En
önemli sosyal yaşam becerilerinden bir tanesi olan “beklemek” çocuğa
öğretilebilir mi?
Çocuğun beklemeyi öğrenememesi kavramı içinde; ilk
dönemlerden itibaren aile ve çocuk arasındaki ilişki tarzı, disiplin ve çocuğun
bireysel olarak yaşadığı güçlüklere değinmek gerekli…
Anne ve bebek arasındaki sağlıklı bağlanma, annenin
bebeğin ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında karşılaması, iletişim kurması, sıcaklık
ve sevgisini hissettirmesiyle başlıyor, sonraki 2-3 yaş bireyselleşme döneminde
ise çocuğun yaşamı öğrenmek için yaptığı denemelerde ona cesaret vermesi,
yüreklendirmesiyle devam ediyor.
Örneğin koltuğun üzerine çıkıp inen çocuğa “ay aman düşersin” şeklinde kucağa
almak değil, gerçekten tehlikeli olduğu durumda sakince yaklaşıp yönlendirmek,
yönü değiştirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Bu bağ sağlıklı kurulamaz ise, bebeğin gelişiminin
beklenen sürede olmaması, benmerkezci ( çocuğun kendi odaklı olması,
tutturmaları ) davranışı uzun sürebilir, örneğin, dört yaşında hala kurallara
uymamak için direnebilir, istediği olmayınca tutturabilir.
Bebeklik, çocukluk depresyonu yaşayabilir, ağlamalar,
engellenmeye karşı agresif reaksiyon, gelişiminin aksaması, yaşıtları ve diğer
insanlarla sağlıklı iletişim kuramama, uyku-iştah sorunları vb. görülebilir.
Bu dönemlerde yapma dediğimiz davranışı ilgi almak amacıyla gözümüzün içine bakarak yapabilir.
Yine korkuları var ise sosyal ortamlara adapte
olamayabilir, kardeş kıskançlığı yaşıyor ise anne-babanın ilgisini almak için
dirençler gösterebilir.
Dikkat Eksikliği “Hiperaktivite Bozukluğu”, “Davranım
Bozukluğu” gibi psikiyatrik rahatsızlıklarda çocuk dürtü kontrolünde zorlandığı
için sırasını bekleyemez, aceleci ve ısrarcıdır, bu da kurallara uyması ve
komut almasını güçleştirir.
Çocuk aileyi zorluyor ise, gelişiminde farklılıklar var
ise, bunun nedenlerine yönelik bir araştırma yapmak gerekli olacaktır. Bir
uzman tarafından yapılacak değerlendirme, sebepleri bulmaya yönelik olacaktır.
Çocuğun bu davranışı gelişim döneminin bir özelliği mi,
yoksa bir sorunun habercisi mi, bunun değerlendirilmesi ilk adım olmalıdır.
2-3 yaş dönemi ve
ergenlik dönemindeki dirençlerin pek çoğu dönem özelliğidir. Ben varım, beni fark
edin demektir. Bireyselleşme, kendine güvenin temellerinin atılmasına yönelik
çabalarıdır.
Çocukların
bekleme kavramını öğrenmesinin avantajları nelerdir? Öğrenmemesinin sonuçları
nelerdir?
Beklemeyi; gerektiği yerde ve durumlarda isteklerimizi
ertelemeyi öğrenmek, sosyal yaşamımızdaki kurallara uymak, sosyal
ilişkilerimizi sürdürebilmek, hedeflerimize ulaşabilmek, sağlıklı bir yaşantı
için olmazsa olmaz bir koşul ve kazanılması gereken bir beceridir.
Bunu öğrenemeyen kişi, ani tepkiler verebilen, hemen
doyuma ulaşmak hedefinde olduğu için toplumsal kurallara uymakta zorlanan,
ısrarcı, iletişim sorunları yaşayan bir birey olabilecek ve bu da kişinin yaşam
kalitesinin düşük olması ve ruh sağlığı bozukluklarına yol açabilecektir.
Beklemeyi
öğretebilmenin çocuk için bir yaş sınırı var mı? Varsa kaç yaşından itibaren ve
nasıl başlanmalıdır? Çocuğun beklemeyi öğrenmesi ile anne-babanın sakin ve sabırlı
mizacı doğru orantılı olabilir mi? Anne-baba, çocuğun yanında beklemeye yönelik
şeyler sergilerse çocuk bu kavramı benimser mi?
Bu süreç aile ve çocuk arasındaki ilişki tarzı ile doğru
orantılıdır. Hem ailenin kendi modelliği, hem de çocuğunun gelişim dönemlerini
dikkate alarak dürtü kontrolünü öğretebilmesiyle ilgilidir. Çocuğumuza
vereceğimiz en değerli şey zamanımız ve gerçek sevgimizdir.
Çocuğunuzun tüm ihtiyaçlarını hemen yerine getirmek hatta
istemeden onu hediyelere boğmak, çocukluğumuzda sahip olamadıklarımız adına,
ona her şeye sahip olduğu bir dünya sunmaya çalışmak da çocuğun doyumsuz
olmasına, dürtü kontrolünü öğrenememesine neden oluyor.
Çocuğun bu dönemde bol oyun oynamaya ihtiyacı var, hem
anne baba ile hem yaşıtlarıyla. Ebeveynler çocuklarıyla oyun oynamalı. Bu hem
çocuğun sosyalleşmesi, hem duygusal boşalımı, hem öğrenmesi açısından çok
destekleyicidir. Anne-babanın çocuklarını tanımaları ve çocuklarına
ulaşabilmeleri için de bir fırsattır. Çocuk, her şeye yeterli ve dengeli zaman
ayırıyorsa, sorun yok demektir. Bu zaman yönetimini, aile kontrolünde öğrenmesi
mümkündür. Aile hem disiplini uygulayıcı, hem çocuğun isteklerine duyarlı, ama
kararlı bir tutum sergilerse, çocuk kendini yönetmeyi başaracak ve çocuğun
kişilik gelişimi sağlıklı oluşacaktır.
Görsel uyaranlardan destek alınabilir mi?
(“Bekle”
yazısını göstermek, sıraya girmek vs.) gibi.
Öğrenme, çocuğun hazır oluşluğu yani öğretmek istediğimiz
materyali almak için yeterli gelişim düzeyinde olmasını ve hedeflediğimiz
beceriyi öğretme biçimimizle yakından ilgilidir. Davranış modelliğimiz; sözlü
bilgilerimiz ve görsel malzemelerimiz bu yöntemleri oluşturmaktadır. Örneğin
dürtü kontrolü çalışmalarında kullandığımız “Dur-Düşün-Yap” parolası gibi, trafik ışıkları kullanmak suretiyle
görselleştirilen bu davranış çalışmasını örnek olaylara uyarlayarak tartışma,
değerlendirme yapmak suretiyle pekiştirebiliriz.
Hedefe yönelik davranış kazandırma çalışmaları da
uygulamalardan diğeri. Hedef davranış puanlama veya somut diğer
değerlendirmeler kullanılmak suretiyle görsel değerlendirilip, geri bildirim
verme ve olumlu davranış kazandırma için yapılan çalışmalardan.
Çocuk
bekleme nedenini bilmek ister mi? Anne-baba olarak bu çocuğa anlatılmalı mı? Zaman
kavramı uygulanabilir mi?
Peki, zaman kavramını bilmeyen bir çocuğa bu nasıl
anlatılabilir? Bekleyebilen bir çocuğa ödül verilmeli mi? Beklemeyi reddeden
çocuğa yaklaşım önerileriniz nelerdir? Bu konuda yapılan yanlışlar nelerdir?
Çocuk eğitimini çok genel anlamda koşulsuz sevmek ve iç
disiplin kazandırmak olarak özetleyebiliriz.
1- Çocukla kurulan sağlıklı ilişki, öncelikle onu olduğu
gibi kabul etmek ve ona bunu hissettirmekten geçer. Şartlar ne olursa olsun,
kötü not alsa da, hata yapsa da onu koşulsuz sevdiğimizi hissettirmek ilk
aşama…
2- Çocukla kuracağımız iyi iletişim, iletişim dilimizin
suçlayıcı, eleştirel, yargılayıcı değil, ben’li cümleler kullanarak ve empatik
yaklaşımımız ile mümkündür. “Kızgın olduğunu görüyorum, Bunu anlatmak ister
misin?”
3- Anne baba olarak bizim modelliğimiz, çocuğun diğer
insanlarla kurduğu iletişimin ve kendi disiplininin temelini atacaktır.
Örneğin, akşam boyunca bilgisayar ve telefonu ile ilgilenen anne babalar isek,
çocuğumuzu teknolojik aletlerle ilgili disipline etmemiz zor olacaktır.
4- Çocuğa zaman ayırmak, iyi bir ilişkinin başlangıcıdır.
Arkadaşlarımızla zaman geçirmek, sohbet etmek, oyun oynamak biz yetişkinleri
nasıl rahatlatıyorsa, çocuğun da hem arkadaşları ile hem bizimle bunları
yapmaya çok ihtiyacı var.
Farklı olarak biz onların yaşam rehberleri değil miyiz?
Onları yaşama hazırlayan, örnek olan, sorun çözmeyi, zorluklarla nasıl baş
edeceğini öğreten rehberler. Bu nedenle ona ayıracağımız zaman dilimlerinin çok
değerli olduğunu vurgulayalım.
5- Bahsettiğimiz psikiyatrik bozukluklarda çocuğun
disiplin konusunda zorlandığını göz önüne alırsak, bir uzman yardımı alarak
sorunu çözümüne yönelik hem çocuk, hem aile, hem de okulla çalışmalar planlamak
en uygun yaklaşım olacaktır.
Eğitimde ebeveynlerin korkutma-yargılama-şiddet yerine
çocuklarına açıklayıcı-ikna edici iletişim dilini kullanmaları, çocuklarını
kendini doğru ifade etmesi yönünde desteklemeleri, problem çözme yöntemlerini
öğretmeleri ve sosyal normları doğru bir şekilde vermeleri gerekmektedir.
Çocuklarındaki davranış değişikliklerini gözlemeleri ve
sebeplerini araştırmaları, serbest zamanlarını olumlu bir biçimde
değerlendirmelerini sağlamaları (spor, müzik eğitimi, satranç ve diğer sosyal
faaliyetler), her şeyden önce doğru modeller olarak çocuklarına örnek teşkil
etmeleri çocukları ile doğru iletişim dili kullanmaları gerekmektedir.
Çocuğa gösterilen az ilgi yani ihmal onun gelişimini
olumsuz etkilerken, gösterilen fazla ilgi de çocuğun bireyselleşmesini
engeller. Fazla ilgi, aşırı korumacı tutumlar çocukta özgüven duygusunun
gelişmesini engeller ve suçluluk duygusunu hissetmesini sağlar. Baskıcı,
denetleyen tutumla karşılaşan çocuğun, kaygı duygusuyla birlikte aşırı isyankâr
ve boyun eğici olması doğal bir sonuçtur. Baskıcı tutum ne kadar zararlıysa,
gevşek tutumda bir o kadar kişilik gelişimine kuşkusuz zarar verir.
Her türlü ihtiyaçlarının karşılanacağı beklentisini
taşıyan çocuk yetişkin olduğunda da toplumun vermediği hakların kendilerine
tanınmasını ister, sorumluluk duygusu gelişmez ve topluma uyum sağlamakta
güçlük çekerler. Aşırı koruma davranışı, çocuğun diğer kişilere aşırı bağımlı,
güvensiz, duygusal kırıklıkları olan bir kişi olmasına sebep olabilir.
Aynı tutumu kendi aile yaşantısında eşinden bekleyebilir.
Koruyucu yaklaşım çocuğun sosyal gelişimini de olumsuz etkilemektedir.
Böylelikle psiko-sosyal gelişimi sağlıklı oluşmamaktadır.
1- Her şeyi ayrıntılarıyla açıklamamız zekâsını
geliştirir, iyi ve tam öğrenmesini sağlar.
Kuşkusuz hepimiz çocuklarımız için en iyisini istiyoruz,
ama “her şeyin en iyisi olsun, benim çocuğum, her şeyi başarabilsin, hayatında
hiçbir şey aksamasın, eksik olmasın “ düşünceleriyle yola çıktığımız zaman da
çocuğumuzun kişilik gelişimini olumsuz yönde etkilemiş oluyoruz.
Mükemmeliyetçi
kişiler nasıl düşünür?
“Ben en iyisini yapmalıyım, hata yaparsam rezil olurum,
insanların beni beğenmesi, beni onaylaması çok önemli, başarılı olmalıyım, her
şeyin en iyisini yapmalıyım”.
Böyle düşünen bir kişi, her şeyi kontrol altında tutmalı,
tüm riskleri kontrol etmelidir ki, sonuç başarısız olmasın.
1-Çocuğumuza erken dönemlerden itibaren fazla bilgi yani
fazla uyaran verirsek, çocukta da mükemmeliyetçi tutum yerleşecek ve performans
kaygısı yaşamasına sebep olacağız.
2- Tehlikelere karşı onu sürekli uyarırsam başına bir şey
gelmez, kendini korur, tehlikelerden kaçınır. Çocukları yaş ve gelişim
düzeylerini dikkate alarak tehlikelere karşı uyarmak gereklidir. Fakat doğru
zamanda ve gerektiği ölçüde! Erken ve fazla yapılan uyarılar onda korku ve
kaygıların oluşmasına ve artmasına neden olur.
3- İstediklerini yaparsam eksiklik hissetmez, bir şeyde
gözü olmaz. Her türlü ihtiyaçlarının karşılanacağı beklentisini taşıyan çocuk
yetişkin olduğunda da toplumun vermediği hakların kendilerine tanınmasını
ister, sorumluluk duygusu gelişmez ve topluma uyum sağlamakta güçlük çeker. Bu
da aşırı koruma davranışıdır, ödüllendirmenin fazla yapılması çocuğun
dürtülerini kontrolü öğrenmesini engeller. Dürtülerini kontrolde zorluk çeken,
sabır gösteremeyen veya diğer kişilere aşırı bağımlı, güvensiz, duygusal
kırıklıkları olan bir kişi olmasına sebep olabilir.
4- Birimiz iyi, birimiz kötü polis olursak daha rahat
disiplin sağlarız.
Eşlerin çocuk yetiştirmeleri ile ilgili birbirlerine ters
düşmeyen düşünceleri olmalıdır. Var ise ortak yaklaşımla ilgili karar almalı ya
da uzman yardımına başvurmaları gerekmektedir. Farklı tutumlar farklı mesajlar
çocuğun kafasını karıştırır.
Tek bir yol çizmek gereklidir. Diğer türlü çocuk hangi
yola gideceğini bilemez, çatışma yaşar. İç disiplini gelişmez. Yani doğru
davranalım derken ona zarar vermiş kafasını karıştırmış oluruz. Bu şekilde net
olamayan, yolunu sürdüremeyen, kendisini disipline edemeyen bir birey
yetiştirmiş oluruz.
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder