Nurten ÖĞÜT |
Asıl adı Tahir olan Fakir BAYKURT köyünde çocuklar için
bir kütüphane istiyordu. Doğum yeri Burdur “Akçaköy”deki civar köylerden
yüzlerce çocuğun yararlandığı “Elif Nine
Kütüphanesi” ünlü edebiyatçı Fakir BAYKURT tarafından Kültür Bakanlığına
bağışlanmış. İki katlı, geniş bahçeli kütüphaneyi gezdikten sonra köy
meydanındaki kahvehanede Akçaköy mahalle muhtarı Ali Demirtaş’tan bilgi aldım.
“Fakir BAYKURT Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı
Akçaköy’de dünyaya gelmiş. Annesinin bir dönem yaşadığı evi 1978 yılında inşa
ettirip ve kütüphane olması şartıyla Kültür Bakanlığına bağışladı. Daktilosu
hala kütüphanede sergilenen Fakir BAYKURT, dönem dönem gelir yazılarını bu evde
yazardı.
İlk yıllar öğretmenlerimiz öğrencilerini kütüphaneye
getirir etkinlikler yaparlardı. O dönem eğitim veren öğretmenlerimizi saygıyla
anıyorum. Hepsi çok iyi öğretmenlerdi. Onların yetiştirdikleri öğrenciler çok
başarılı oldular. Artık kütüphaneye ziyaretçi öğrenci getiren öğretmen kalmadı.
Yaz dönemi turistler ziyaret ediyor. Biz Akçaköy’lüler ölüm yıldönümünde anma
etkinliği düzenledik. Beş yıl kadar bu etkinlikleri düzenledik. Fakat köy için
maliyet çok yüksekti. Daha sonra “Fakir
BAYKURT Kültür ve Sanat Derneği” kuruldu. Burdur’da derneğimiz ölüm
yıldönümünde “Fakir BAYKURT’u Anma
Etkinlikleri” düzenlemeye başladı. Her yıl Ekim ayında anma etkinliklerimiz
düzenlenmeye devam ediyor. Bu yılda Akçaköy de düzenlenecek etkinliğimize tüm
halkımız davetlidir.”
Fakir
BAYKURT kimdir?
Öyküsünü kendi ağzından okuyalım; “Taşların, dikenlerin
arasından çıkıp gelmiş bir yazarım ben. Yüzyıllarca karanlıkta bırakılmış, bile
bile yoksullaştırılmış, boş verilmiş. Bakımsız bırakılmış, köylerin birinden.
Burdur’a bağlı Yeşilova İlçesinin Akçaköyü’nde 1929
yılında, arpalar biçilirken doğdum. Altı çocuklu, az topraklı bir köylü
ailesinin yukardan ikinci çocuğuyum. Anam babam okuma yazma bilmiyordu. Babam
Kara Veli Yemen’de, seferberlikte askerlik etmiş; yaralanmış, tutsak olmuş. Az
toprakla çiftçilik yeterli iş olmadığı için bunun yanı sıra köy bakkallığı, değirmencilik
yapmış. Akıllı olduğumu söylerdi babam; “Mutlaka okutacağım bunu!” der,
okşardı. Adım Tahir’di.
Köylülerim eskiden Aydın, İzmir yanlarına pamuk çapasına,
incir, zeytin ve kanal işçiliğine inerdi. Kimisi biraz para kazanır geri döner,
kimisi kalır, oralara yerleşirdi. 1938’de babam kağnıdan düşüp öldü.
İlkokulda öğrenciydim. Nazilli’nin Burhaniye Köyü’ne
yerleşen dayım beni yanına götürdü. “Okuturum, bakarım” diyordu. Bir eşek, bir
balta dayımla Buldan dağlarından kaçak kereste indirdik. Dağlarda yollarda
kavrulup gidiyordum. Zor bir yaşamdı bu. Üç yıl dayandım, üç yıl okuldan ayrı
kaldım.
Dayımı ikinci kez askere aldılar. 1941’di sanıyorum;
bende trene binip kaçarak köyümüzün yolunu tuttum. Okuldan ayrıldığım için
öğretmen anamı mahkemeye vermiş. Yalvar yakar olduk. Araya hatırlı komşular
koyduk. Zorbela yumuşadı. Ama dördüncü sınıfa alacakken üçe aldı.
Bir yandan köyün sığırını gütmeye, bir yandan yarım
bıraktığım ilkokulu bitirmeye çalışıyordum. Babam ölünce anam altı çocukla
kaldı. Anlatılmaz derecede kimsesiz ve yoksuluz. Anam Karaaliler’in Elif kol
kanat gerdi.
Köyün sığırını güdüp mal başına birer teneke topraklı
buğday alıyoruz. Bunları anamla, kardeşlerimle kır tarlalarımızdan
devşirdiğimiz tahıla ekleyip bahara çıkacağız. Giysi için para yok, yama yama
üstüne vuracağız. Doktor için, ilaç için para hiç yok, kendi kendimize iyi
olacağız.
Çalıştığım ve dolaştığım köylerde eli kalem tutan tek
insandım. İnsanları tanıdıkça, sorunlarını, sıkıntılarını öğrendikçe, ben
yazmazsam kim yazar diye düşünürdüm. Yüzyıllar öncesinde olduğu gibi yaşamları
toza karışıp gidecek. Buna vicdanım razı olmuyordu. Oturup öykü biçiminde
yazar, iyileştirmek için durmadan düzeltir, işlerdim.
Düzyazı türleri için öykü, benim yazarlığıma disiplin
getirdi. Onun bir oturuşta yazılmak, bir oturuşta okunmak gibi özelliği vardır.
Bir oturuşta yazarsın da, bir ele alışta okutamazsın.
Bir yazar olarak neyi anlattımsa, halkın çıkarlarına
uygun olarak anlatmaya dikkat ettim. Yurdun ve ulusun yararlarını hiçbir zaman
göz ardı etmedim. Halkın sorunlarının çözülmesine, onun daha iyi, güzel ve
ileri bir yaşama geçmesine kalemimle yardımcı olmak istedim.
Onun dilini kendi dilime süt yaptım. Küçüklüğümden beri
bu sütü içip beslendiğim için kitaplarımı hep bu dille yazdım. Benden ve
yazdıklarımdan yalnızca halk düşmanları hoşlanmadı. Kalemimi her zaman halktan
yana kullandığım için bu kimselerin hışmına uğradım. Karalandım, suçlandım.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Ama “Onuncu Köy”ler de var. Cezaevlerine düştüm, uzun uzun yargılandım;
hepsinin sonunda beraat ettim.
Burdur’a yolu düşenler Fakir BAYKURT’un köyü Akçaköyü
ziyaret etmeden dönmeyin. Köy meydanında köylüler tarafından ilgiyle
karşılanıyorsunuz. Dostluk çaylarınızı yudumlarken Fakir BAYKURT’tan, Elif Nine’den,
Yılanların Öcü filminin çekimlerinden ve oyuncularından söz ederken çok keyif
alacaksınız.
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder