Uzman
Sosyolog-Terapist Kürşat Şahin YILDIRIMER “Aşık olmak ya da olmamak… İşte Tüm
mesele bu” yazısını bizlerle paylaştı.

Aşk ya da aşık olma, her zaman daha sakin ve insanı olarak daha dengeli bir
yaşantı olan sevmeden farklıdır.
Çizer James Thurber’in bir karikatürü, gerçekleri görme aşamasını özetler.
Orta yaşlı bir koca ile eşi şu sözlerle birbirlerine sorarlar: “İyi de kim
aldı bu ilişkinin büyüsünü?”
Doğrudur, aşk yansıtması sona erdiğinde gerçekliğin öteki yanı-ve insan
iletişiminde son derece karanlık olasılıklar-galebe çalar. Bunu anlatabilirsek,
insan sevgisine ulaşırız: Bu, tanrısal sevgiden daha az heyecan verici ama daha
istikrarlıdır.
Peki aşk nedir nasıl gelişir!
Bir insanın
başka bir insana obsesyonu, ona takılması, ona ilgi duyması, onu düşünmesi,
esnasına AŞK denilebilir..
Genel
olarak; Bir insanın tekil olarak yaşaması korkutucu bir şey, sürü olarak
yaşamak hem güvenli hemde birbirimize bakım verdiğimiz için hayatımızı
kolaylaştırıcı. Bir de işin içinde üreme duygusu var. O libidinal enerji üreme
duygusuyla beraber yaşamı birleştirdiğinizde bir sürü seçim
yapacağınıza...Düşünsenize bir çok seçim
yapma şansınız olsa kafanız karışabilir.
İnsanoğlunun
çocukluğu uzun, gebeliğide uzun. Dokuz ay bir gebelik var; bir yatırım
yapıyorsunuz bir çocuk doğuyor ona bakılması gerekiyor. Onun için iki insan
birbirine karar veriyor ve birbirine “obsesyon” dediğimiz obsesif olarak bağlanıyor.
Bu hem bir yatırımın hem bir çocuğun doğmasına sebep oluyor, hem de o çocuğun
bakımına.
Aşk, iki
insanın birbirine obsesyonu, Türkçe anlamıyla takıntısı, daha Türkçesi
vesvese...
Peki o esnada beynimiz ne durumda!
Aşkta bir çok hormon var ve beyindeki “nörotransimitter” dediğimiz yapılar var.
Şöyle söyleyebiliriz, esasında anlık duygularımız daha çok
nörotransimitterlerle oluyor.
Nörotrasimitter Nedir?
İki tane
sinir hücresini birbirine bağlayan kimyasallardır. Bunların adları; dopamin,
serotonin, glutamat ve asetil kolin gibidir. Anlık duygular böyle olur. Bir işi
sürekli yaparsanız, sürekli gülmekle uğraşırsanız beyniniz gülme devrelerini
daha da ön plana çıkartır. Protein devrelerini daha da ön plana çıkartır.
Protein sentezi başlar. Aşk da böyledir. İlk fazları daha çok böyle
nörotransimitter kimyasal bazda aşkın tanımı bir heyecan bir mutluluk deniliyor
buna.
Yaratıcılığın
artması kendini iyi hissetme..ama bir süre sonra da bu obsesyona dönüşen
devreler oluşuyor.
Peki Bu Nasıl Oluşuyor?
Biz karşı
cins olarak birbirimizi gördüğümüzde korkuyoruz. Korku hayatta kalmamızın temel
sebebidir. İnsanlar ilk tanışma esnasında herkes birbirine bir gard alır “bu kim?” birbirimize “merhaba” dendiği zaman bu gardı alıyoruz.
Bunu yapan amigdaladır. Amigdala beyindeki korku merkezidir ve hatta amigdalayı
çıkartırsanız korku fonksiyonu kalmaz. Yıllar önce Klüver Bucy (kluver buse)
amigdalayı maymunlardan çıkartmıştır. Korkunun kalmadığı görülmüştür yapılan
çalışmasında.
Korku yalnız
şunu indüklüyor, korku tanışmayı cezbeden bir şey. Korkmak bir stres, cansıkıcı
bir şeydir. Limbik sistem yani o ilkel sistem stresi hiç sevmiyor. O hep böyle
güzel şeyleri, rahatlığı, huzuru sever. Onun için stres olduğunuzda şunu
yapıyoruz; “tanış ve bu stresi bitir”
onun için tanıştığımız anda hemen şu oluyor. Amigdala dediğimiz o korku merkezi
baskılanıyor. Eğer karşıdan bir tehdit görmediysek.
Peki Tehdit Görmemizin Unsurları
Neler?
Karşıdaki
bizi güldürüyorsa, sıcak bir insansa, bizimle tokalaşmış ise, kibar ise hemen şu
yargıya varıyoruz: “bu zararlı değil”. O
zaman biz bu stresi azaltalım diyoruz ve elimizi sıktığımız anda hemen
oksitosin ile serotonin devreye giriyor ve amigdala dediğimiz korku merkezi
hemen görevini azaltıyor biz tanışmış oluyoruz.
Esasında bir
tanışma ve aşk korkuyla başlıyor. Aşk uzun dönemde de devam ettiği zaman korku
devam ediyor.
Yapılan
çalışmalarda şu görülmüş: korku devam ederse aşk devam ediyor hatta beyinde
korku hormonları vardır. Norgrod faktörü ...kortizoller gibi onlar bitince aşk da bitiyor. Aşk da
şöyle birşey var. Elimden giderse yani o zevk elimden giderse ...Bir yandan
güvenme , bağlanma duygusu var. Bir yandan ya giderse kaybetme buna “yinyang
“yani bir yandan oksitosinin verdiği güven ve bağlanma hissi..bir yandan ya giderse...hatta aşklara baktığımız zaman
çok uzun dönem güvensizliğin aşkı
bitirdiği gibi çok güven de aşkı bitiriyor.
Aşkı ne bitiriyor?
İlk
tanışıldığında aşk korkuyla başlıyor ancak ilk izlenim iki insan arasında nötr
ise tekrar tekrar görüşmek, tekrar tekrar maruz kalmak nötrü pozitefe
çeviriyor. İlk izlenim olumsuz ise nefrete doğru gidiyor.
Şimdi karşı
cinsle ilişkilerde özellikle aşk olayında gerçekten bir ihtiras varsa,
ihtirasın mekanizması olacak. Zaman içinde bu ihtiras ya da şehvet duygusu
pozitif duyguyla diğer hormonal merkezleri aktive ediyor. Zaman içerisinde
bunun bitip bitmemesi evrilmesine bağlı.
Biz Buna
Psikolojide Şöyle Diyoruz...
İlk başta
tamamen ihtiras temelli ya da şehvet temelli aşk, daha sonra yakınlık, dostluk,
karşılıklı bağlanma temeline evrilirse bitmiyor. Aslında biraz biçim
değiştiriyor.
Romantik aşk
bir süre sonra arkadaşça aşka, arkadaşlığa dönüşüyor. Hani o çalkantılı dönem
bitiyor biraz daha nörotransimitterlerin o kimyasalların o çılgın denizi
bitiyor daha durağanlaşıyor.
Yüzünüzden
Gülücük, Kalbinizden Sevgi Eksik Olmasın!
Sevgiyle
Kalın...
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder