Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1958 yılında Almanya, Frankfurt doğdum. Küçük bir köy
olan Dombach Ts.’de büyüdüm. Önce İşletme okudum. Daha sonra beş yıl süren
temel tıp eğitimini Frankfurt’ta Norbert Engler Heilpraktiker Okulunda
tamamladım. Çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Çok iyi eğitmenlerden Homeopati
eğitimi aldım. Temel tıp eğitimiyle birlikte Nöral terapi, Akupunktur,
Akupressür, Hidroterapi, Fitoterapi ve Homeopati dersleri aldım. Yıllar içinde
Autogenes Training, Masaj, Lenf Drenajı ve Meridyen Terapisini öğrendim.
Okuldan mezun olduktan sonra Sağlık Bakanlığı’nın açtığı Heilpraktiker sınavını
geçtikten sonra, Homeopati alanında çalışmaya karar verdim. Gudrun-Volker
Thielmann’ın Klasik Homeopati Okulunda dört yıl eğitim aldım. Almanya’da
yaklaşık iki yıl Homeopat olarak çalıştım. Daha sonra oğlumun babası ile
Türkiye’ye yerleşmeye karar verdik. İzmir Çandarlı’ya yerleştik. Türkiye’de
Homeopati’nin bilinmediğini gördüm. Çok araştırdım. İstanbul’da birkaç kişinin
ilgilendiğini öğrendiğimde çok şaşırdım. Derin bir felsefesi olan Homeopatiyi
Türkiye’de hayata geçirmeye karar verdim. 1996 yılından beri çalışmalarımız
devam ediyor. Türkiye’de Homeopatların sayısı arttıkça, umudum büyüyor.
Homeopati
nedir?
Homeopati yaklaşık 200 yıl kadar önce Dr. Friedrich
Samuel Hahnemann tarafından geliştirilerek dünyaya yayılmıştır. “Benzeri benzer ile tedavi”
Homeopatinin temel ilkesidir. “Çivi çiviyi söker” prensibine benzer. Homeopati
dünyada 200 yıldır uygulansa da Türkiye’de çok iyi bilinmiyor. Homeopat bir
bütün olarak düşünür. Zihinsel, bedensel ve ruhsal iyileşmede bir bütün olarak
uygulanır. Buna göre, sağlıklı insanda hastalık belirtileri oluşturabilen
herhangi bir maddenin çok düşük dozları, hasta bir bireyde bu belirtileri
ortadan kaldırıp iyileşmeyi sağlayabilir. Bu tedavideki amaç, hastaya zarar
vermeden, ılımlı ve güvenilir bir yolla hastalığı tümüyle ve kökten
iyileştirmektir. Hastaya verilen Homeopatik ilacın hastalık belirtilerine
benzer ve düşük dozda olması, tek bir ilaç kullanılması, tedavinin temel
kurallarıdır. Ayrıca, verdiği ilaç hakkında Homeopatın (Homeopati Uzmanı)
kapsamlı bir bilgiye sahip olması gerekir. Aynı hastalığa her birey değişik
tepki gösterir; Homeopati, “Hastalık
yoktur, hasta vardır.” yaklaşımıyla uygulanır, tedavi kişiye göre
düzenlenir. Yalnız insanlarda değil, çiçeklerde, hayvanlarda da uygulanabilir.
Homeopati’nin
Kurucusu Hahnemann’ın yaşamı hakkında bilgi verir misiniz?
Homeopati 19. Yüzyılın başlarında Alman Doktor Samuel
Hahnemann tarafından bulunmuştur. Dr. Friedrich Samuel Hahnemann 10 Nisan
1755’de Almanya’nın Meissen şehrinde dünyaya gelmiş. Babası ressam. Hahnemann,
eğitime Latince okulunda başlıyor. Ancak Avusturya ve Prusya arasında çıkan,
“Yedi Yıl Savaşları” nedeniyle okulu bırakmak ve çıraklık yapmak zorunda
kalıyor. 12 yaşında akranlarına Yunanca öğreten parlak zekâsı olan bir çocuk
olduğu fark edilince, ayrıcalıklı çocukların gidebileceği bir okula kabul ediliyor.
Okul kapısının girişinde, (aklını cesaretle kullan) yazısı yazmaktaydı. Bu
sözler onun yaşamında iz bırakmış olmalı ki, “Organon’un ilk sayfasında bu
cümleye yer verdi. Hahnemann, tıp öğrenimine Almanya’nın Leipzig şehrinde
başladı. O dönemde verilen tıp eğitimi, yalnızca teorik bilgileri içeriyordu.
Burada kısa bir süre okuduktan sonra, uygulamalı tıp eğitimi almak için
Viyana’ya gitti. Bu arada Dr. Anton Von Stoerck’ten Deneysel Farmakoloji
eğitimi aldı. Yedi dil biliyordu. 1779 yılında doktorasını tamamladı. Ancak, o
dönemin tıbbi tedavilerinin yol açtığı sorunlar onu derinden etkiledi. Zamanın
uygunsuz koşullar gereği; tıp, tedavi için değil, adeta deneysel amaçlarla
kullanılmaktaydı. Örneğin hastalardan hacamat gibi sonu ölümle bitebilen
uygulamalar gelişigüzel yapılmakta, yeteri kadar test edilmemiş ilaçlar,
hastalar üzerinde sorumsuzca kullanılmaktaydı. Tüm bunlar Hahnemann’ı yeni
arayışlara yöneltti. Muayenehanesini kapattı, hekimliğe bir süre ara verdi. Bu
dönemde, geçimini tercümanlık ve yazarlıkla sağladı. Bir yandan da kimya ve
farmakoloji çalışmalarına devam etti. Günümüzde hayvanların üzerinde deney
yaparlar. Oysa Hahnemann kendi üzerinde bir kinin deneyi yaptı. Sıtmaya özgü
semptomların (üşüme, titreme, ateş, baş ağrısı, sırt ve bacak ağrıları gibi)
ortaya çıkışını ve belli bir süre sonra kendiliğinden kayboluşunu izledi. Bu
araştırmalar, “Homeopatik Materia Medica”nın temellerini oluşturdu. Hahneman,
Homeopati sistemini yaşamının son gününe kadar geliştirmeye devam etmiştir.
Homeopatlar
nasıl bir eğitimden geçiyor?
Temel tıp eğitimi dört-beş yıl sürüyor. 1800 saatlik bir
eğitim süremiz var. Bu eğitimden sonraki sınavda başarılı olmanız gerekiyor.
Mesleki gelişim kapsamında, zorunlu olarak her yıl otuz saat Homeopati ve sekiz
saat klinik tıp eğitimi almanız gerekiyor. Her zaman etik kurallara bağlı
kalmak sorumluluğunu hatırlayarak çalışmalıyız.
Organon
Homeopati Derneğinizden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Organon
Homeopati Derneği, Klasik Homeopatinin ülkemizde bilimsel
esaslar içerisinde yerleşmesini, ilerlemesini ve kitlelere ulaşmasını sağlamak
için 2011 yılında kuruldu. Organon Yunanca bir sözcük. “Araç, gereç, alet”
anlamına gelir. Hahneman, Organon der Heilkunst (Şifa Sanatının Kitabı) adıyla
yayınladığı bir felsefi kitaptır. Organon kitabı pek çok Homeopat tarafından
temel kaynak kitabı olarak kullanılır. Amaçlarımız, Homeopatik tedaviden halkın
yararlanmasını sağlamak, tedavi malzemelerini sağlamak. Kurs, seminer,
konferans, sempozyum, panel gibi eğitim çalışmalarını düzenlemek. Dünyanın
bilip uyguladığı bu yöntemi Türkiye’de hem öğretilmesi, hem de uygulanmasını
sağlamak. Homeopati uzmanlarını uluslar arası standartlarda eğitim almasını
sağlamak için “Organon Homeopati Derneği” İzmir Alsancak’ta çalışmalarını
sürdürüyor.
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder