İzmir Ticaret Odası (İZTO) Mart ayı Meclis Toplantısı Meclis Başkanı Selami Özpoyraz Başkanlığında gerçekleşti.
Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut
Özgener, açılış konuşmasında gündeme ve ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde
bulundu.
Özgener, “Son günlerde yaşanan
gelişmeler hepimizi düşündürüyor, bazen kaygılandırıyor. Ancak unutmayalım ki
bu ülkenin insanı, olayları doğru değerlendirerek, duygularına teslim olmadan
hareket etmeyi de biliyor” dedi.
Hepimiz biliyoruz ki Türkiye, tarihi boyunca birçok zorluktan geçmiş, ancak her defasında birlik ve beraberlik içinde, sağduyusunu koruyarak yoluna devam etmiş bir ülke. Bu topraklarda belirli bir yaşa gelmiş, okumuş, çalışmış, farklı nedenlerle bir araya gelmiş insanların deneyimleri genelde aynıdır.
Türkiye’nin en büyük gücü,
krizleri yönetme becerisi ve toplumun ortak aklıdır. Şimdiye kadar nice
badireleri atlattık, bundan sonra da diyalog ve sağduyu ile her türlü zorluğun
üstesinden gelebiliriz. Hepimizin süreç hakkında birbirinden farklı düşünceleri
olabilir.
Türkiye ekonomisi güçlüdür ve yoluna girer
Haberleri, açıklamaları,
liderlerin konuşmalarını dinleyerek farklı kanılara varmış olabiliriz. Hukuki
ve buna bağlı siyasi süreçler kafamızı karıştırıyor olabilir. Bu çerçevede
zaman zaman kendi işlerimiz konusunda doğru kararlar almamız da zorlaşabilir. Ancak
her defasında gördüğümüz bir gerçek var: Türkiye ekonomisi güçlüdür ve yoluna
girer. Üreten, çalışan ve birlikte hareket eden bir toplum, en büyük
güvencemizdir. Bugün yaşanan zorlukları aşmanın yolu da yine birlikte hareket
etmekten, ortak aklı ve doğru politikaları devreye sokmaktan geçiyor.
Bugünlerde yaşadıklarımızdan ders
almamız gereken çok önemli noktalar da var: İlki ve en önemlisi “gençlerimiz”.
Bu süreçte gördük ki; gençlerimizi dinlemiyoruz, onları yakından tanımıyoruz ve
maalesef, kuşaklar arası iletişimimizi kaybediyor, birbirimizden her geçen gün
daha da uzaklaşıyoruz.
Taleplerine baktığımızda sadece
güncel siyaset konuları ile ilgili değil, birçok konuda mutsuzluklarını ve
gelecekle ilgili beklentilerini dile getiriyorlar. Hem bireysel hem de kurumsal
olarak onları daha çok önemsememiz, daha yakından takip etmemiz ve daha çok
dinlememiz gerektiğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım.
Toplumsal ve bireysel olarak haklarımızın bir bütünü olan “hukuk”, adaletin tecelli etmesini sağlayan bir araçtır. Hepsinin üzerinde bir kavram olarak “hukukun üstünlüğü”, ülkeler için toplum düzeni ve devlete güveni sağlamlaştıran vazgeçilmez bir norm oluşturmaktadır.
Adalet ve hukukun üstünlüğü olmalıdır
Son günlerde yaşanılan süreçte;
adil yargılanma eksiksiz olmalıdır. Kurumları ve kavramları yıpratarak bir yere
varamayız. Bunu yaparsak hepimiz bundan büyük zarar görürüz. Önünde sonunda
hepimizin sığındığı değerler; adalet ve hukukun üstünlüğü olmalıdır.
Ekonomide oluşan dalgalanmalar
özelinde konuyu değerlendirdiğimizde, siyasi akıştaki olayların, “belirsizlik”
değil, “ölçülebilir risk” seviyesinde kalması gerekir. Finansal piyasaların
seyri ve ekonomik aktivitenin sürdürülebilirliği söz konusu olduğunda, riskleri
yönetebilir ve bir bedel ödesek de sonuçta aşabiliriz. Ancak; belirsizliğin
getireceği bilinmezlerin bedeli çoktur. Öngörülebilirlik kavramını bu nedenle
sıklıkla konuşmalarımda kullanıyorum. 20 aydır toplumunun her kesiminin büyük
çabası ve özverisiyle uygulanan Ekonomik Program kapsamında, dezenflasyonist
sürecin hızlanmasını, reel sektörün maliyetinin azalmasını, faiz oranlarının
düşmesini ve krediye erişimin kolaylaşmasını bekliyoruz. Enflasyonla
mücadelenin çok hassas dengeler üzerinde devam ettiği bu süreçte, hep birlikte
çalışarak bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımları riske atmamamız gerektiğini
vurguluyoruz. Siyaset kaynaklı olayların, ekonomide bugüne kadar ödenen
maliyetleri artırmaması ve ekonomik programın devamlılığı ile ilgili soru
işaretleri yaratmaması gerekir.
Bunu sağlarken; tüm tarafların
sorumluluk bilinciyle, verilecek kararların özellikle ülke ekonomimiz üzerinde
etkilerinin etraflıca istişare edilerek alınmasının, hayati öneme sahip
olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Geçtiğimiz hafta içinde; uzun
süredir stabil olan döviz kurları ciddi oranlarda değerlendi. Borsa sert bir
şekilde geriledi. Ülkemizin 5 yıllık kredi risk primi CDS, 74 puan artarak, son
bir yılın en yüksek seviyesine çıktı. Ülkemizin 10 yıllık tahvil faizi %28
seviyelerinden %33’e yükseldi. Bu oranı, kurlardaki değişim kadar kritik olarak
değerlendiriyoruz.
Geçmişte yaşanan büyük
dalgalanmalar gibi panik ortamına izin vermek istemeyen Merkez Bankası’nın
piyasaya ilk andan itibaren etkin müdahalesini önemli buluyoruz. Merkez
Bankası; geçen hafta yaklaşık 25 milyar dolarlık rezerv satış yaparak, Türk
Lirası’ndaki değer kaybını %3-4 arasında tutmaya çalıştı. Gecelik vadede borç verme faiz oranını 200
baz puan artırarak %44’den %46’ya yükseltti. Piyasadaki hem Türk Lirası, hem de
döviz likiditesine yönelik müdahaleleri de devam ediyor. Bu müdahalelerle, hafta başı itibariyle
bankaların Türk Lirası mevduat faizlerinin, geçen haftaya göre arttığını
gözlemliyoruz.
Bunlardan hareketle; Merkez
Bankası’nın Türk Lirası’ndaki değer kaybını belirli bir oranda tutmak amacıyla,
rezerv satışlarına devam edeceği ve Türk Lirası likiditesini kısma yolunu
tercih edeceği anlaşılıyor. Yapılan
açıklamalar bize, asıl amacın, mevcut yılsonu makroekonomik tahminlerinde
kalıcı bir bozulmanın engellenmesini amaçlandığını gösteriyor.
Finansal piyasalarda Türk Lirası
varlıklardaki oynaklık belirli bir seviyenin altına geldikten sonra, yurtiçi
talep, enflasyon, büyüme, ve faiz oranları arasındaki ilişkiye bakarak, mevcut
tahmin setlerinde bir güncelleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Yaşanan son gelişmelerden sonra;
yılsonu makroekonomik tahminlerinin nasıl etkileneceği, mevcut siyasi
gelişmelerle ilgili risklerin piyasalar tarafından nasıl algılanacağıyla
ilişkili. Her halükarda, siyaset kaynaklı olarak oluşabilecek belirsizliğin
azaltılmasının, ekonomik programla ilgili olarak maliyetlerin düşürülmesi ve
programın başarılı olması için kritik bir önemde olduğunu bir kez daha
vurgulamak istiyorum. Tüm bu yaşananlar, bizim ana gündemimizin ekonomi olması
ve ekonominin lokomotifi ihracata özel önem verilmesi gerektiğini
gösteriyor. Piyasa yönündeki
kararsızlığı gidermek için Merkez Bankası’nın etkili bir para politikası aracı
olan likidite senedi ihracına karar vermesini ve ihracatçının kur riskini bir
ölçüde gidermek amacıyla açıkladığı ileri tarihli döviz sözleşmesi uygulamasını
olumlu değerlendiriyoruz.
Maliye politikası ile para
politikasının koordinasyonun sağlanmasının ne derece önem taşıdığını bir kez
daha belirtmek istiyorum. Bu koordinasyonun artırılmasıyla, “Orta Vadeli Ekonomik
Programının başarıyla devam etme şansının yükseleceğine inanıyorum.
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder