İzmir Konak Vali Vecdi Gönül Anadolu Lisesi Okulunun
girişindeki Atatürk köşesi okulu ziyaret edenlerin ilgisini çekiyor.
İzmir 9 Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi Resim
Bölümü mezunu Görsel Sanatlar Öğretmeni Erkan Kösem Atatürk'ün kendisi için
taşıdığı büyük önem, saygı ve minnet duygularının Atatürk köşesi ile
yansıtabilmesinin sorumluluğunun bilincinde büyük bir özveriyle çalışmış. Okul
girişindeki Atatürk köşesini sanatçı ile gezme şansım oldu. Gerçekten müthiş bir
çalışma.
Atatürk Köşesi’ndeki çalışmasının hedefine ulaştığını
söyleyen Sanatçı ve Görsel Sanatlar Öğretmeni Erkan Kösem ile hayallerinin
sanata yansımasını konuştuk.
2018 yılında, o dönemdeki okul müdürü Sayın Adil Aydın'ın
"okulumuzun Atatürk Köşesi'ni yenileyebilir miyiz?" ricasına
başlangıçta çekimser davrandığını anlatan sanatçı öğretmen Erkan Kösem nedenini
şu sözlerle anlattı.
Bu işi ben yapamazsam
kim yapabilir
Atatürk'ün benim için taşıdığı büyük önem, saygı ve bendeki
minnet duygularıydı aslında. Söz konusu köşenin, Atatürk'ün taşıdığı büyük
önemi ve değeri yansıtabilecek kadar iyi bir iş olması gerektiğini düşünüyordum
ve bu konuda oluşan çekincelerimin 'ya yeterince iyi olmazsa' gibi
endişelerimin kendi içimde giderilmesi, sanıyorum 4-5 ay kadar zamanımı aldı.
Zaman içinde, iş kafamda oturdu, içten içe kurgulamaya başladım ve sonrasında
şu duygu yerleşti:
"Bu işi ben yapamazsam kim yapabilir?" Sorumluluk
almam gerektiğine inandım. Ayrıca bu zorlu sanatsal üretim sürecine tanık
olmanın, o dönem öğrencileri ve diğer öğretmen arkadaşlarım için de çok özel
bir deneyim olacağını düşündüm. Okul müdürümüze işi yapacağımı söyledikten
sonra şunu da eklediğimi hatırlıyorum. "Ortaya çıkacak sonucu ben
beğenmezsem hepsini kaldırırım.
"Bana güvendiklerini ve inandıklarını, okul olarak
maddi manevi her konuda yanımda olduklarını duyunca tasarım çalışmalarına
başladım.
Bana ait izler
taşımalıydı
O güne kadar kendi sanatsal çalışmalarımda kullandığım
tekniği ve malzemeleri kullanmaya karar verdim. İş bittiğinde bana ait izler
taşımalıydı. Ahşap yakma ve akrilik boyama. 2*4 m.'lik bir boyut, böyle bir
teknik ve malzeme için çok zor, çok yorucu, ayrıca çok fazla zaman ve enerji
gerektiren bir iş olacaktı. Ve bildiğim kadarıyla böyle bir boyut ve teknik
için dünyadaki ilk ve tek örnek. Başlangıçtaki endişe ve çekinceler yerini, bu
şekilde büyük bir heyecan dalgasına bırakmaya başladı. Var olan eski Atatürk
köşesi üzerine, hazırladığım parçaları yapıştırarak kaplayacaktım. Bunun için
ilk fırsatta toptancıdan üç tabaka kontraplak alıp okuldaki resim atölyesine
getirdim. Gerekli parçaların ölçülerini şeffaf yağlı kağıtlar üzerine çizip
dekopaj testeresi ile kestim. Yaptığım aramalar sonucunda önce uygun bir
Atatürk portresi, sonrasında da Atatürk'ün söylediği cümlelerden daha fazla
beğendiğim birisini seçtim:
"Medeniyet öyle bir ışıktır ki, ona kayıtsız olanları
yakar, mahveder." (...ki, iş ortaya çıkmaya başladıktan sonra çalışmayı
gören bir öğretmen arkadaşım, cümlede geçen "yakar" sözcüğünün
kullandığım teknikle çok güzel örtüştüğünü ve bu yüzden de çok iyi bir seçim
yapmış olduğumu söylediğinde; o ana kadar bunun farkına varmamış olduğumu
söyledim ve kendisine teşekkür ettim. Güzel bir rastlantı oldu ve sonrasında
benim de çok hoşuma gitti.)
Ortadaki parçaya resmi çizip yazıyı yazarak yakma
çalışmalarına başladım. İyi gitmesine rağmen çok zor ilerliyordu, çünkü
kullandığım yakma makineleri böyle büyük boyutlu bir çalışma için çok yetersiz
gelmeye ve beni çok yormaya başlamıştı. İstasyonlu, yeni bir yakma makinesi alıp
onunla devam etmeye başladım, ama yeterince hakim olamadığım için işi bozarım
korkusuyla eski havyalara geri dönmek zorunda kaldım. (En azından 2-3 ay daha.)
Süreç içinde iş, görülen sorunlar üzerine sürekli değişip gelişiyordu. Atatürk'ün
arkasındaki fonu, Atatürk'ü daha fazla ön plana çıkarması için koyulaştırmaya
karar vermek gibi. Bu da daha fazla yorgunluk ve el ağrısı anlamına geliyordu
kuşkusuz. Aynı süreç, yazıyı yazarken de yaşandı. Önce harfleri beyaz bıraktım,
çevresine çizgisel denemeler ve sonrasında o çizgileri daha fazla
kalınlaştırdım. En sonunda da yazıyı daha fazla görünür ve okunabilir hale
getirmek için tamamını koyu tonda yaktım.
Sonuç tam istediğim
gibi oldu
Ardından portre ve yazı çevresinde kalan boşluğu benim kendi
işlerimde kullandığım sarmal-girift dokuyla doldurmaya başladım. Kurşun kalemle
çizip ince uçlu havya ile yakarak ilerledim. Bu da bitince, dokular arasında
kalan boşlukları, yatay bölümlerden oluşan farklı mavi tonlarla boyamaya karar
verdim. (Kahverengi ile en iyi uyum sağlayan ve ortaya çıkaran renk mavidir.)
Aynı yöntemi yanlardaki parçalarda da uygulayarak bütün bir yapı
oluşturabileceğimi düşündüm. Ortaya çıkan sonuç bana çok fazla karışık
göründüğü, bütünlüğü bozduğu ve Atatürk'ü geri plana itip rol çaldığını düşündürdüğü
için; aşağıdan yukarıya açıktan koyuya doğru ve sınırları belirgin olmayan yine
mavi tonlarıyla boyamaya karar verdim ve sonuç tam istediğim gibi oldu. Yandaki
Gençliğe Hitabe ve İstiklal Marşı parçaları için de bir formül oluştu.
Yandaki parçalara yazıları yazmaya başladım. Ama parçalar
yukarıdan aşağıya doğru daralıyordu ve yazıların da aşağıya indikçe belli bir
oranda küçülmesi gerekiyordu. Ayrıca yana doğru belli bir açıyla yatık
oldukları için, satırların yatay görünmesi için o açıya uygun olarak
ayarlanması gerekiyordu. Yüzey üzerinde su terazisi kullanarak doğru eğimi
buldum ve yazıları kurşun kalemle yazmaya başladım. Sonrasında yine yakarak
içini doldurma işlemi, çevrelerine fondan koparması için kalın koyu kontur,
ortadaki parçada kullandığım sarmal dokuların çizilmesi, yakılması ve tonların
yine ortadaki parçalara uygun olarak mavi ile boyanması. Ve Atatürk imzalarını
da daha fazla dikkat çekmesi için kırmızıya boyadım.
Bu arada yine bütünlük duygusunun artması için yanlardaki
parçalara çizdiğim bu sarmal dokuların, ortadaki dokuların devamı olmasını
sağladım. Böylece iş boyunca birbirini
izleyen ve hiç bitmeyecekmiş algısı yaratan sarmal-girift dokular oluştu.
Sonrasında yerde orta bölümde duran mermer kaplı çiçekliğin
de yine aynı malzemeyle kaplanıp içlerinin aynı dokularla kaplanarak
yapıştırılması gerektiğini düşündüm ve bu işlemi de gerçekleştirdim. Ama
ortadaki ana parçaların ön planda kalmaya devam etmesi için, buradaki dokuların
arasını mavi ile boyayarak değil, yakarak koyulaştırdım. Bütünlük de bozulmamış
oldu.
Bu üç ana parça ve çiçeklik bitince montaj aşamasına
gelindi. Bunun için başlangıçta ahşap zemine sağlamlık açısından vida ile
tutturmayı düşündüm ama iyi görünmeyeceği için güçlü bir yapıştırıcı ile
yapıştırmaya karar verdim. Silikona benzeyen, çabuk kuruyan çok güçlü bir
yapıştırıcı bulup arkadaşlarımın da yardımı ile montaj işlemini
gerçekleştirdim. Sonuç, oldukça tatmin edici oldu. Ama duvara bütün olarak
bakınca, yine bütünlük duygusundan uzak olduğu, bitmemiş göründüğü, bunun için
de çalışmanın bütün bir duvarı kaplaması gerektiği ve ancak bu şekilde bütün
görünen bitmiş bir işin gerçekleşebileceğine karar verdim. Yanlardaki bölümleri
kaplayacak büyüklükte kontraplak parçalar bulamayacağım için, farklı parçalar kesip
birleştirmeyi ve yine üzerlerine orta bölümde kullandığım dokuları renksiz ve
çizgisel olarak doldurmaya karar verdim. Ve yine bütün dokular her parçada
birbirini takip edecekti. Ama bu durumun da tekdüzeliğe ve sıradanlığa yol
açabileceğini düşündüğüm için açık ve koyu iki ton kontraplak kullanmaya karar
verdim. Gerekli malzemeleri alarak yine çalışmaya başladım. (Bu arada üst
köşelere Türk bayrakları çizip kestim ve dalgalı bir şekilde boyayarak
yerlerine yapıştırdım. Buradaki sonuç da oldukça iyi oldu.) Çalışmanın dış
bölümü ile iç bölümü arasında bir bağlantı bağ- kurmak gerekiyordu. Bunun için,
açık ve koyu ton parçaların duvar tarafında birleştikleri bölümlere, dışarıdan
içeriye doğru uzanan ayrı parçalar kestim; aynı dokuları bunların da üzerlerine
çizerek yaktım. Ama bu sefer dokular arasında kalan boşlukları, merkezdeki gibi
mavi tonlarda bulunduğu bölümde hangi ton varsa o tonda boyayıp yapıştırdım.
Buradaki sonuç da oldukça iyi oldu.
Hepsine teşekkür
ediyorum
Çiçekliğin içi boş kaldı. Satın aldığım küçük çakıl
taşlarını çiçeklik zeminine döktükten sonra, daha önce katıldığım bir dağ
yürüyüşünde dağdan topladığım doğal ağaç, kozalak ve taş parçalarını içine
yerleştirdim. Yine dağdan topladığım, daha bütün görünen ağaç dallarının
üzerini küçük yapma çiçeklerle kaplayıp çiçekliğin içine yerleştirdim.
Sonrasında bana hem çok karışık ve kalabalık göründüğü için; hem de yapma
çiçeklerin, tasarımın başından beri gelişen doğallık konsepti ile uyuşmadığını
düşündüğüm için, bu çiçekleri söktüm.
Üst köşelerdeki Türk bayrakları ve kırmızı Atatürk imzaları ile aşağıya doğru
bir üçgen oluşturmaları amacıyla ağaç dallarını kırmızıya boyayıp yerlerine
yerleştirdim. Bu da amacına ulaştı.
Son olarak yine bütünlük duygusunu ve bitmiş bir resim
algısını yaratması için, çiçeklikle birlikte bütün çalışmayı kaplayan ahşap bir
çerçeve yaptırdım.
Okul idaresinin dışında adlarını sayamayacağım sayıda öğretmen
arkadaşımın da desteklerini unutmadan belirtmem gerekiyor. Hepsine ayrı ayrı
teşekkür ediyorum.
Ancak gönülden yapılabilecek ve bu yüzden "Gönül
İşi" adını verdiğim ve yaklaşık sekiz ay süren bu çok zorlu çalışma bu
şekilde bitmiş oldu. Sonuç olarak 2019 yılında okul müdürümüz Adil Aydın ve
Okul müdür yardımcımız Aslı Erdoğmuş'un düzenledikleri çok güzel etkinlikle açılışı
yapıldı.
Erkan Kösem kimdir?
1972 yılında İzmir'de doğdu. İzmir 9 Eylül Üniversitesi,
Buca Eğitim Fakültesi, Resim Bölümü'nden 1994 yılında mezun oldu. Aynı yıl
görsel sanatlar öğretmeni olarak eğitim camiasına giren sanatçı, halen İzmir
Vali Vecdi Gönül Anadolu Lisesi'nde görev yapmaktadır. Üniversite yıllarındaki çalışmalarının
ardından bir süre kâğıt üzerine dışavurumcu-psikolojik pastel boya işleri yapan
Erkan Kösem, okul çalışmalarındaki denemelerle kendisine yakın hissettiği ahşap
yakma tekniği ile hem teknikle hem de teknik aracılığı ile ağaç ve tüm doğa ile
içgüdüsel bir bağ kurmaya başladı. Ağaca dokunup sıcaklığını hissetti ve
dumanının kokusunu içine çekti. Bu konuda değişik biçimlerde yaptığı denemeler
ve kuramsal araştırmalar sonucunda, çalışmalarının Şamanizm felsefesi ile
bağdaştığını; Şamanizm'in var olduğu dönemlerde insanların tüm doğa ile
aralarında çok güçlü bir bağ kurduklarını ve doğa ile sürekli iletişim halinde
olduklarını; bu bağın ise zaman içinde koptuğunu ve bu yüzden insanın doğaya
yabancılaştığını hatta düşman olduğunu gözlemledi. İnsan ve doğa arasında
kopmuş olan bu bağı çalışmaları ile yeniden kurmaya çalışan Erkan Kösem, zaman
içinde ahşap tekniğiyle birlikte akrilik boya ve renkleri de kullanarak farklı
doku ve etkilerin arayışına girdi.
Felsefe, psikoloji ve Şamanizm ile iç içe geçen son dönem çalışmalarında
ise, elektronik devreler gibi teknolojik ürünler ile gerçek ağaç parçalarını
birlikte kullanarak, doğa ve teknoloji arasında var olduğunu düşündüğü savaşı
ve sonrasında olmasını umut ettiği barışı vurgulamaya çalıştı. Aynı
yabancılaşmanın bir sonucu olarak; bilgisayar oyunları ve bu oyunlardaki
karakterler, işlerinde olumsuz figürler olarak yer almaya başladı. Bu şekilde
de sanal dünyanın insan yaşamındaki olumsuz etkilerini ve doğadan kopuşunu
hızlandırmasına dikkat çekti. Günümüzde
Ege Bölgesi Görsel ve Plastik Sanatlar Derneği üyesi olan Erkan Kösem
kendisini, teknoloji ve doğa arasında var olduğunu düşündüğü savaşta, doğanın
tarafına daha yakın bir "ara bulucu" olarak tanımlıyor ve bu
bağlamdaki çalışmalarına ve doğa ile iletişimine devam ediyor. Bu şekilde
izleyiciyi de aynı bağın içine çekmeye çalışıyor.
Sanatçının
manifestosu;
Çağımızın en önemli sorunlarından birisi, insanlığın
fiziksel yaşamdan ve doğadan kopuşudur. Bunun en büyük nedeni; bütün yaşamımızı
kaplamaya başlayan teknoloji, bilgisayar programları ve özellikle çocukları çok
küçük yaşlarında esir alan fiziksel gerçeklikle bağlarını koparan bilgisayar
oyunlarıdır.
Fiziksel olarak yaşanmayan birçok olayı ve duyguyu gerçekmiş
gibi hissettiren, dolayısıyla insanın fiziksel dünyaya yabancılaşmasına ve
gelecekte doğadan tümüyle kopuşuna neden olabilecek tehlikeli bir süreç Tüm
yaşam boyu sürecek teknolojik bir pandemi ve filyasyon. Gerçek yaşamda toprağa
ve ağaca dokunmadan, rüzgarı hissetmeyip hayvanlarla fiziksel etkileşimde
bulunmadan geçecek bir yaşam.
Kişisel
Sergiler:
2004 ART-niyet, La
Maison Art Cafe, Kuşadası/Aydın. 2006
Gez-Göz-Arpacık, Güvercin Ada Kalesi, Kuşadası/Aydın. 2007
SERT ÜNSÜZ, Doktor Selahattin Akçiçek Sanat Merkezi,
Konak/İzmir. 2012
STAND-ART, Manisa Belediyesi Lale Sanat Merkezi,
Merkez/Manisa. 2016
SIRRA ERME, Eskiiz Tasarım Atölyesi, Alsancak/İzmir. 2017
KARMA, Pasha Remax Sanat Galerisi, Efeler/Aydın.
Seçilmiş Karma
Sergiler:
2007 Öğretmenler Günü Sergisi, Denizli Belediyesi Sanat
Galerisi, Denizli. 2014
Ege Bölgesi Görsel ve Plastik Sanatlar Derneği Açılış
Sergisi, Kültürpark Galerisi, İzmir.
2014
EGESDER Açılış Sergisi, İzmir Devlet Resim Heykel Müzesi
Kültürpark Sanat Galerisi,
Alsancak/İzmir. 2014
İzmirli Sanatçılar Sergisi, İstanbul Sanayi Odası, Odakule
Sanat Galerisi, Beyoğlu/İstanbul. 2014
Cumhuriyet Sergisi,
İzmir Devlet Resim Heykel Müzesi Turgut Pura Sanat Galerisi, Konak/İzmir. 2015
Taboo Konseptli Karma Sergi, İş Bankası Sanat Galerisi,
İzmir. 2016
Küçük İşler-4 Karma Sergi, Eskiiz Art Galeri,
Alsancak/İzmir. 2016
Küçük İşler-5 Karma Sergi, Eskiiz Art Galery,
Alsancak/İzmir. 2016
Dünya Sanat Günü Sergisi, Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi,
İzmir. 2017
Kirlet-Tüket-Yoket Sergisi, Atatürk Kültür Sanat Ve Kongre
Merkezi, Eskişehir. 2017
Dünya Sanat Günü Sergisi, Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi,
İzmir. 2018
Dünya Sanat Günü Sergisi, Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi,
İzmir. 2021
Dünya Sanat Günü Sergisi, 1. Artemisia Sergi Salonu, Bodrum.
2021
İstanbul Antika Ve Sanat Fuarı, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi,
İstanbul. 2021
Zamanın İzleri Sergisi, Zülfü Livaneli Kültür Merkezi,
Çankaya/Ankara. 2022
Vernice Art Fair, Forli/İtalya. 2022
Küçük İşler-12, Eskiiz Art Galery, Kemeraltı/İzmir. 2021
KemerARTı
Buluşmaları, Eskiiz ART Gallery, Kemeraltı/İzmir, 2022
Küçük İşler-13, Eskiiz Art Gallery, Kemeraltı/İzmir. 2022
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT