30 Kasım 2018

Şiddetin Rengi Kırmızı


Resim öğretmeni ve Ressam Yeşim Gülseven’in 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” için hazırladığı tablosu sanatseverler tarafından ilgi gördü.

“Anatanrıça” tablosunun çalışma süreci hakkında bilgi veren Yeşim Gülseven;
Kadın serüveninin başlangıç noktası olduğunu düşündüğüm ilk kadın heykelcikleri beni hep etkilemiştir. Kadının öyküsünü sembolize eden ana tanrıça heykellerinde bereket, tabiat, üretici ve derleyici yapı,  güven dolu güçlü bedenleri, doğurganlığı, beni o dönemlere anaerkil çağlara sürüklemiştir. Bu özelliklerinin yanında erkekte olmayan doğurma yeteneği kadının döneminde, onun ayrıcalıklı bir konuma yükselmesi ve bir kadın olarak o ayrıcalığı hissetmeme sebep olmuştur.
Bu güzel öykünün toplumların değişmesiyle ekonomi, siyasi, psikoloji girişimleri kadına bakış, kadın statüsüne verilen değerler değişmiş, kadın kırmızıya bulanmaya başlamış, öykülerin sonları hüzünlü kadın sorunlarını getirmiştir. Toplumların gelişmişlik düzeyleri farklılıklar göstermesine rağmen dünyada kadın sorunu bitmemiştir. Kadına şiddet, kadın hakları, kadına verilen değer istismar edilmeye devam etmektedir. Bu yüzden sergide bulunan tablolarımda, kırmızıyı çok kullandım.
Kırmızı kadının utangaçlığı, kırmızı kadına şiddetİ, kırmızı hüzün dolu, kırmızı kadının çaresizliği, kırmızı kana bulanmış bedenler oldu. Kırmızı sokaklara dökülüp kadının sesi olmaktı. Kırmızı kadınların mücadelesi oldu.

Kadınlar, günümüzde kendi yolculuklarına ilerlerken kendilerinde ana tanrıçada saklı güçleri görmeden karanlıkta yok oluyor. Kendilerine dayatılan rollere hapis bırakılıyor ve sessiz çığlıklara dönüşüyorlar. Şiddetle baş edemiyorlar.

Kadınlar, bu savaşta umutlarını kaybetmemelerini ve ayaklarını yere sağlam basmalarını, içlerindeki değerliliği, gücü, başarma duygusunu, gerçek özgürleşmeyi, yeniliklere açık olmayı, kendilerinin farkına varmalarını, kendilerine güvenmelerini, kendilerine inanmalarını, yaratımdan bu yana tıpkı ana tanrıça heykelleri gibi ayrıcalıklarına sahip çıkmaklarını istiyorum.
Öfke, kin, cehalet ve kadına şiddete karşı bu savaşta kendi içlerindeki ışığı ve gücü görmekle kazanacağına inanıyorum.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

                                                                                                                                                 

29 Kasım 2018

Ercan Tayfun; Geçmişten günümüze köprüdür sanat..


Konak Belediyesi Kültür Müdürlüğünde görevli besteci, söz yazarı ve solist Ercan Tayfun ile sanatsal çalışmalarını konuştuk.

Bize kendinizden bahseder misiniz?
Sivas’ta doğdum. Babam memur olduğu için İlkokul üçüncü sınıfta İzmir’e geldik. Çocuk yaşlarda müziğe ilgim vardı. Süpürgeyi gitar, ütü kordonunu mikrofon yapar şarkılar söylerdim. Annem ve babam benim müziğe ilgimi fark edince beni her zaman desteklediler. 1981 yılında söz ve müziği bana ait olan “Yaşamak Savaşı”nı stüdyo da seslendirmek için İstanbul’a gittik. Aranjörüm Reyman Eray beni evlerinde konuk etti. Marşandiz Stüdyosu Ümit Aksu Süheyl Denizci orkestrası ile “Yaşamak Savaşı” eserimi seslendirdim. Çalışmamız çok ilgi gördü.

Müzik dışında şiirle de uğraşıyorsunuz. Kitap çıkarmayı düşündünüz mü?
Sanat her şeye köprüdür. Ben sanatın bütün dallarını çok seviyorum. 1990’lı yıllar da sanat için yazdığım şiirim de resim, roman, bale, müzik, tiyatro hepsini anlatan şiirim de duygularımı ifade ettim. Kendimi bildim bileli şiir yazıyorum. Yazdığım şiirleri kitap olarak hazırlama süreci içine girdim. Projelerim den birisi de şiirleri okuyucu ile buluşturmak.
 
Son zamanlardaki projelerinizden bahseder misiniz?
Daha önceki yıllarda, solist olarak sahne alıyordum. On yıl kadar ara verdim.  Müzik çalışmalarım hiç bitmedi. Yalnızca bir dönem solistliğe ara verdim. Şimdi tekrar solist olarak sahne almak için teklifler var. Yılbaşı’nda tekrar sahnelere döneceğim için şimdiden çok heyecanlıyım.
Ayrıca, söz müziği yine bana ait olan yeni bir çalışmam için hazırlıklarım sürüyor. Orkestra Batılılar ile prova çalışmalarım oluyor. Şarkı sözü ve beste çalışmalarıma ara vermedim.  “Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği” üyesiyim.

Konak Belediyesi Kültür Müdürlüğü’nde imza yetkilisi olarak görev yapıyorsunuz. Sanat için yazdığınız şiiriniz odanızın duvarlarını süslüyor. “Sanat” şiirinizi okuyucularınızla paylaşır mısınız?
SANAT
Resimdir benim adım
Tuvallerde yaşarım
Sanata uzanmayan
O ellere şaşarım.
          Sanat için durmam
          Nerde olsa koşarım
          Geçmişten günümüze
          Köprüdür sanat.
Resim, heykel, roman
Saymakla bitmez
Müzik sonsuzdur
Ömürler yetmez.
            Şiir kendine has
            Bitmez, tükenmez
            Geçmişten günümüze
            Köprüdür sanat.
Şiirler bestelenir
Hünerli parmaklarda
Notalar müziklenir
Söylenir dudaklarda.
            Coşar dalga dalga
            Teşekkür alkışlarda
            Geçmişten günümüze
            Köprüdür sanat.
Sinema, tiyatro, bale
Opera ve aryalar
Olmazsa olmazlardan
Yanık türkülerimiz var.
          Sanat adına birlikte
          Açalım kanat
         Geçmişten günümüze
         Köprüdür sanat.


  


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

28 Kasım 2018

Motosiklet Kullanın!

Prof. Dr. Çağatay Üstün’ün kaleminden “Motosiklet Kullanın!”














Özgürlüğe küçük bir kanat
Yollarda rahat gitmek için
Şehirlerde kalabalıktan kaçmak için
Motosiklet kullanın
Bilinçli ve istekli olun
Yayalara saygılı
Diğer araçlara da öyle
Farklı olun
Çünkü motosiklet sürüyorsunuz
Nazik ve kibar olun
Sizi örnek alsın diğer sürücüler
Küçük bir hızlanma ile
Yoğun trafikten kurtulun
Motosiklet ile geçiş yapın
Rahat bir yolun içine
Fazla hız yapmayın
Limitleri zorlamayın
Kaskınızı takın
Eldiven ve ekipmanlarınızı da giyin
Size imrenenlere
Küçük bir gülümseme ve saygı ifadesi
Motosiklet kullanın
Otomobillerden, onların kafeslerinden çıkın
Özgürleşimdir bunun adı
Motosiklet kullanın
Yaşama, doğaya zarar vermeden
Doğrunun, iyinin yanında olun
Yanlış ve hatadan uzakta durun
Motosiklet kullanın
Kibarlık sizlerin itibarıdır
Yollardaki uzun yolculuklara
İzinizi bırakın
Ve mutlu, sağlık olun, öyle kalın…


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT


27 Kasım 2018

Ferzan Sarpkaya; Çocuk Hakları Sözleşmesini Hatırlayalım..

Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş “Çocuk Hakları Sözleşmesi”nin yalnızca kağıt üstünde kaldığı bir metin olmaktan öteye geçemediğini söyleyen Edebiyat, şiir kategorilerinde eserler yazmış, şiirlerinde açık sorular soran Ferzan Sarpkaya ile “Çocuk Hakları Sözleşme”sini hatırlatmak adına çocuk haklarını konuştuk. 
Bize Kendinizden bahseder misiniz?
Manisa Turgutlu’da doğdum. İlkokul, ortaokul, lise eğitimimi izmir’de tamamladım. Anadolu Üniversitesi’nde Muhasebe, Medya İletişim okudum. Kamu kurumundan emekliyim. İzmir’de yayımlanan Gazetem Ege’de köşe yazarlığı yaptım. Dil Derneği üyesi ve İzmir Yürütme Kurulu’nda görevliyim. P.E.N. üyesi, SAĞKAL üyesi, Umut Atölyesi gönüllüsüyüm.

Bir şiirinizde “Denizi kucaklarcasına beş çocuk, Karşıyaka vapurunda” diyorsunuz. Çocuk hakları sözleşmesinin ulaşamadığı çocukları anlatan bu şiirinizi bizimle paylaşır mısınız?

Ferzan sarpkaya;
Gözleriyle denize sığınmaktı belki çocukluk, onlar için, bir
bayram gününde.
Denizi kucaklarcasına beş çocuk, Karşıyaka vapurunda.
Üç anne yanlarında, onların gözleri, deniz sonsuzluğunda.
Kadın sığınma evindeler İzmir de.
Üçünün de hikayesi ağır, bir o kadar da benzer.
Geniş ailelerde yaşam, daha çok şiddete maruz bırakmış.
Taciz, dövme, yaralama, tecavüz bu ailelerin içinde yaşanmış.
Ölmeyi denedik beceremedik,
Öldürülesiye dayaklar bile öldürmedi bizleri diyorlar.
Üçü de denize kıyısı olmayan şehirlerden, kaçıp gelmişler.
Çocuklarını da zimmetlenerek.
Beş çocuğun üçü de birinin.
Diğerinin iki çocuk, bir diğerinin ki daha bebek...
Hikayeleri uzun acı ağlamaklı ve derin.
Aile içi terörünün her türlüsünü yaşamışlar.
Tedavileri de devam ediyormuş, psikiyatri ve kadın doğum da.
Çocuklarıyla birlikte, bir gelecek hayalindeler iş, bir ev ve
unutabilmek geçmişin acısını.
Okutabilmek çocuklarını, geçmişe aman vermeden,
Çocuklara gözlerim takılıyor, yeniden.
İlk defa denizin içindeler, çarpan beş çocuk yürek.
Balık görme telaşı, bir yanda martı izlemeleri..
Bu kadar mıdır? Mutluluk onlar için diye de düşünmeden edemedim.
Deniz uçsuz bucaksız, mutlu demek ki deniz olan şehir.
Türkiye'de 27 deniz şehri ve sanki daha farklı bu illerde
yaşam.
Eskişehir'de de yapay deniz, neden her ilde olmasın.
Belli ki daha mutlu, deniz çocukları ve gölleri deniz sanan
çocuklar.

Çocuk Haksızlıkları
Çocuklara özel bir ilgi gösterilmesi gerekliliğinden doğan, 1924 yılında, Cenevre Çocuk Hakları Bildirisinden sonra, 20 Kasım 1959'da,Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi olarak güncellenmiş, 20 Kasım 1989 tarihinde de daha geniş olan''Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'' ile değiştirilmiştir. 2. Eylül.1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Eylül 1990 tarihinde imzaladığı sözleşmeyi, Ocak 1995 tarihinde onaylamıştır.
Bu sözleşme Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin, Amerika ve Somali hariç, tüm ülkeler tarafından kabul edilmiştir. 18 yaşın altında herkes çocuktur ve haklardan yararlanacaktır.

Çocukların 18 yaşına kadar bir çocuk olarak Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin on ilkesi nelerdir?
1. Tüm dünya çocukları bu bildirgedeki haklardan din, dil, ırk renk, cinsiyet milliyet, mülkiyet, siyasi, sosyal sınıf ayırımı yapılmaksızın yararlanmalıdır.
2. Çocuklar özel olarak korunmalı, yasa ve gerekli kurumların yardımı ile zihinsel, fiziksel, ahlaki,ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda çocuğun en yüksek çıkarları gözetilmelidir.
3.Her çocuğun doğduğu anda bir adı ve bir devletin vatandaşı olma hakkı vardır.
4. Çocuklar sosyal güvenlikten yararlanmalı, sağlıklı bir biçimde büyümesi için kendisine, annesine doğum öncesi, sonrası özel bakım ve koruma, çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme,oyun olanakları ile tıbbi bakım da sağlanmalıdır.
5.Fiziksel, zihinsel ya da sosyal bakımdan özürlü çocuğa gerekli çocuğa gerekli eğitim ve bakım sağlanmalıdır.
6.Çocuğun kişiliğini geliştirmesi için anlayış ve sevgiye gereksinimi vardır. Anne ve babasının bakımı ve sorumluluğu altında her durumda bir sevgi ve güvenlik ortamında yetişmelidir. Küçük yaşlarda çocuğu annesinden ayırmamak için bütün olanaklar kullanılmalıdır. Ailesi ve yeterli desteği olmayan çocuklara özel bakım sağlamak toplumun ve kurumların görevidir. Çocuk sayısı fazla olan ailelere devlet yardımı yapılmalıdır.
7.Genel kültür ve yeteneklerini, bireysel karar verme gücü, ahlaki ve toplumsal sorumluluğu geliştirecek topluma yararlı bir üye olmasını sağlayacak eğitim hakkı verilmelidir. Bu eğitimde sorumluluk önce ailenin olmalıdır. Eğitimin ilk aşamaları parasız ve zorunlu olmalıdır.
8. Çocuk her koşulda koruma, kurtarma olanaklarından ilk yararlananlar arasında olmalıdır.
9. Çocuklar her türlü istismar, ihmal, sömürüye karşı korunmalı ve hiçbir
şekilde ticaret konusu olmamalıdır. Çocuk uygun bir asgari yaştan önce çalıştırılmayacak, sağlığını eğitimini tehlikeye sokacak fiziksel zihinsel ve ahlaki gelişmesini engelleyecek bir işe girmeye zorlanmayacak ve izin verilmeyecektir.
10.Çocuk ırk, din ya da başka bir ayrımcılığı teşvik eden uygulamalardan korunacaktır. Anlayış, hoşgörü, insanlar arası dostluk , barış ve evrensel kardeşlik ortamında enerji ve yeteneklerini diğer insanların hizmetine sunulması gerektiği bilinciyle yetiştirilmelidir.
Sözleşmenin altında imzası bulunan ülkeler, çoktan unutmuşlar imzalarını. Türkiye'de dahil.
Maalesef, yaşam da karşılığını bulamamış, bu haklarıyla bile korunamayan çocukluk. Dünyayı yönetenler, ülkemiz yöneticileri ve bizlerin gözlerinin önünde. Çocukluğu yaşayamadan, kadın olmuş, satılmış kız çocukluk. Ellerine silah, taş, sopa verilmiş erkek çocukluk. Petrol için ülkelerine yağdırılan bombalar arasında “BÜYÜKLERİN” savaşında gündelik hayatın bir parçası olan çocukluk.
Balon, uçurtma uçurmayı bilmeyen çocuk hayatına uzak çocukluk. Beslenme yetersizliğinden, bombalardan ölen çocukluk. Tacize, tecavüze uğrayan, tehditler altında ki çocukluk. Nüfus cüzdanları bile olmayan kayıp çocukluk. Kaçırılıp organları çalınan, çalışmaya zorlanan köle çocukluk. Eğitimden, sevgiden, hoşgörüden uzak çocukluk.
Aslen her yer de, hep mağdur çocukluk.
Bu haklar her doğan çocukluğa, verildiğinde değer bilinciyle topluma katılan, insan olacaktır çocukluk.
Yaşam koşulları değiştirilemeyen, yaşamı esirgediğimiz, çocukluk ise, bu kez, topluma hırsız, kapkaççı, terör, ırza geçen oluyor çocukluk. Anayasamızda, ülkeyi yönetenler de ''ÇOCUK ÜLKENİN GELECEĞİDİR'' der.

Demek ki gelecektir çocukluk.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

25 Kasım 2018

Belge Karikatür Sergisi açıldı...

Karikatürcü Murat Özmenek’in yakın arkadaşı Asaf Koçak hakkındaki çizgi, fotoğraf ve belgelerden oluşturduğu “Donmak ile Yanmak Arasında Asaf Koçak” isimli kitap esas alınarak oluşturulan sergi 23 Kasım tarihinde Konak Belediyesi Neşe ve Karikatür Müzesi’nde açıldı.
Serginin açılışına Ankara’dan gelen Murat Özmenek’in yanı sıra İzmir’li çizerlerden Mehmet Aslan, Cem Koç, Abidin Köse, Birol Cün, Eray Özbek, Devrim Demiral, Cemalettin Güzeloğlu, Ayten Köse, Cem Güzeloğlu, Levent Dağasan, Engin Selçuk, Ercan Baysal, Sadık Öztürk, Serdar Dağtaş, Mustafa Yıldız, Önder Batkan katıldılar.






Karikatürcüler Derneği İzmir Temsilcisi Cem Koç;
“Murat Özmenek Ankara’da yaşayan derneğimizin çok değerli üyelerinden biridir. 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde nice aydınımız sanatçımız ile birlikte 35 yaşında katledilen Asaf Koçak anısına Murat Özmenek tarafından derlenen kitap Karikatürcüler Derneği albümler dizisi içinde yayınlanmıştı. Sergide Asaf Koçak’ın yakılarak sonlandırılan kısa zamandaki yaşamındaki çizgi macerası belgeler eşliğinde izlenebiliyor. Bugün kendisini İzmir Neşe karikatür Müzesi’nde konuk ettiğimiz için çok memnunuz” diye konuştu.

Ankara’dan gelerek açılışa katılan Murat Özmenek;
“Asaf Koçak’la öğretmenliği bırakıp Ankara’ya geldiği dönem tanıştık. Asaf Koçak birçok karikatür sergisi açtı, ödüller kazandı. Eserleri albümlerde yer aldı. Sanat Yapım Galerisi’nde açtığı son sergisi “Devekuşları Sergisinden” kısa bir süre sonra da katledildi.

Bugün açılan sergide Sivas belgeleri de var. Asaf Koçak’ın çizimleri, karikatürleri, kendisiyle ilgili gazete kupürleri, fotoğrafları, afişleri,  Asaf Koçak’ın anısına çıkardığımız “Donmak ile Yanmak Arasında Asaf Koçak” kitabı sergileniyor.

“Belge Karikatür Sergisi”ni ilk kez Ankara’da açtık. Konak Belediyesi’nin katkılarıyla İkinci sergimizi de Neşe ve Karikatür Müzesi’nde açtık” dedi.
Sergi 11 Ocak 2019 tarihine kadar gezilebilir.

Asaf Koçak kimdir?
1958 yılında Yozgat’ın Yerköy İlçesinde dünyaya geldi. Sıra dışı oluşuyla çocukluk yıllarında mahalle baskısına maruz kaldı. Bu ortama küçük yaşlardan itibaren yaptığı çizimlerle başkaldırdı. Bir aşk ve isyan başlangıcı olarak nitelendirdiği karikatürü, İstanbul Davutpaşa Lisesi’nde olgunlaştırdı. 

Kırşehir Eğitim Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra 4 yıl Sivas’ta, 3 yıl da Adıyaman’da 5 ayrı okulda öğretmenlik yaptı. Daha sonra memurluğun kendisine göre olmadığına karar verip istifa etti. Bütün yaşamını karikatüre verdi.

Hayatını kaybeden birçok aydın gibi Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin Sivas’ta organize ettiği şenliklerde karikatür sergisi açmak için gitmişti. Aramızdan ayrıldığında Asaf Koçak 35 yaşındaydı.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT




24 Kasım 2018

Doğaya 1183 fidan...

Alfemo Mobilya, Ege Orman Vakfı ile işbirliği yaparak Bornova Naldöken ağaçlandırma sahasında 1183 fidanlık koru oluşturdu.
Oluşturulan koru için düzenlenen törene Ege Orman Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Perihan Öztürk, Alfemo Mobilya Çevre Mühendisi Gülçin Türker, İnsan Kaynakları Yönetmeni Arzu Girgin ve firma çalışanları katıldı.
Ege Orman Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Perihan Öztürk, Bornova-Naldöken ağaçlandırma sahasında İzmir Orman Bölge Müdürlüğü  işbirliği ile yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. Öztürk, doğaya katkılarından dolayı teşekkür ederek plaket takdim etti.

Alfemo Mobilya Çevre Mühendisi Gülçin Türker: Doğa bize bir çok güzellik sunuyor. Bizimde doğaya verebileceğimiz en güzel hediye ağaçlandırma yapmak. O yüzden Ege Orman Vakfı’na çok  teşekkür ediyoruz.'' dedi.

Konuşmaların ardından fidanlar toprakla buluşturuldu.  




İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT


23 Kasım 2018

Nefesimizle Tanışalım...

Satva Studio’da düzenlenen “Nefesimizle Tanışalım” etkinliğine katılanlara Eğitmen Meltem Arıcan tarafından nefes, zihin, nefes tekniği anlatıldı. Ardından katılımcılar eğitmen eşliğinde birkaç nefes tekniği, sandalye yogası, meditasyon yaptılar. 


Alsancak’ta bir yıldır çalışmalarını sürdüren Satva Studio 2018-2019 sezonun da birbirinden güzel etkinliklerle İzmir’lilerle buluşmaya devam ediyor.

İzmir’de The Art of Living/Yaşama Sanatı eğitmenlerinin yalnızca Satva Studio’da olduğunu her ay bir kurs açtıklarını söyleyen Kurucu Ortak-Eğitmen Meltem Arıcan “Satva’yı oluştururken amacımız bütünsel bir yaklaşımla aynı çatının altında toplanmaktı” diyerek merkezdeki çalışmalarını şöyle anlattı;
Bu sezona da yepyeni programlarla başladık. Nefes teknikleri, meditasyon, yoga, yazı atölyesi, sanatsal hobi atölyeleri, bireysel koçluk, medikal koçluk ile bütünsel bir yaklaşımla aynı çatı altında olmayı inşa etmeye başladık. 
 Yoga felsefesine göre Satva, kusursuz idrak yeteneğinin ortaya çıkmasını sağlayan temel özelliktir, saftır, ışık ve sağlık verir. Biz istedik ki, satva özelliğini taşıyan, satvik enerjide bir mekanımız olsun, beraber yoga, nefes çalışmaları, bireysel koçluk seansları, reiki seansları, yaratıcı drama çalışmaları, marma terapileri yapalım, sinema ve meditasyon gecelerinde buluşalım, şifalanalım ve böylece dünyada olmasını istediğimiz huzuru ve barışı önce kendi içimizde inşa etmeye başlayalım, hep beraber, elele.. 
Satva olarak The Art of Living/ Yaşama Sanatı’nı izmir’de uygulayan tek merkez olduklarını vurgulayan Arıcan, programla ilgili şu bilgileri verdi:
The Art of Living/Yaşama Sanatı atölyemiz dünya’da 150’den fazla ülkede sunulan ve hayatın tüm potansiyelini geliştirmeye yönelik tasarlanmış pratik bir deneyim ve bilgi programıdır. Kursun merkezinde benzersiz bir nefes tekniği olan Sudarshan Kriya bulunmaktadır. Bu teknik, sistemimizi stresten arındırıp enerji ile doldurur. Katılımcılar birinci bölüm kursu’nu tamamladıktan sonra, kendi kendilerine uygulayabilecekleri şekilde Sudarshan Kriya, yoga ve diğer nefes tekniklerini içeren kapsamlı bir program öğrenmiş olurlar.
The Art of Living hayatın zorlayıcı etkilerine karşı iyi geliyor…
Rehberlik eşliğinde etkileşimli bir süreç, yoga hareketleri ve rahatlama egzersizleri, gündelik hayattaki zorlayıcı faktörlerle baş edebilmek için kullanışlı bilgi ve hatırlatmalar, Sudarshan Kriya nefes tekniği. Bu teknik beden, zihin, ruh dengesi üzerindeki olumlu etkileri bilimsel araştırmalarla da desteklenmektedir. 
Katılımcılar bu programı uygulayarak yaratıcılıkta artış, zihinde duruluk, enerji seviyesinde artış, sosyal ilişkilerde gelişme, stres altında çalışabilme yetisi ve mutluluk hislerinde artış gözlemlerler.
Bu programın tüm gelirleri Sosyal Hizmet Projelerine ve Art Of Living Türkiye’nin özel hizmetlerine aktarılmaktadır.


Medikal Koçluk İle Bütünsel İyilik Mümkün...
Satva’nin diğer kurucu ortağı olan Medikal Koç Filiz Arkan; fizik bedende oluşan bir rahatsızlıkta duygusal ve zihinsel farklılıklar yaşanabileceğini belirterek medikal koçluk hakkında şu bilgileri verdi. Medikal koçlukta amacın, sizi etkin dinleyerek ve güçlü sorular sorarak yaşadığınız duygularla ilgili farkındalığa ulaşmanızı sağlamak olduğu ifadelerine yer veren Kurucu Ortak-Medikal Koç Filiz Arkan sözlerine şöyle devam etti;

"Sağlık; fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal sağlıktan oluşmaktadır. Bu katmanlar varlığımızın katmanlarıdır ve sürekli birbirleriyle etkileşim halindedirler. Fizik bedende oluşan bir rahatsızlıkta duygusal ve zihinsel farklılıklar yaşabilirsiniz. Örneğin uyku düzensizliği, konsantrasyon eksikliği ve enerji de düşüş gibi.. Bu durumlarla baş edebilmek için enerjimizi yükselten nefes, meditasyon ve yoga gibi kişiye özel programlanmış tekniklerden yararlanabilir ve bu süreci yeni bakış açıları yaratarak ve iç kaynaklarınızı ortaya çıkararak başarıyla yönetebilirsiniz.
Yaşadığınız duygusal ve ruhsal değişimleri, hastalıkla baş etmede sizin yararınıza çevirmek ve kaliteli bir yaşama doğru yola çıkmanızı sağlamaktır."

Kurucu Ortak-Eğitmen Meltem Arıcan kimdir?
1969 yılında Adapazarı’nda doğdu. 2000’li yılların başından itibaren ilgilenmeye başladığı kişisel gelişim çalışmaları kapsamında tanıştığı International Art of Living Foundation / Uluslar arası Yaşama Sanatı Vakfı’nın yoga bilgisi, nefes teknikleri ve meditasyonu içeren programlarından etkilenerek Hindistan, Almanya, Belçika, Bulgaristan, Portekiz ve Ukrayna’da eğitimlere katıldı. “Yaşama Sanatı (Art of Living) Yetişkinler, Gençler ve Çocuklara Yönelik Kişisel Gelişim, Stres Yönetimi ve Potansiyelini Açığa Çıkarma” konuları üzerine yetişkinler için “Nefes Alma Sanatı”, gençler için “YES”, çocuklar için “Art Excel” eğitmenliği, 200 saatlik yoga alliance sertifikalarını aldı. Ayrıca, hapishanelerde mahkumlara yönelik stres yönetimi programı olan Prison SMART eğitmenidir.
Kişisel gelişim çalışmalarıyla eş zamanlı olarak mütercim tercüman olarak çalışmalarını sürdürmektedir. 

Kurucu Ortak-Medikal Koç Filiz Arkan kimdir?
1971 yılında İzmit’te doğdu. 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezunudur. Farmakoloji Yüksek Lisansı yapmıştır. Art Of Living / Yaşama Sanatı Vakfı “Mutluluk Programı” eğitmenidir. Aynı zamanda Medikal Koçluk yapmaktadır.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT



22 Kasım 2018

TÜRKAN / Ayşe Kulin

Türk, Kürt, Süryani demeden, kırsalın evlere hapsedilmiş kızlarına kapıları araladı, ışık tuttu yollarına, cüzzam hastalığıyla mücadele etti. O yüreği insan  sevgisiyle dolu bir hekimdi. Hayatı boyunca tek isteği, iyi, dürüst bir insan olmaktı...

20 Kasım 2018

Kadına şiddet tiyatro oyunu ile anlatıldı...

Cumhuriyet Halk Partisi Konak İlçe’de gerçekleşen şiddet konusunun işlendiği tek perdelik tiyatro oyunu ilgi ile izlendi.

CHP Konak İlçe Kadın Kolları tarafından, 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” çalışmaları kapsamında düzenlenen tiyatro oyunu ile kadına şiddete bakış açısı anlatıldı. Kadınların yaşadığı sorunlar ve ülkemizde kadın olmanın zorluklarının anlatıldığı oyun Saime Bircan SAK tarafından sahnelendi.
Cumhuriyet Halk Partisi Konak İlçe Kadın Kolları Başkanı Nurten SERHADBEYİ yaptığı konuşmada, “Bugün kadına şiddeti sanatsal anlamda bir etkinlikle anlatmak istedik. Sanatın dili sivridir. Kime yapılırsa yapılsın şiddetin her türüne karşıyız. Sadece belli günlerde değil, her gün şiddete hayır. Orhan ASENA’nın yazdığı “Ana” adlı oyunu sahneleyen Saime Bircan SAK’a çok teşekkür ediyorum.” dedi.

CHP Konak İlçede sergilenen oyun sonrası bir konuşma yapan Saime Bircan SAK:

"Çok güzel bir katılım oldu. Cumhuriyet Halk Partisi Konak İlçe Kadın Kolları davetlisi olarak oyunu sergiledim.  Etkinlikte emeği geçen herkese teşekkür ederim. Yarım saatlik kısa bir oyun olan “Ana” adlı oyununu yıllar önce TÖBDER’de oynamıştım. O dönem Genco ERKAL İzmir’e gelmişti. Oyun sonrası kulise Genco ERKAL’ı görmeye gittim. Tek kişilik bir oyun hazırlıyorum, beni izler misiniz, dedim.  Olur, dedi. Beni oyunun sonuna kadar izledi. Sonra bana önerilerde bulundu. Büyük sanatçı kolay olunmuyor. Benim için çok önemli olan sanatçıyı ömrümce hep saygıyla andım ve anmaya devam edeceğim.
Bugün sahnelediğim Orhan Asena’nın “Ana” adlı oyunu, çocuğunu çok zor koşullarda dünyaya getirip, büyüten annenin kendi hayatıyla yüzleşmesini anlatıyor. Zengin bir ailenin kızıyla evlenmeye karar veren oğlu, evleneceği kızın ailesine annesinin öldüğünü söylemiştir. Bu durum anne için çok üzücü olmuştur. Toplumda kadına bakışın anlatıldığı benim çok severek oynadığım bir oyundur."

Oyunun ardından Cumhuriyet Halk Partisi Konak İlçe Kadın Kolları Başkanı Nurten Serhadbeyi, ilgi ile izlenen oyunu için Saime Bircan SAK’a bir buket çiçek verdi.


Saime Bircan SAK kimdir?
Afyon doğumlu. İlk ve orta öğrenimini İzmir’de yaptı. İstanbul Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümünden mezun oldu. İzmir Özel Saint Joseph Fransız Lisesi Müdürlüğü’nden emekli oldu. Fransa’nın Angers Üniversitesi’nde “Yönetim Bilimi” konusunda tez verdi. İki radyo oyunu yayınlandı, dört şiir ödülü var.

İzmir İzmir, İzmir Tarih ve Toplum, Ünlem, Kum, Deliler Teknesi, Batı Söz, Berfin Bahar, Cumhuriyet Kitap gibi dergilerde öykü, şiir, deneme ve kitap tanıtımı yazıları yayımlandı.
2003 de Starsbourg’da 2004 de İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde kendi şiirlerinden oluşan Türkçe-Fransızca bir sergi açtı.

Françoise Urban- Menninger’in ve André Velter’in şiirlerini Türkçe’ye çevirdi. Egeli Kadın Yazarların ortak kitaplarında öykü ve şiir yer almaktadır.

2007'de Françoise Giroud’nun “Lou Özgür Bir Kadının Öyküsü” adlı Türkçe çevirisi İmge Kitabevi’nden yayımlandı. 2014 yılında 2. Baskısını yaptı. 2011 de “Beyaz Üşüme” adlı romanı Şenocak Yayınları tarafından yayımlandı.

Sus Çığlığı adlı Cumartesi annelerinden yola çıkarak gözaltında kayıpları konu aldığı romanı 2015 de Asur Yayınlarından yayımlandı. EKYAZ Platformu, Dil Derneği üyesidir.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

19 Kasım 2018

TANRILAR OKULU / Stefano D'anna

Stefano D'anna:
"Dış dünyamın kalitesinin daha iyi ya da daha kötü olmasının benim temel sorumluluğum olduğunu, hayatımdaki tersliklerin ve bazen trajik olayların Oluş seviyeme bağlı olduğunu, ve bunların yalnızca, korkularımın, yıkıcı düşüncelerimin ve olumsuzca kurduğum hayallerimin maddeleşmiş halinden başka bir şey olmadığını fark ettiğim andan itibaren, şikayet etmekten, başkalarını suçlamaktan, pişmanlık duymaktan ya da kendime acımaktan vazgeçtim."

17 Kasım 2018

Ayten KÖSE: Sanatım, içimden gelen seslerin renksel boyutu!

İzmir Modern olarak Ressam-Karikatürist Ayten KÖSE ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Resme nasıl başladığını, karikatür çalışmalarını, hayvan sevgisine dair pek çok soru sorduk.

Resimlerinde renklerin canlılığı dikkat çeken Ressam-Karikatürist Ayten KÖSE, “Renklerle güreşe tutuşuyorum, renk hırçınlığını seviyorum. Mavi, mor, pembe, kırmızı renk olmazsa olmazım.” diyor… 
Ayten Köse kimdir, bize kendinizden bahseder misiniz?
Mardin doğumluyum. 1976 yılında İzmir Buca Eğitim Enstitüsü’nü bitirdim. 1987’de İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Resim Ana Sanat Dalında desen sınavını ikincilikle kazanarak, lisans tamamlama programına katıldım. 20 yıl M.E.B. orta öğretim kurumlarında sanat eğitimciliği yaptım.



İzmir Ankara Üniversitesi TÖMER’de İngilizce dersleri aldım, resim dersleri verdim. Duvar resimleri yapıyorum. Uçurtma çocuk, İzmir Güzel Sanatlar Merkezi gibi özel eğitim kurumlarında sanat eğitimciliğini sürdürdüm. 2002 yılında “Ayten Köse-Şiirli Resimler” adlı albümüm yayımlandı. Bir dönem Batı Radyo’da “Görselden Sözele” adlı programı sundum. GESAM, İ.S.B.D. ve Karikatürcüler Derneği üyesiyim.

RENKLERLE GEÇ TANIŞTIM
Resme ilginiz ne zaman başladı?
Çocukluk yıllarımda yaz tatillerinde babamın köyü olan Maraş’ın Afşin ilçesi şimdiki adı Hüyüklü mahallesi olan eski adı Tilavşin köyüne giderdik. Annem Mardinlidir. Babam köy enstitüsünü bitirince Mardin’e tayin oluyor. Annemle tanışıp evleniyor. Ben karma bir kültürden geliyorum. Ben üç yaşına gelince tekrar babamın memleketi Maraş’a dönüyorlar. Yaz tatillerimden birinde “Tilavşin Köyü”ünde evlerden birine soba deliğini örtmek için bir kağıt parçası yapıştırmışlardı. Çini mürekkep ile yapılmış siyah manda resmini görmüştüm. O resim beni çok etkilemişti. Ben de resim yapmalıyım, dedim. Bizim ilkokul dönemimizde defterlerimizin kenarlarına süsler yapardık. Defterlerimi süslemeyi çok severdim. Ben ilkokul dönemimde iki renk bilirdim. Kırmızı ve mavi kalemlerimiz dışında renkler yoktu. Renklerle tanışmam geç oldu. Sanatsal çalışmalarımda çok renkli çalışmalarımın bu yüzden olabileceğini düşünüyorum.

Renklerle geç tanıştım dediniz, kaç yaşında renklerle tanıştınız?
Öğretmen okulunda nihayet bir resim öğretmenim olmuştu. İlk öğretmenim sınıfta ödev verir, karışmazdı. Okulda arkadaşlarım resimlerini bana yaptırıyorlardı. Hayır demeyi bilmediğim için çok eziliyordum. Kendi derslerime zaman ayıramıyordum. Bir süre sonra başka bir resim öğretmeni geldi. Ve sınıfta herkese resim yaptırdı. Çok ilgili bir öğretmendi. Turan Bayer öğretmenim benim için çok önemliydi. Diğer sene öğretmenim değişti. Ben yine resimlerimi Turan öğretmenime göstermeye gittiğimde, kızım ben artık senin öğretmenim değilim. Sınıfındaki öğretmenine resimlerini göstermelisin dedi. Benim öğrencilik dönemim üzerimde çok derim izler bıraktığı için bende resim öğretmenliği dönemimde çok dikkatli davrandım. Çocuklarıma benzer tramvaları yaşatmamak için çok dikkatli davrandım. Öğretmen okulunda renklerle tanışmıştım ve yaşamın tek düze ritminden ayrılıp farklı bir alanda kulaç atmaya başlamıştım.
Çalışmalarınızda vermek istediğiniz mesaj nedir?
Resimlerimde ben, siz, biz, onlar var. Devinim, dinamizm, içsellik, dışa vurum, bir arada… Öncesi, kurgusu olmayan, kendiliğin egemen olduğu çalışmalarım bunlar. Yüzey karşısında iken, her ne kadar dışarı ile iletişimim sürüyor olsa da aslında bir iç yolculuk başlar benim için. Bu gelgitler içinde renklendirdiğim yüzeyde kullandığım semboller, özellikle seçtiğim değil, resmin kendi mantığıyla oluşan biçimlerdir. İçimden gelen seslerin renksel ve çizgisel boyutudur.
Çalışma biçimim çok kişiye ters gelebilir… Kendime dönüp, birikimlerimi yüzeye döküp, sonrada “Ben bunlara nereden takıldım diye?” sorgularım kendimi… Sorgu sürecim, takıntılarımın kaynağını yakalayıncaya ya da yeni bir takıntının peşine düşünceye kadar resimlerimde boyut kazanır.

Sorgu sürecim, takıntılarımın kaynağını yakalayıncaya ya da yeni bir takıntının peşine düşünceye kadar resimlerimde boyut kazanır.

Edilgin ve direngen yapım, çevremdeki insanların psikolojisini yakından izlememe olanak tanır. İnsanlar çevresiyle vardır. Etkilenimleri, birliktelik ve yalnızlıkları iç içe yaşanan olgulardır.
Bitiminde izleyip de kendimi sorguladığım çalışmalarım öykü anlatmazlar. İzlenime sunulduklarında, gören her göz ve algılayan beyinler karşısında farklı anlam ve yorum üstlenirler. Bu nedenle resimlerimde ne anlattığımı sorgulamak yerine size ne verdiğimi irdelemeniz, daha sağlıklı bir izlenim sunacaktır.
“Birey olma çabalarımız sürüp giderken, birlikte olma isteği de yoğun biçimde bizi toplum içinde olmaya zorlar. İşte burada kişiler davranış biçimleriyle diğerlerinden farklı yollara saparlar, çünkü hedefler değişiktir, tercihler de… Gerçekte hedefleri büyük olanlar ve buna ulaşabilenler SİMURG’tur. Ya hedef şaşıranlar? İşte resimlerindeki “İLETİŞİM-SİZ” konusunun kaynağı bunlardır.
Açmazlarımız ve çözümlü, çözümsüz hallerimiz… Yalnızlığımız, birlikteliğimiz.. Ben, o, biz, siz, onlar… Birbirini tamamlayan ikili resimlerimde de resimler yer değiştiğinde, iletişim içindeki ya da iletişimi kopuk olan bireyleri izlersiniz sergiyi gezerken..

Zaman zaman kendinize dönüp kapandığınız olmadı mı hiç? Ya yalnızlık duygusuna kapılıp çevrenize bakındığınız?

Resimlerime bakarken, siz de biraz bensiniz!

Tercih ettiğiniz bir renk tonu var mı?

Renkleri çok seviyorum. Karşıt renkleri çatıştırmak bana keyif veriyor. Renklerle güreşe tutuşuyorum, renk hırçınlığını seviyorum. Mavi, mor, pembe, kırmızı renk olmazsa olmazım. Eserimin bir yerlerinde kırmızı rengin mutlaka patlaması gerekiyor. Bana canlılık ve yaşam enerjisi veren renktir. Ölü renkleri kullanmıyorum. Siyah ve kahverengiyi  kullanmıyorum. 

Karikatür çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Eğitim sürecimde öğretmenlerim bana çok ifadeci resimler yaptığımı söylüyorlardı. İfadeci resimlerin eleştiri aldığını söyleyerek, onlar da beni eleştiriyorlardı. Karikatür benim hep içimde olan bir ilgi alanımdı. 100’den fazla yerli ve yabancı albümlerde karikatürlerim yayımlandı. Karikatür çalışmalarım düşünsel boyutta çok fazla zamanımı alıyor, zihinsel yorgunluğu daha çok oluyor.

Günde kaç saat çalışıyorsunuz?

Çalışmayı çok seviyorum. Ben yüzey karşısına geçtiğim zaman bir sağaltım yaşıyorum, oraya dökülüyorum. Karikatür çalışmalarım farklı oluyor. Konuları irdelediğim için yorum katıyorum. Fakat resim yaparken doğaçlama olduğu için zaman veremiyorum. Bazı resimlerimin tamamlanması çok uzun sürüyor. İki saatlik çalışmalarım oluyor. Çok doygun bir dönemdeysem çok hızlı üretebiliyorum.

Kendinizi 3 kelime ile nasıl anlatırsınız?

Kedi, renk, sağlık..
Sağlığıma çok özen gösteriyorum. Geçmişte yaşadığım kendi sağlık sorunlarımdan dolayı yemeklerime çok dikkat ediyorum. Öğrendiğim her şeyi çevremdeki insanlarla paylaşıyorum.

Sokak hayvanlarıyla ilgili olduğunuzu biliyorum. Hayvanlarla ilgilenmeye ne zaman başladınız?

Ben kedilerle büyüdüm. Bahçemizde kedilerimizi beslerdik. Biz ne yersek onlarda aynı yemeklerden yerdi. O dönem kedi maması yoktu ki. Günümüz de ev’de hayvan bakımı kolay. Aşıları yapılıyor, mamalar hazır. Veterinerler yakınımızda. Sokak hayvanlarının sevgiye çok ihtiyacı var. Siz mama vermeye başladığınızda hemen size sürtünmeye başlıyor. Önce beni sev diyor. Ondan sonra mama yemeye başlıyorlar. Köpeklerin bakışları beni çok etkiliyor, insanın içine dokunan bakışları var. Sosyal medyada sürekli dolaşan bir fotoğraf var, kuru ekmek parçasını kucaklamış bakan bir köpek fotoğrafı var. O fotoğrafa her bakışımda çok etkileniyorum. Tüm hayvanları seviyorum. Hayvan dostları, benim dostlarımdır. Hayvan sevmeyenleri, ben de sevmiyorum.

Sizce insanlar hayvanlara yardım etmek için neler yapmalı?

Onları doğal ortamlarına kolaylık sağlamalıyız. Beslenmeleri önemli bir sorun. Sokak hayvan gönüllüleri etraftan çok tepki görüyor. Benim bulunduğum sitede de bazı sorunlar yaşıyoruz. Kedi evlerini bozup atıyorlar. Bazı esnaflar onları burada beslememize tepki veriyor. Bu hayvanlar nereye sığınacak. Onların da barınacak bir yere ihtiyacı var. Yetkili yerlere şikayet ediyorlar. Hayvan sevmeyenin şikayeti dikkate alınıyor. Hayvan sevenlerin şikayetleri göz ardı ediliyor. Bu çok üzücü bir gerçek.

Son olarak eklemek istedikleriniz?

Sanatsal üreti bizleri kendimizle, çevremizle barıştırarak yaşamda denge sağlama işlevini yerine getiriyor. Birikim ve üretimler paylaşmak içindir. Ürettikçe zaman içinde derinlik ve güzellik de artar.

Resimlerim de bir nüans farkı, yorum ve anlatım kendiliğinden giriyor. Doğal olarak tanık olduğum yaşantılara kayıtsız olamıyorum. Resimlerimde, eninde sonunda tanık olduklarımla yüzleşmek zorunda kalıyorum. O ifadeler girmezse resim benim için bitmemiş oluyor. Yaptığım karikatürler de bir resim uzantısı. Resim de serbest bir alanda olduğum için istediğim gibi gezip at oynatıyorum.

Sanatçı çalışmalarını İzmir’de kendi atölyesinde sürdürmektedir.

Çalışmalarını İzmir’de kendi atölyesinde sürdüren ve 60’nin üzerinde kişisel sanat etkinliğinde bulunan Ayten Köse, sanat organizasyonları da yaptı.

Bugüne kadar birçok karma sanat etkinliğine katıldı. Sanatçının çok sayıda eseri yurt içi ve yurt dışı özel koleksiyonlarda  yer aldı. Yerli ve yabancı albümlerde karikatürleri yayımlanmış, festivallerde de yer almıştır.



İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT