1975 yılında İzmir’de doğan sanatçı, sanatsal
birikimlerini sanat tarihi kuramcısı arkeolog ve estetik bilimler uzmanı olan
babasından aldı. E.Ü. Klasik ve Modern Yaylı Sazlar Yapım bölümünde eğitim
gördü. Kendi adında yaratmış olduğu “TONGRAPY”
adlı yeni biçim ve teknik içeren sanatsal çalışmalarıyla dikkat çeken Ressam ve
Müzisyen Tonguç Gökalp ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Bize
biraz kendinizden bahseder misiniz?
Doğduğum ve büyüdüğüm, sanat hayatıma ilk kez adım
attığım şehir İzmir Sanatsal Birikim ve Edinimleri’mi
sanat tarihi kuramcısı arkeolog ve estetik bilimler uzmanı ve ressam olan babam
Mustafa GÖKALP’ten aldım. On yaşımda karma sergiye davet edildim. Sanat hayatım
boyunca bu aşamaya gelirken birçok teknik üzerine çalışma fırsatı buldum, birçok
akıma ve tekniğe dair çalışmalar geliştirdim, eserler ürettim. Uzun çalışmalar
ve uğraşlar neticesinde kendi adımı verdiğim TONGRAPY tekniğinin ve stilimin
yaratıcısı oldum. İzmir, sanatımın karmaşık yapısına ışık tutmuştur.
Çocukluğumda, Kadifekale, Bayraklı, Ballıkuyu gibi semtlere uzaktan bakınca
renk dokularını keşfettim. Özellikle ışık vurduğu saatlerde izlemekten keyif
alırdım. Çok meraklı bir çocuktum. İç içe girmiş olan farklı insan yapıları,
davranış biçimleri ilgimi çekerdi.
Resim, müzik ve diğer sanat disiplerine olan merakım 1999
senesinde Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Çalgı yapımı
(yaylı sazlar) bölümüne girmem ile başladı. Hem plastik el becerilerini
geleneksel ve modern çalgı yapımı ile geliştirmek, hem de resim sanatına olan
ilgi ve araştırmalarımı farklı bir yöne çekmeme neden oldu.
Ayrıca ses araştırmacısıyım. Resimlerimdeki görselliği,
yine stilime uygun olacak şekilde deneysel sesler, alan sesleri, hazır
malzemelerden çıkan sesler ve müzik enstrümanlarıyla kompoze ediyorum. Çocukluk
dönemimde endüstriyel materyallerin seslerinden çok etkilendim. En ufak
duyduğum sesler dikkatimi çekiyordu. Görsel ve işitsel anlamda çok fazla algı
seviyesine sahip olduğumu çok erken yaşlarda fark ettim. Çok tehlikeli
olabilecek işler yapıyordum. Çocuktum, inşaatlar ve hafriyat olan yerlerde
geziyor, ses kayıtları yapıyordum, sesleri dinliyordum. Babamın Zenit marka
fotoğraf makinesi vardı. O dönem dijital çekim yok. Zenit fotoğraf makinesiyle
fotoğraf çekerdim. Görsel sanat üzerine deneyimlerimi de çok erken yaşlarda
edindim.
Tarzınız
alışılmışın dışında, siz tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Tarzımın ismi TONGRAPY,
resimlerimde algıda çok boyutluluk kavramını kaotik (karmaşık) biçimleme, micro
dokusal kaligrafik çizgi tekniğini, renklendirmede kübizm, optik art gibi
akımların renk anlayışlarından faydalanıyorum. Çizgilerde kırılma, karşıt alan,
ters açı, ters perspektif, ön proto, Türk ilkel sanatları, soyut biçimleme TONGRAPY tekniğinin ve sanatının
temelini ve hatlarını oluşturmaktadır.
Avangarde sanatlar, artnoveu, fluxus, dada, sufi
tasavvufu, geleneksel Türk el sanatları, beşeri ilimlere ve akımlara olan
ilgim, bu akımların; dinamik, felsefe ve teknik biçimlerinden faydalanmama,
ortak manada stilime nasıl bir yön vermem gerektiğiyle ilgili kılavuzumdur.
Estetik sadece güzelden oluşmuyor. Çirkin ve kötü
dediğimiz şeylerin içinde de milyonlarca estetik vardır. O da bir canlılık
içeriyor. O da bir yaratılış. Estetik değerleri bir bütün olarak görmek
gerekir. Resim sanatına farklı bir biçim ve teknik uyarlama çabamdaki en önemli
şey bilgi ve ilim tabanlarıdır. Görsel olarak bakıldığı zaman sizdeki enerji
resimlerle temasa geçme hayalini kişiye bırakıyorum.
“Hand
Made Tongrapy Style” Koleksiyon Sergisi’nde sergilenen eserleriniz hakkında
bilgi verir misiniz?
“Hand Made Tongrapy Style” benim koleksiyon sergim. Beş
sene içerisinde 40’a yakın eser ürettim. Eserlerimin 20 tanesi İngiltere,
Dubai, Norveç, Almanya, İspanya gibi ülkeler ve İstanbul’daki koleksiyonerler
tarafından satın alındı. Benim kendi koleksiyonum da 20 tane eserim var.
Koleksiyonumu “Alsancak Sanat Eğitim Merkezi”nde 26 Nisan’da sanatseverlerin
beğenisine sunduk. Ağırlıklı olarak TONGRAPY tekniğini kullandığım eserlerden
oluşuyor. Eserlerimi TONGRAPY tekniğini görmek isteyen sanatseverlerin beğenisine
sunmak için sergiledim.
Çalışmalarımda görülen çizgi stili ve dizaynı bir
benzerini bulmanız mümkün değil. Her tablomun ayrı hikâyeleri ve mesajları var.
Bilginin çok hızlı hareket ettiği bir çağdayız. İnsanın modernleşme hikâyesi,
yabancılaşmalar, mekanikleşmeler var. Yaşadığımız çağ endüstriyel bir çağ. Biz
endüstriyi hep dışarıdan bir unsur olarak tanıdık. Çünkü bizde sanayileşme ve
endüstri dönemi Atatürk döneminde gerçekleşmiştir. Sonraki yıllarda endüstri
anlamında her şey dışarıdan alındığı için yabancılaşmanın beraberinde getirdiği
köleliği de çalışmalarımda görebilirsiniz. Dokusal olarak elle çizilmiş bir
yüzeyi oluşturmak saatlerce sürebiliyor. Bazı dokuları tek tek çizmek
gerekiyor. Her parçacıkta her göze, her algıya göre farklı çalışmalar
görebilirsiniz.
Beğendiğiniz,
etkilendiğiniz sanatçılar var mı?
Paul Lee’den çok etkilendim. Zihin gücü, çizgiye verdiği
değer anlatımları beni çok etkiledi. Edebiyat alanında çok etkilendiğim ustalar
var. Yevgeni Zamyetin, Boris Vian beni etkilemiştir.
Çalışmalarınızla
vermek istediğiniz mesaj nedir?
Yapılaşmanın karmaşıklığını anlatmak istedim. Artık her
şey iç içe. Zihinsel olarak, görüntü kirliliği olarak hep bir karmaşa
içindeyiz. Her kes kendini ifade etme çabasında. Tüm etrafımda olan her şeyi bir
doku içerisinde nasıl ifade edebilirim düşüncesiyle bir doku geliştirdim.
Algıda çok boyut kavramını, kaotik metafor anlatım ifadelerini hedef aldım.
Çizgide kırılma ve karşıt alanlar, micro dokusal caligarphy soyut biçimleme
tekniklerini kullandım. 2012 yılında Ankara’da açtığım Galeri Polart’taki
“Kaotik Metaforlar” kişisel resim sergimde bu seriyi de sanatseverlerin
beğenisine sundum.
Hayat
felsefeniz nedir?
Mevlana “Bir mum, diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir
şey kaybetmez” der. Ben insanlara ve çevreme yararlı olmak, faydalı olmak için
bir mum alevi olduğumu düşünüyorum. Başka bir mum yakarak ışığım kaybolmaz.
Yaratılışın her türüne karşı sorumluluk duyarım. Bilimle ve sanatla ilerlemek
istiyorum.
Sorunuzu yaşam biçimi olarak cevaplamak gerekirse;
mütevazı yaşıyorum. Herkes gibiyim. Özden kopan şeyler beni etkiler.
Türkiye’de
sanata değer veriliyor mu?
Herkesin kendini ifade edebileceği bir alanın olması
güzel. Fakat bazı duygular derindir. Her duygu anlatılacak diye bir şey yoktur.
Türkiye’deki sanatı eleştirmek istemiyorum. Herkes neyin nerde, nasıl
yürüdüğünü, nasıl oluştuğunu, kendi kitlesine kendi değeri kadar algılıyor,
yaşıyor. Bizim insanımız değerli, değerlerini hiçe sayacak sanatsal dinamiğin
içinde olmayı kendime uygun bulmuyorum.
Geleceğe
yönelik beklentileriniz?
Beklenti ile yaşamıyorum. Bu yüzden geleceğe yönelik bir
beklentim yok. Geleceğe ışık tutmak, yeni bir şeyler sunmak istiyorum.
“Tabula Rasa” yaklaşımı insan zihninin doğduğu anda boş
bir levha olduğunu söyler. Üzerine siz ne yazarsanız şekillenir.
Son
olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
26 Mayıs 2018 tarihine kadar sanatseverlere açık olacak
koleksiyon sergim Alsancak Kültür Sanat merkezi’nde ziyaret edilebilir.
Alsancak Kültür Sanat merkezi’nde ayrıca teknik bilgilerimi paylaşacağım kurs
programlarımız var. İlgi duyan herkesi bekliyorum.
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder