trabzon’da yaşamakta olup bir Hıristiyan misyoneri olarak Anadolu’da
çalışmalar yapmıştır.
Samberg anılarında
aileyi ve Seydiköy’ü şöyle anlatır
“İzmir civar yerleşimleri içinde birçok Hollandalının
yazlığının bulunduğu köylerden biri Seydiköy’dür. Smyrna’dan üç saat yürüyüş
mesafesindeydi. XVII. yüzyılın sonlarında o zamanın konsolosu olan Jacob Van
Dam’ın orada konsolosluğa ait bir yazlığı vardı. Bu yazlık evi halefi Daniël
Jean de Hochepied tarafından devralınmıştır. Henüz konsolosluğun ilk senesinde,
vebanın 1689 Mayıs ayında patlak verdiği dönemde, konsolos oraya gitmiş ve
yazlık bir sonraki dönemlerde sürekli olarak güzelleştirilmiş, büyütülmüştür ve
ailenin sadece salgın hastalıkların patlak verdiği zamanlar değil ayrıca her
yaz aylarında gittikleri bir daimi mesken haline gelmiştir. Otuz odadan oluşan
muhteşem bir hane idi.”
Hoschpied ailesinin evinin 1960’lı yıllardaki görünümü
Smyrna’nın zengin,
yabancı aileleri her Pazar günü Seydiköy’e gidip, De Hochepied’lerin
bahçesindeki sahada tenis oynarlardı. Öğleden sonra da eski bir gelenek
doğrultusunda çaylarını içerlerdi.
XVIII. yüzyılın başlarından itibaren Seydiköy’de oturan bir
başka büyük ve köklü Hollandalı aile de Van Lennep’tir. “David George van
Lennep 1738 yılında ilk defa Levant’a gelip, bugünkü Konya olan İkonio’ya
yerleşmiştir. Sonra da Smyrna’ya ve Seydiköy’e taşınmıştır. Van Lennep’ler aynı
zamanda, Seydiköy’ün on üç kilometre güneyinde bulunan, Malkacık’ta bir
çiftliğin, önemli tütün tarlalarla ve aralarında bulunan bazı şahısların daimi
meskeni bulunduğu bir kırsal alanın, sahipleri idi. Seydiköy’de evleri olan
diğer Hollandalı aileler ise Cobbe, Schütz, Keun, Mock ve Wissing’di. Onlar
orada Fransız ailesi Arlaud ve De Hochepied’lerin Seydiköy’deki komşuları olan
İngiliz Levant Firmasının konsolosu olan William Sherard(1703-1716)ile beraber
yaşıyorlardı.”
Smyrna’da De Hochepied ailesi uzun yıllar yaşamışlardır.
Daniël Alexander’ın 1759 yılındaki vefatından sonra Elbert kuzeni Daniël Jean’ı
(1727-1796) bir sonraki konsolos olarak atamıştır. Daniël Jean 1 Mart 1763
tarihinde Marie Dunant (1726-1801) ile evlenmiştir. Kendisi Smyrna’daki
İngiltere konsolosu olan yine Seydiköy’de ikamet eden Samuel Crawley’nin
eşidir. S.Crawley’de İngiltere konsolosu olup Seydiköy’de ikamet etmiştir. Bu
hanım, Yunanlı yazar Nikos Kararas’ın Sevdiköy eserinde “Madama” olarak
anılmaktadır. Onun hakkındaki N. Kararas’ın bilgileri şöyledir: “Kont Daniël de
Hochepied 1763 yılında Jacques Dunant ve Anna Arlaud’ın kızı, Samuel
Crawley’nin dulu, Smyrna’nın meşhur ‘Madaması’ Marie Dunant ile evlenmiştir.
Madama Sevdiköy’de bir ordu hizmetçi ile feodal bir hatun olarak yaşamaktaydı.
Smyrna’da ilgi çeken bir kişilikti ve Sevdiköy’ün bütün tarımsal çevresini
yönetmekteydi. Namı Smyrna’nın son yıllarında daha halen canlıydı. Altın
demirhanelerin bulunduğu bir mahallenin tamamı, ‘Madama’nın hanı’ olup, ona
aitti.”
Sevdiköy’ün yerel tarihinde ve o zamanki Smyrna’nın
genelinde büyük bir rol oynayan bu hanımın kişiliği, karakteri ve etkisi
hakkında ilginç bir imajı vardı. Bu zengin Avrupalının sohbetlerinde bulunmayı
tüm İzmirli Levantenler olağanüstü bir zevk olarak kabul ederlerdi. Konsoloslar
ve kolonyal tüccarlar sürekli davetler düzenler, aynı zamanda misafirleri
arasında yüksek mevkili bir Türk konuğun bulunmasından özel mutluluk
duyarlardı. O yıllarda Smyrna’nın meşhur Hollanda konsolosu Kont Daniël De
Hochepied’in eşiydi. Laleler yurdu Haarlem’den gelmiş yerleşmiş ve ormanlarının
büyüklüğü ve “aşk köyü Seydiköy” şeklindeki ilginç isminden dolayı meşhur olan
bir köyde yaşamaktaydı. Romantik bir kişi olması dolayısıyla Avrupalı
kıyafetlerini bir kenara atıp, pahalı Türk giysileri giyerdi. O üstelik
saygıdeğer bir anneydi, çünkü birçok çocuğa sahipti. Evinde çocukları ve siyahi
dadıları etrafında bulunacak şekilde kendisini gösteren ve Avrupalı sanatçılara
ait 22 tablo asılıydı. Herkese göre Madama “Büyük Madamaydı”. 8 dili kendi anadili
gibi konuşuyordu. Ondan birçok kez siyasi vakalar ve ticari mevzular hakkında
fikir alırlardı. Özellikle Smyrna’nın Ağası (Vali) ona büyük bir hayranlık
duyuyor, hassas, önemli konular hakkında onun fikrini almakta tereddüt duymazdı
ve her zaman tavsiyelerini yerine getirirdi.
O yıllarda İzmir’i
ziyaret eden gezginlerden R.Chandler’in anlatımında İzmir’de çıkan bir salgın
hastalık sonrası, tüm İzmirliler çareyi banliyölerdeki yerleşimlerde aramışlar.
Özellikle Seydiköy bu salgın hastalıktan kaçan İzmirlilerin sığındığı bir nevi
sanatoryum olmuştur.
R.Chandler 9 Ekim 1764 yılında İngiltere den hareketle
gezisine başlamış ve İzmir’e kadar gelip araştırmalar yapmış. Araştırmaları bu
gezginlerin genellikle eski eser ticareti olmuştur.
Yazar R. Chandler İzmir’e vardığında İzmir hastalıktan ve
salgından dolayı perişan durumdadır. Hemen Hacılara (Bornova yakınlarında)
gider orada bulunan İngiliz tüccar Lee’nin yardımı ile Seydiköy’e taşınır. Bu
taşındığı ev İngiliz tüccara ait bir evdir, tüccarın kendisi de yazları burada
geçirmektedir. Chandler Seydiköy’de 3 ay kalır. Köyü çok beğenir, Seydiköy
hakkında yazdıkları ve söyledikleri ilgi çeker, Seydiköy’ü şöyle anlatır
“Seydiköy biraz Türklerin biraz Rumların ve 2 Avrupalının bunlar Hollanda
konsolosu Hochepied ve diğeri de Hollandalı bay Freniaux adlı bir tüccardı. Bu
Avrupalılar aileleri ile birlikte yaşıyorlar. Seydiköy’de, ayrıca bir cami ile
bir çeşmenin bulunduğu güzel bir köydür. Köyün yakınında zeytinlikler,
bademlikler ve incir ağaçlarıyla ünlü.” olduğunu yazar.
Belirttiğimiz gibi Chandler uzun süre Seydiköy’de kalır.
İzmir’deki hastalık nedeniyle, sürekli Korak dağına (Kızıl dağa,
Çatalkaya)yürüyüş yaptığı için Seydiköy’e hayran kalmıştı. Buradan güneşin
doğuşunu ve batışını seyreder, hatta İzmir deki böcek ve sineğinde burada
olmadığını dile getirirmiş.
Seyyah çok beğendiği severek kaldığı Seydiköy’ü böyle
anlatmıştır.
Yine İzmir’de İngiltere Konsolosluğu görevinde bulunmuş
Botanikçi William Sherard 1704 yılları başında Seydiköy’de Botanik Bahçesi kuracaktır.
Sherard’ın R.Chandler ve Hoschpied ailesi ile Seferihisar’daki Teos
harabelerine o yıllarda yaptıkları geziler eski eser toplamak için olmuştur.
Her iki ailenin arkeolojik eserleri merakı sürekli ilgi çekmiştir.
1839 yılında
Seydiköy’ü ziyaret eden Alman şehircilik ve parklar mimarı Hermann Von
Pouckler-Muskav,”İzmir’e varmadan önce son durağımız olan ve İzmirli zengin
tüccarların sayfiye evlerinin bulunduğu şirin Seydiköy’de birkaç saat mola
verdik. Buranın yöneticisi olan Ağa hala
eski Türk kıyafeti giyiyordu ve yeniliklere karşı öfke duyuyordu. Sürekli
olarak belinde birkaç tabanca ve çizmesine bağlı bir yatağanla dolaşıyordu. Bu
tehlikeli görüntüsüne karşın sakinliğin abidesi kadar durgun ve hizmet etmeyi
kendisine işkenceye vardıracak derecede çalışkandı. Burada bir süredir
hapishanede bulunan birkaç Rum Papazın iki-üç gündür kurtarmaya çalıştıkları
fakat başaramadıkları yoksul Rum’u kurtarma şansına sahip oldum. Daha ilk
cümlemden sonra Ağa tutuklu Rum’u serbest bırakmaya çoktan hazırdı.” Ağa ‘Bu
Allah’ın Belası’ Hıristiyan köpekler, dedi” ve şöyle devam etti. “Beyim sizin ricanıza karşı gelemem. Siz
benim için her şeyin üzerindesiniz, hatta benim dahi, ‘Ağa’nın beni
Hıristiyanlığın neresinde algıladığı konusunda bir fikrim yok. Fakat benim etkinliğim
Tahir Paşanın yanıma verdiği Tatar’ın beni tanıtmasından sonra ortaya çıktığı
kesindir. Bu referans olmadan bu disiplinli Ağanın sadece benim için oturduğu
yerden bile kalkmayacağı muhakkaktır.
Kendisinden yola çıkmak için izin istediğimde, kendi idari
sınırlarına kadar bana refakat etmek istedi. Fakat ata binmek için üzengiye
bastığı anda üzenginin kırılması sonucu yere kapaklandı ve bayıldı. Ürkeklik
içindeki uşakları kendisini hareme kadar taşımak zorunda kaldılar” diye
bahseder.
İlhan Pınar’da 17.ve 19 yüzyılda Gezginler adlı
araştırmasında “Meles Çayı Buca ve Seydiköy ve şehrin suyunu taşıyan kemerler
de ayrı bir güzellikteydi. Yol üzerinde önce gümrük emininin konağının
yanından, daha sonrada sahip olduğu birçok sayfiye evinin yanından geçtik.
Konak dıştan göründüğü kadarıyla İstanbul’daki yalılarla boy ölçüşecek
güzellikteydi. Güneşin batışıyla birlikte Hollanda Konsolosu Baron
Hoschepied’in Seydiköy’deki evine girmek üzereydik. Seydiköy’ün çevresinde de
gezilebilecek şirin yerler vardı. Fakat en güzel yer! Damlacık Pınarı’ydı. Bir
başka akşam Lennep’lerin (O yıllarda İzmir Danimarka Konsolosudur) evinde
toplandık ve doyasıya eğlendik. Baron Hoschepied’in evinin avlusunda, çok eski
bir kabartma görmüştüm. Burada yer alan eski silah kabartmaları yanında
Seydiköy’e girerken de yolun iki tarafında bulunan iki lahit dikkatimi
çekmişti. Bay Roubau bana antik ve numizmatikle ilgilenen Mikuli Logiotato adlı
Kandiyalı birisinin adresini vermişti. Ben de bugünkü yerleşim yerlerinden
bazılarının antik dönem adlarını öğrenmek ve oralardaki kalıntılar hakkında
bilgi almak amacıyla onu ziyarete gittim. Fakat pek fazla bilgisi yoktu, sadece
coğrafik bilgiler verdi.15 Temmuz sabahı da misafirperver ev sahibimizden ve
iki şirin ve güzel kızından ayrılarak şehre döndük.”
Ve böylece 1850 yılına geldiğimiz de şu sonuca ulaşıyoruz.
Seydiköy’ün artık tamamı Yunanlılar ve Levantenlerden oluşmaktadır. Türk aile
sayılıdır. Köy çok büyük ve güzel bir yerleşim alanı olarak yeniden inşa
edilmiştir. Türkler ise azınlığa düşmüşlerdi.
O günlere kadar Seyd-i Mükremüddün Hazretlerinin türbesi
olarak bilinen yer, Seydiköy’ün Yunanlıları tarafından kilise haline
getiriliyor, Agioos İoannis Prodromos(Dede) kilisesi adını alıyordu.
İzmir’i ziyaret eden gezginler gibi Lamartine’de üç kez
İzmir’i ziyaret eder. 1850 yıllarında İzmir’e gelir ve iki kez Seydiköy’e
uğrar. Seydiköy’ü o kadar güzel bulur ve hayran olur ki “sanki Paris’in
güzellikleri buraya gelmiş” diye dile getirir.
Lamartine düşüncelerini şöyle anlatır. “Büyük ve güzel bir
köy, dağlar arasında harika bir yer, oksijeni ve ormanı olması köyü
mükemmeliyete çıkarıyor. Ayrıca etrafında üzüm bağlarının ve çeşit çeşit dikili
ağaç türlerinin olması köyün güzelliğini arttırıyor. Köyde ikamet eden
Yunanlılar (Rumlar) bağların işlenmişi ve toprağın ekilip biçilmesi konusunda
çok hassas ve titiz davranıyorlar, çeşitli sebzeler ekiyorlar.
Gezdiğimiz bağların hiç biri İtalya’daki bağlara benzemiyor,
buradakiler bir harika. Kır evlerinin
büyük bir bölümü ağaçlar arasında ve etrafından dereler akıp geçiyor. Bu şekil
evlere bir serinlik ve güzellik veriyor. Bu kır evlerinin çoğu İngiliz,
Fransız, Hollandalı, Yunanlı ve Ermeni İzmirlilere aittir.”
Seydiköy daha önce de değindiğimiz gibi, 1600 yıllarından
sonra Levantenlerin ve daha sonraları da Adalardan ve Teselya’dan gelen
Yunanlıların akınına uğramıştı. İzmir’de yaşayan Levantenler Seydiköy’ü tatil
ve dinlence yerleşimi olarak seçmiş.
O yıllarda Yunanlı ailelerden Hanioti, ve bazı Yunanlıların
şarap ve rakı fabrikaları Seydiköy’ün ününe ün katıyordu. Şarapçılıkta
Seydiköyl’ü Yunanlılar çok ün yapmıştı. Şarapları İzmir’in tüm kabare ve
gazinolarında tercih edildiği gibi yurt dışına da ihraç ediliyordu. Trenin
İzmir-Aydın hattından Gaziemir istasyonundan Seydiköy’e özel bir hatla
bağlanmasının nedenini de Seydiköy şaraplarının ününe ve ihracatına bağlarlar.
Seydiköy’ün rakısı da çok meşhurmuş. Seydiköylüler genellikle bağcılıkla
uğraşıyor. Dağları zeytinliklerle doludur. 1855 (26 Haziran 1316) yılında
Seydiköy’lü Wilhelm Mook (43) Seydiköy’de kurduğu zeytin sıkma makinesi ve
kazanı getirmek için Sadarete yaptığı başvuruyla izin almış, fabrika faaliyete
geçmiştir.
Sadareten gelen yazıda:”Aydın vilayeti Seydiköy nahiyesinde
inşa edilecek un ve zeytin [yağı] fabrikalarının alet ve edevatının gümrük
vergisinden muaf tutulması hususunda Felemenk devleti tabeasından Wilhem
Mock'un talebi, fabrikaya kazan konulması için 26 Haziran 1316 tarihinde ruhsat
verildiği, fabrikanın kurulma aşamasında alet ve edevatın gümrük vergisinden
muafiyetine dâir usûle ikinci defa diğer alet vesâir alımı için on sene
müddetle devam edilmesi husûsunda nasıl irade buyurulur ise Rüsûmât Emânet-i
Celîlesine tebliğat ve malumat verilmesi için Ticâret ve Nâfi‘a Nâzırı
tarafından sadârete gönderilen yazı.
Huzûr-ı Sâmî-i Cenâb-ı
Sadâret-penâhî'ye Ma‘rûz-ı çâker-i kemîneleridir.
Aydın vilâyeti mülhakâtından Seydiköy Nâhiyesinde dakîk ve
zeytûn ta‘sîrine mahsûsan inşâ etdirilecek fabrika içün Avrupa'dan celb
olunacak âlât ve edevâtın emsâli vechle gümrük resminden istisnâsı Flemenk
Devleti tebe‘asından Wilhelm Mook tarafından istid‘â edildiği ve buna dâir
defterin gönderildiği beyânıyla îfâ-yı muktezâsı Aydın Vilâyet-i Celîlesinden
bâ-tahrîrât iş‘âr olunmuş ve mezkûr Fabrikaya kazgân vaz‘ı içün ber-mûceb-i
nizâm cânib-i nezâretden 26 Hazîran sene [1]316 târihinde ruhsatnâme verildiği
kayden tebeyyün idüp fabrikaların birinci def‘a te’sîsine âid âlât ve edevât
vesâirenin gümrük resminden afvı hakkında vaktiyle ittihâz ve i‘lân olunan
usûlün müddeti ikinci def‘a olmak üzre bâ-irâde-i seniyye-i hazret-i
hilâfet-penâhî on sene daha temdîd edilerek o gibi eşyânın cins ve mikdârını
mübeyyin defter nezâret hey’et-i fenniyyesince ve Şûrâ-yı Devlet ve Meclis-i
Mahsûs-ı Vükelâca tedkîk ve tasdîk edildikden sonra bi'l-istîzân müsâ‘ade-i seniyyei
cenâb-ı şehen-şâhîye iktirân etdiği hâlde resm-i mezkûrdan mu‘âfiyeti
ta‘lîmât-ı mahsûsası îcâbından bulunmuş olmasına ve defter-i mezbûrda münderic
eşyânın mezkûr fabrikanın te’sîsât-ı ibtidâ’iyyesine ihtisâsı dahî hey’et-i fenniyyece tasdîk
olunmasına mebnî bunun bir nüshasını sanâyi‘ idâresinin teblîği üzerine leffen
takdîm kılınmağla eşyâ-yı mebhûsenin gümrük resminden afvı makrûn-ı müsâ‘ade-i
seniyye-i cenâb-ı cihân-bânî buyurulduğu takdîrde Rüsûmât Emânet-i Celîlesine
teblîgât-ı lâzıme îfâ ve nezârete de ma‘lûmât i‘tâsı bâbında emr ü fermân
hazret-i veliyyü'l-emrindir. Fî 30 Safer sene [1]319 ve fî 4 Haziran sene 1317.
Ticâret ve Nâfi‘a Nâzırı Bende Zihni.
1916 yılı başlarında Hollandalı un fabrikası sahibi Mösyö
Mock, Osmanlının bu desteğine karşı; nedeni belli olmayan bir sebepten dolayı
bazı Hıristiyan tebaalı kişiler tarafından öldürülmüştür.
Felemenk Devleti tebasından olup on beş seneden beri
Seydiköy nahiyesinde oturan Mösyö Mock'yu öldürenlerin yedi Hıristiyan olduğu
ve isimlerinin tahkik olunarak yakalanmalarına çalışıldığı hususunda Aydın Vali
Vekili Kemal'in gönderdiği telgraflar bulunmaktadır.
Yine benzer bir olayda günümüzde Menderes Hava Alanının
olduğu yerde çiftliği olan Hollandalı Von Heemstra’nın çocuğu kaçırılacaktır.
Çiftliğin olduğu yerin bitişiğinde daha sonraki yıllarda
faaliyete geçecek hava alanı daha sonra sivil hava alanı olarak
çalıştırılacaktır. 1960’lı yıllara
kadar, Cumaovası Hava alanının olduğu yerin Kısık tarafında Bornovalı Ciro (Griaud)
ailesinin çiftliği olarak anılıyordu. Bu çiftliğin bir diğer adı da “Cennet harası
“ olarak adlandırılırmış.
Yine İzmirli bir Levanten olan Hollandalı Von Heemstra
ailesi 1920 yıllarına kadar bölgede çiftliği olan İzmir’in meşhur Levanten
ailelerindendi. İsmi bu yıllarda birçok fidye olayında adı geçecek Çerkez Ethem
ile anılacaktır. Çerkez Ethem ailenin kızını kaçırarak büyük çapta bir fidye
olayına karışmıştır. Von Heemstra yüz yılımızın meşhur artistlerinden Andrey
Hepburn’unun dedesi olduğu kayıtlarda geçmektedir.
İzmir'de Seydiköy nahiyesine tabi Cumaovası İstasyonu
yakınında Oğlananası Çiftliği sahibi ve Flemenk tebasından Baron Von
Heemstra'nın, daha önce Rum eşkıyası tarafından dağa kaçırılmasına binaen bu
gibi hadisenin tekrarı olmaması için mezkur şahsın korunması ile bu hususta
alınan tedbirlerin Flemenk sefaretine bildirilmesi kayıtlardadır.
1913-1918 yılları arasında İzmir Valiliği yapan Vali Rahmi
Beyin oğlu da kaçırılır. Çerkez Ethem’in Cumaovası’nda, Von Hemstra adında
Hollandalı bir baronun çiftliğini basıp haraç almak istemesi ve Ethem’in bu
yöndeki girişiminin Rahmi Beyin bölgeye gönderdiği Jandarmalar tarafından
engellenmesi ve bazı adamlarının yaralanması, Ethem’in gururunu incitmiştir.
Fakat bu ara yüklü miktarda fidye Von Heemstra’dan aldığı halk arasında dile getirilmiştir.
Seydiköy o yıllarda
genellikle Yunan ve İzmir’in meşhur Levantenlerinin yaşadığı bir yerleşimdir.
İzmir’in eski Levantenlerinden Alex Baltazzi, Gaziemir’de birlikte organize
ettiğimiz bir panel sonrasında verdiği notlar içinde şu bilgiler vardı.
“Seydiköy de dört mahalle vardı.
1-) Yukarı Mahalle (Yeşil Mahalle)
2-) Aşağı Mahalle (günümüz deki 9 Eylül Mahallesi)
3-) Çay Mahallesi (Meles Çayından ismi geliyor.)
4-) İstasyon Mahallesi, günümüzdeki Atıfbey Mahallesi (1922
öncesi Seydiköy’de öldürülen bir Nahiye Müdürünün adıdır.)
Yukarı Mahalle, köyün güney-batısında idi. Beylido ismi ile
tanınan büyük bir kuyu vardı. Nikita, Papakou, Roussos, Zenioti ve
Kurbeti’lerin evleri bu mahallede idi.
Beylido Kuyusu günümüzde Yeşil Mahallede Ebe Mebrure hanım
Parkının Sokağından Emlak Bank Evlerine devam eden sokak ortasındadır.
Tren istasyonu mahallesi en kibar insanların oturduğu
mahalle idi. Trenin durduğu bölgede çok güzel evler bulunuyordu. Sağda bahçesi
servi, manolya, mersin ağaçlarıyla ve çiçeklerle donatılmış Fotiadis’in
muhteşem evi vardı. Yunan işgalinde bina, Yunan ordusunun karargahı olmuş. Bu
sokak içersin de Vrakozona’nın kahvesi, demiryolları yazıhaneleri bulunuyordu.
İstasyon Müdürü Kostaki Hristodoulo idi ve daha ilerde istasyonun kahvesi ile
İlia Hanioti’nin evi vardı.
İstasyon meydanının solunda bir arsa, Kriakidi kardeşlere
aitti. Ayrıca istasyona ait depolar vardı. Buralarda, Smyrna Luna Parkı sahibi
Athanasiou Dimopoulo’nun evi, köyün müdürü Hasan Bey’in kiraladığı
G.Leontsini’ye ait ev, Mavroudi, Gounari, Kehaya, Tsamopoulo’nun evleri, bir de
eski cami diye adlandırılan, Türk kalıntıları, çeşme ve Servi ağaçları bu
mahallede dikkatimizi çekerdi.
Bu mahallenin üst kısmında “Frangika”(Frenklerin mahallesi)
ismi verilmişti. Çünkü orada eskiden Avrupalıların evleri vardı. Madama sokağı
alt Kiliseden başlayıp, de Hoschpied ve diğer Avrupalıların evlerinin önünden
geçiyordu. Sokak Daniel de Hoschpied’in Madama olarak bilinen eşinin adını
almıştı.
Beylido kuyusunun bulunduğu sokağın iki sokak altında
günümüzde Afarozların(Gacanerlerin)oturduğu sokakta, eski evler yıkılıp
apartman yapılırken temel kazısında aldığım duyuma göre epey Hollanda parası
çıkmış. Kazı yapanlardan ricayla bir tane almış, bu Hollanda Dolarını da
Gaziemir Anı evi vitrinine teşhir etmiştik. Paranın XVIII. yy ait olduğunu bu
konunun uzmanları tarihlemişti.
Van Lennep, Aristokrat Hollandalı bir ailedir. David George
van Lennep, 1731 yılında İzmir’e gelmiş, Hollanda konsolosu ve Seydiköy’de ev
sahibi olmuş. İsveç asıllı Anna Maria Leidstar ile evlenir ve 13 çocukları
olur. Van Lennep’lerin çoğu Seydiköy’e yerleşen de Hoschpied, Schütz, Crowly,
Ogilvy aileleri ile evlilikler yapmışlardır. Van Lennep’lerin Hollanda
konsolosluk mevkileri, eski Malcajik (Bulgurca) 16.000 dönüm çiftlikleri
olmakla birlikte öbür Seydiköylüler gibi deniz ticareti, İzmir limanından
önemli bir ithalat-ihracat faaliyetleri vardı.
Oscar Charles 1922 kadar çiftliği yönetmiştir. 27 odalı van
Lennep malikanesini birçok ünlü kişi ziyaret etmiştir. Burgazova Baltazzi’nin
çiftliği ziyaretinden sonra, Fransız devlet adamı ve şair Lamartine ve dostları
da van lennep’lere konuk olmuşlardır. Lamartine, Seydiköy’ü, Paris civarındaki
St. Cloud ve Fontainebleau’ya benzetmiştir.
Hollandalı ailelerden ismini bilmediğimiz bir Rum ile
evlenmiş olan Jan Jacob Cobbe, eşi van Lennep’lerden olan Isaac Morier,
Hollanda konsolos sekreteri Conrad Schütz, Foscolo çiftliğinin ilk sahibi
Wilkman Seydiköy’de yaşamışlardı.
Oğlananası’nda Baron van Heemstra’nın Hollanda’lı Keun ve
Wising’in çiftlikleri vardı. Willem A.Mock’un ise Bounariki mevkiinde idi. Mock
1912’de haydutlar tarafından öldürüldü.
1826’da van Lennep ile evlilik yapan Fransız asıllı Arlaud
da, Seydiköy’de ikamet ediyordu. Alfred Arlaud, Evangeliki okulunda öğretmenlik
yapmıştır. Elmassian ve İtalyan Paulo Caffiero’da Seydiköy’de 1922’ye kadar
yaşadılar. Arlaud ailesinin 3. Kuşak torunları günümüzde dünyanın en zengin
aileleri arasında anılmaktadır.
Büyük meydan Kefalani(Cafe Alanı), istasyon, aşağı mahalle
ve çarşı arasında idi. Çarşı da bir çok dükkan, iki han, kahveler vardı.
Regie(Tütün Şirketi) yanında Markakis’in evi bulunuyordu. Bu yıllarda İzmir’i
ziyaret eden seyyahlar içinde Seydiköy’ü ziyaret eden çoktur. Yine bu seyyahlardan
biri olan 1836’da Gotthilf Heinrich von Schubert de Hoschpied ve van
Lennep’leri ziyaret etmiş ve onların ağırlanmalarından, hüsnü kabulden
bahsetmiştir.
Köyde, piknik ve gezi alanları çoktu. Papayani, Foscolu’nun
çınarı, Steliou’nunn fabrikasının olduğu Su Kemeri, Formozdere, Dablaziki v.s
gibi piknik alanları vardı.
Rahmetle andığım Alex Baltazzi’nin bana verdiği notlarda
Seydiköy’deki Levanten ailelerin önemli isimlerinin şöyle anıldığını yazıyordu.
“Çiftlik sahibi ve şarap üreticisi Chanioti(Yunanlı Hanioti)
ailesi, İtalya ve Almanya’ya şarap ihraç ediyordu.
Krakidi ailesi Kazamir’de çiftlik sahibi ve şarap
üreticisiydiler.
1726’da Angelicus Maria Mydler, İzmir ziyaretinde konsolosun
dulu Madama Holland’dan bahsediyor. Yaşlı fakat çok zeki idi. 10 lisanı vardı
ve Türkler tarafından çok seviliyordu. Bu Clara, San Polikarp Kilisesi
yakınındaki Madama Hanı’nın sahibi idi. Bu han Chios’lu akrabalarımızdan
Amiralardan Hoschpied tarafından satın alınmıştır.
Daha birçok Hoschpied ve akrabaları Seydiköy’de doğmuş,
yaşamış ve vefat etmiştir.
1923’e kadar Seydiköy’de kalan son Hoschpied, 1902 de doğan
Hollanda Vice konsolosu Jacob Edmond’dur. J. Edmond o yıllarda Seydiköy Duyun-u
Umumiye’nin yetkilisidir.
Birçok gezgin ve ünlü şahsiyet de Hoschpied’in evlerinde
konuk olmuşlardır. 1835’de Pauline Nostitz, salondaki portrelere ve yağlı boya
tablolarına hayran kalmıştı.(50)
1922 sonrası Seydiköy’ü terk eden Hoschpied ailesinin son
ferdi Edmondi, bir daha Seydiköy’e uğramamış olmalıdır. Ev ve yaklaşık 40
dönümlük bahçe o yıllara kadar ailenin kavaslığını yapmış Muharrem Usta lakaplı
Düvenci ailesi tarafından kullanılmıştır. 1949 yılında Seydiköy’e gelen Toprak
Tevzi memurları yerin tapusunu Muharrem Usta’ya vermiş. O yıllardan itibaren de
bu aile yeri kullanmıştır.
Hoschpied ailesinin Seydiköy’de yaşayan en son ferdi Edmondi
Hoschpied’tir.
Mahkeme benden bilgi
istedi
1980 yılı sonrası çıkan Belediye Kanununa göre Belediye
teşkilatı yasasına göre Gaziemir Belediyesi kaldırılmış Konak İlçesine
bağlanmıştı.
Gaziemir Belediyesi Konak Belediyesine bağlı bir müdürlük
olmuştu. Gaziemir’i 1984-1989 yılları arasında Anavatan Partisinden Metin
Taşkın ve Hasan Kara, Sosyal Demokrasi Partisinden de Ercan Çokbankir belediye
meclisinde temsil ediyordu. Büyük şehir Belediye Bşk. Burhan Özfatura, Konak
Belediye Bşk. Süha Baykal’dı.1989 yılında yapılan seçimleri Sosyal Demokrasi
Partisinden Yüksel Çakmur, Konak Belediyesinden de Ahmet Sarışın kazanmıştı.
1990 yılında Muharrem Ustanın büyük kızı Saadet ile
Karşıyaka’da yaşayan kardeşi yeri imara açmak kaydıyla bir kısmını da
belediyeye bağışlayacaklarını söylediler. Aile fertlerini Belediye Bşk. Yüksel
Çakmur’la görüştürmüştüm.
Düvenci ailesi yerin imara açılması kaydıyla yaklaşık on
dönüm yeri de belediye ye bağışlayacaklarını söylediler. O yıllarda da Hava
Alanı koruma sahası içinde kaldığından 165 kotundan dolayı bu bölgeye 2 kat
imar veriliyordu. Aile imar değişikliği ile 5 kat isteyince Yüksel Çakmur
teklifi kabul etmedi. Benden İzmir Tapusundan yer ile ilgili belge istedi. Tapu
kayıtlarında Düvenci ailesine ait görülen ev ve bahçesinin bir kısmı Hollandalı
Hoschpied ailesine ait olduğunu gördük. Yüksel Çakmur, hemen Gaziemir’in bağlı
olduğu Konak Belediyesi imar planlarında buraya “Müze” şerhi koyarak meclisten
geçirilmesini, Büyük Şehir Meclisinin de bu kararı onaylayacağını söyledi. Bu
çalışma hemen yerine getirilerek yerin bir kısmına müze şerhi kondu.
2011 yılında İzmir Fahri Konsolosunu ziyaret etmiş, aile
ilgili bilgi rica etmiştim.
İlginçtir, Hoschpied ailesinin mal varlığı çok fazla
olmalıydı ki Seydiköy’de ailesine ait bu evi ve arsasını hiç ilgilenmemiş,
kayıtlara geçirmemiş.
2011 yılında bir gün Gaziemir Polis Karakolundan bir davet
aldım. Karakola gittiğimde Gaziemir’de yaşamış Hollandalı Hoschpied ailesi ile
ilgili bir araştırmayı mahkeme yapıyor benden bilgi istiyordu.
O günlerde Gaziemir’in ilçe olması nedeniyle Tapu Müdürlüğü
şimdiki kaymakamlık binasına gelmişti. 28.09.2010 günü hemen gidip tapu kayıtlarını
aldım. Toplam 47.392 metrekare yerin 12.064 metrekaresi Hoschpied ailesine
35.328 metrekaresi ise Düvenci ailesine ait bu yere bir vakıf? el koyarak okul
yaptırmak istiyordu.
Tanıklığıma başvurulan bu yer için Gaziemir Polis
karakolunda ve Mahkemede alınan ifademde burayı Gaziemir Belediyesinin “Hizmet
Alanı” olarak ayırdığını ifadesini verip, Gaziemir Belediyesi Hukuk İşlerini,
İmar Müdürlüğünü ve Belediye Başkanı uyarılmış. Mahkeme de yeri almaya kalkan
kişilere devrini önlemiştik.
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder