Türkiye’de erozyonla mücadele, topraklarımızı ve doğal varlıklarımızı korumak deyince ilk
akla gelen isimlerinden biri olan, TEMA Vakfı İzmir İl Temsilcisi Sezgin TOSKA
ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
|
Sezgin TOSKA |
Bize
kendinizi tanıtır mısınız?
“İzmir
doğumluyum. Lisans ve lisansüstü eğitimlerimi Atatürk Üniversitesi’nde
tamamladıktan sonra tekrar İzmir’e döndüm. Şu anda İzmir Kâtip Çelebi
Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev
yapmaktayım. Mesleki alanım ve ilgi alanımın kesişmesi zamanımı geçirdiğim çoğu
anda doğa (çevre) ve edebiyat ile iç içe olmamı sağlıyor. Bunun dışında spor
yapmayı ve sporu takip etmeyi seviyorum.”
Tema Vakfı
ne zaman kurulmuştur. Hedefleri nelerdir?
TEMA
Vakfı’nın kuruluşu ve amacını belirtmek için “TEMA Vakfı” internet sitesinin
incelenmesin de fayda görüyorum. İstediğiniz bilgileri en iyi şekilde birinci
kaynaktan özetlemekte yarar var: “İki toprak sevdalısı, Toprak Dede Hayrettin
Karaca ve Yaprak Dede A.Nihat Gökyiğit, 1992 yılında TEMA Vakfı'nı birlikte
kurmuştur. TEMA Vakfı'nın kuruluş döneminde, doğa koruma konusu ülke gündeminde
bugünkü kadar öne çıkmamıştı. Kamuoyu doğadaki bozulmaların farkına yeni yeni
varmaya başlamıştı. Sosyal sorumluluk kavramı henüz gelişmemişti, iş adamları
hayırseverlik adı altında çalışmalar yürütüyordu. 1992 Haziran'ında
Brezilya'nın Rio de Janerio kentinde yapılan dünyanın ilk ‘Yeryüzü Zirvesi’
devletlerin insanın ekosistemler üzerinde yarattığı tahribatı kabul etmesi ve
buna karşı verilen mücadeleleri küreselleştirerek ön plana çıkarması açısından
önemli bir dönüm noktası oldu. Zirve, aynı zamanda sivil toplumun güçlü bir
aktör olarak sahneye çıkmasında önemli rol oynadı. Bugün 21. yaşını kutlayan
TEMA Vakfı, Rio Zirvesi'nden sadece birkaç ay sonra, 11 Eylül 1992 tarihinde
kuruldu.”
TEMA
Vakfı’nın hedefleri ise şu şekilde ifade edilmektedir:
“Öncelikle ulusumuza,
onun temsilcilerine, siyasal partilere ve hükümetlere, resmi ve özel
kuruluşlara, eğitim kurumlarına, basın yayın organlarına, toprak erozyonunun
nedenlerini, vahim sonuçlarını ve ülkemizin çöl olma tehlikesini anlatmaktır.
TEMA bu hedef doğrultusunda, siyasi güçleri, doğal varlıkların yok edilmesi ve
erozyon sorununa çare bulmadan iktidar olamayacaklarına inandırma çabasındadır.
Bu nedenle başta erozyon sorunu olmak üzere çevre sorunlarına karşı duyarlı,
bilinçli ve etkin bir kamuoyu oluşturmaya çalışılmaktadır.”
Neden Tema
Vakfı’nı tercih ettiniz?
Küçük
yaşlardan itibaren edindiğim doğa sevgisine çok yakın gelecekte özlem
duyabileceğimi hissetmek beni derinden endişelendirmişti. Bu arada boynuna
asılı bir fotoğraf makinesi ile dolaşan Hayrettin Karaca’nın dikkat çektiği
gerçekleri işitmem içimde hep var olduğunu düşündüğüm bir mücadeleyi ortaya
koymanın zamanının geldiğini anlamama yardımcı oldu. Uzaktan ilgiyle takip
ettiğim TEMA Vakfı çalışmalarına üniversite öğrencisiyken üye olabilme
fırsatına sahip oldum. TEMA Vakfı’nın ilkeli duruşu, bilimsel alt yapısı ve o
zaman önderliğini yapan liderleri ile çalışma ekibi ve gösterdikleri duruş
kararımda önemli rol oynadı. Ayrıca TEMA Vakfı’nın verdiği mücadele ile
gerçekleştirmek istedikleri içinde kendime yer bulabileceğimi hissettim. Dahası
bu çabalarında samimi olmaları, söylem ve eylem birliği arasındaki tutarlılık,
başka bir ajandalarının olmaması TEMA Vakfı’nı tercih etmemek gibi bir
seçenekle karşı karşıya kalmanıza zaten izin vermiyordu. Doğal varlıklar ile
aramda kurduğum bağ beni sanki farkında olmadan, kimi zamanda farkında olarak
bu yolda yürümem konusunda her zaman beni güdülemiştir. Toprak
deyince aklınıza gelen üç kelime nedir? Varlık,
yaşam ve anlam.
Toprağa ilk
ne zaman ve nasıl ilgi duydunuz?
Çok erken
yaşta diyebilirim. Ben kendimi bu konuda ayrıcalıklı hissediyorum. Çünkü
doğduğum ve büyüdüğüm evimizin biri ön biri arka olmak üzere iki küçük bahçesi
vardı. Babamın sabah erken ve gecenin geç saatlerinde bahçeyi sulaması
sırasında yanında olabilmem, toprakla kurduğum o derin bağın giderek artan bir
biçimde kuvvetlenmesini sağladı. Kimi zaman ona yardım etme fırsatını bulmamda
bu duygusal bağı daha da güçlendirdi. Toprağa ayrılan emek ile zamana ve
gösterilen saygıya yakından şahit olmam ilgimi kalıcı hale getirdi. Yaz
tatillerinde gittiğim teyzemin köyünde deneyimlediğim çiftçilik faaliyetlerinde
de benzer duygulara şahit olmam ve o son derece özgür ortamda gerçekleşen doğal
disiplini görmem de toprak ve beraberindeki doğal varlıklar ile ilgilenmemin
pekişmesini sağladı.
Tema Vakfı
olarak iklim değişikliği konusunda projeleriniz nelerdir?
İklim
değişikliği konusunda öne çıkan projeler uyum ve azaltma çalışmaları başlıkları
altında toplanabilir. Bunun yanı sıra sürdürülen farkındalık çalışmaları
tabandan gelen bir kamuoyu baskısıyla bazı değişikliklerin gerçekleşebilmesini
öngörmektedir. Fakat asıl gereken iklim değişikliği başta olmak üzere gezegene
verdiğimiz zararın esas nedenlerine inerek onları ortadan kaldırabilecek
çalışmaları yerel ölçekte olduğu kadar küresel ölçekte de gerçekleştirmek
olmalıdır. Gezegene verilen zararın küreselleştiği, herhangi bir çevre suçunun
ekolojik ilkeler doğrultusunda işlendiği alanla sınırlı kalmayıp gezegendeki
diğer herhangi bir yeri etkileyebilme potansiyeli, bu suçlarla mücadele
girişimlerinin de yerel uğraşlarla sınırlı kalmayıp küresel olmasını
gerektirebilmektedir. Amaç yerel sorunlarla mücadele olsa da hedef ve uzgörü
resmin büyüğünü görüp o resmi yeniden çizebilme olmalıdır.
Türkiyede
erozyon sorununda ne gibi ilerlemeler kaydedildi?
TEMA
Vakfı’nın çabaları sayesinde erozyon Türkiye’nin gündemine girdi. Bu
farkındalık çalışmaları kapsamında; İlk “Erozyonla Mücadele Haftası” 22-28
Kasım 1993 tarihinde İstanbul'da düzenlendi. Daha sonra İlk “Toprağa Saygı
Yürüyüşü” gerçekleşti.
1994 yılında
TEMA ile birlikte anılacak ve insanların kalbine kazınıp aklına hitap eden
slogan ortaya çıkarıldı: Türkiye Çöl Olmasın! TEMA Vakfı farkındalık
çalışmalarının yanı sıra somut eylemsel projeleri hayata geçirerek bu işin
lafta kalmayacağını kararlılıkla ortaya koyarak nasıl gerçekleştirileceğini
göstermeyi de başardı. Bu kapsamda ilk ağaçlandırma çalışmalarının ardından
TEMA Vakfı ile Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü
işbirliğiyle İzmir Bergama Kozak Yaylası Çamavlu Köyü Mera Islah Projesi
başarıyla kotarıldı. Bunun yanı sıra TEMA Vakfı diğer erozyonu önleme amaçlı
sürdürülebilir kırsal kalkınma projeleri ile toprak kaybının önlenmesi adına
son derece başarılı etkinliklerde bulunmuştur. Bu projelerin amacı TEMA Vakfı
sayesinde ülke gündemine giren erozyon sorunun yine ülke gündeminden çıkmasına
yardımcı olmaktır. Bunun yolu da bu tür projelerin ülke genelinde yaygınlaşarak
uygulanmasıdır. Dahası TEMA Vakfı hukuksal alandaki mücadelesi ile toprakları
korumanın en büyük adımlarında birini gerçekleştirir. Bu bağlamda TEMA
Vakfı'nın çalışmaları ile 38 yılda çıkartılamayan dört kez kadük olan “Mera
Yasası” 25 Şubat 1998'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde tüm siyasi parti
milletvekillerinin “oybirliği” ile kabul edildi. Fakat günümüzde ortaya çıkan
yeni gelişmelere bağlı olarak toprak kayıpları için daha farklı tehditler
ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle sağlanan ciddi girişimlere rağmen hâlâ ciddi
toprak kayıpları yaşanmaktadır. O yüzden erozyonla ve toprak kaybıyla mücadele
konusunda yapılacak daha çok fazla görevimizin olduğu bir gerçektir.
Son olarak
okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Doğa
korumacılığın (günümüzde çağrıştırdığı yan anlamlar yüzünden benim pek sıcak
bakamadığım ve benimseyemediğim çevreciliğin) artık bir gönüllükten ziyade
zorunluluk olduğunu düşünmekteyim. İnsan merkezliliği yüzünden doğal varlıklara
zarar veren insanın kendisine de zarar verdiğini görmesi bu konuda çalışmak
zorunda kaldığını anlamasına umarım yardımcı olur. Benim anlamakta zorlandığım
noktalardan birisi de aslında budur. Bencil olan insan sadece bencil olduğu
için bile kendisine zarar vermemek için doğayı ve doğal varlıkları korumak
onlara zarar vermemek zorundadır. Ancak bunun tersini gerçekleştirmesi belli
başlı bazı olguların sorgulanmasını gündeme getirmektedir. Birara insanların
çevresel sorunların farkında olurlarsa bu konuda bir şeyleri
değiştirebilecekleri öngörülüyordu. Fakat çevre sorunları konusunda kendisine
ulaşılan insanlar ya da bu farkındalık çalışmalarını bizzat yapanların bile
doğa yararına eylemlerde yeterince bulunamamaları, yaşam tarzlarını doğadan
yana değiştirememeleri oldukça dikkat çekicidir. Bu nedenle sorunun kaynağı ile
mücadele yöntemlerinin gözden geçirilmesi gerekebilir. Çevresel adalet çalışmaları
da işte bu noktada son derece önemlidir. Çevreden fayda sağlayanlar ile ortaya
çıkan çevre yükünü üstlenenlerin kimler olduğu diğer bir ifadeyle çevre
sorunlarının ortaya çıkmasında en az katkısı olanların bu sorunlardan en fazla
etkilenenler olup olmadıkları araştırılmalıdır. Çevreciliğin de artık bir
kazanç kapısına dönüştürülmesi insanların çevreciliğe gösterdiği ilgi ve
sevginin sömürülmesine olanak tanımaktadır. Bu konuda samimi çalışmalara destek
vermemiz ve dikkatli olmamız gerekmektedir. Doğayı sevmeli ve insanların küçük
yaştan itibaren doğayı sevmelerine olanak vermeliyiz. Toprak Dedemizin bu yıl
güncellediği ünlü ifadesi ile özetlemek gerekirse sevgi, bilgi, ilgi ve tepki
ortamı doğayı koruma adına toplumsal ve dünya barışının Anadolu’dan geleceği
noktasında umudumuzu diri tutmaktadır. TEMA Vakfı’nın gerçekleştirdiği doğa
eğitimlerinin okul öncesi’nden başlayarak ileri kademelerde de devam etmesi
ekilen tohumların ileride umudumuz olacağının en önemli göstergesidir. Son
sözüm: “Vatan Toprağı Kutsaldır Kaderine Terk Edilemez” diyen Atatürk’ü
saygıyla anmak ve doğa korumacılığında önderliğini Orman Çiftliği, Yürüyen Köşk
ve Yalova’daki Arboretum çalışmalarıyla gösterdiğini bir kez daha
hatırlamaktır.
İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT