31 Ocak 2023

Mübadelenin 100'üncü yılında “Koridor” açıldı


İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından mübadelenin 100'üncü yıldönümünü anmak için düzenlenen etkinlikler kapsamında “Hatırlıyorum” yürüyüşü ve “Koridor” enstalasyonunun açılışı yapıldı. Mübadeleyi yaşamış ailelerin fotoğraf, ses ve görüntülerine yer verilen enstalasyon, 10 Şubat’a kadar ziyaret edilebilecek.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, 30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan mübadele anlaşmasının 100’üncü yıldönümü etkinlikleri kapsamında “Hatırlıyorum” yürüyüşü düzenledi. Mübadeleye dair hafıza mekânlardan biri olan Pasaport Gümrük'ten başlayıp, Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde (APİKAM) son bulan hafıza yürüyüşüne İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mustafa Özuslu, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ertuğrul Tugay, İzmir Kent Konseyi Başkanı Nilay Kökkılınç, İzmir Milli Kütüphane Vakfı Başkanı Ulvi Puğ ile İzmirli yurttaş ve mübadiller katıldı. Yürüyüşün ardından APİKAM bahçesinde kurulan "Koridor" enstalasyonunun açılışı yapıldı. Mübadeleyi yaşamış ailelerin fotoğraf, ses ve görüntülerine yer verilen hafıza mekânı katılımcılara duygu dolu anlar yaşattı.

“Acısını sadece yaşayanlar”

10 Şubat’a kadar ziyaret edilebilecek enstalasyonun açılışında konuşan İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mustafa Özuslu, “Bazı tarihi olaylar üzerimizde kalıcı etki yaratır. Dünya tarihindeki en önemli olaylardan biri de hiç kuşkusuz Birinci Dünya Savaşı ve onun mühim sonuçlarından biri mübadele olmuştur. Nüfus değişimleri dramdır, büyük yara izleri kalır. Yerinden yurdundan ayrılmanın, vatanından uzak kalmanın acısını sadece yaşayanlar bilir. Bizler bir arada yaşamanın önemini daha iyi anlamalıyız. Toplum olarak birlikte yaşamaya, huzura ihtiyacımız var. Kavgalar acılarımızı körüklüyor. Birlikte kardeşçe bir arada yaşayabiliriz” dedi.


“Bilinç oluşturmak gerek”

Dr. Erkan Serçe ise 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren travmatik bir gelişme olarak mübadelenin karşımıza çıktığını belirterek “Mübadelenin tarihsel kökenlerinin yanı sıra insani yönü var. Yer değiştiren insanlar misafir olarak kaldıkları yerleri değil, doğup büyüdükleri yerleri bıraktılar. O güne kadar yaşadıkları yerlerde yabancı görünenler gittikleri yerlerde de yabancı oldular. Bu Türkiye’de de Yunanistan’da da yaşandı. Ama şimdi 3’üncü kuşak, kökenini aramaya çalışıyor. Bundan sonra bu olayların bir daha tekrarlanmaması için ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik bilinç oluşturmak gerek” şeklinde konuştu.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

 

30 Ocak 2023

EMD İzmir, yitirdiği meslektaşlarını andı


Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) İzmir Şubesi, geçtiğimiz yıllarda hayatlarını kaybeden, Ekonomi Muhabirleri Derneği Kurucu Başkanı Özden Alpdağ, EMD İzmir Şubesi kurucuları Yener Özkesen, Barış Kudar ve EMD İzmir Şubesi üyeleri Abdullah Bozkurt, Adnan Çağlayan, Aytaç Sefiloğlu, Füsun Çağlar, Güler Özkan, Yaşar Sezginer için ‘Bir Ömür Ekonomi Yazanlar’ adıyla bir anma töreni düzenledi.

İzmir Hisar Camii girişinde gerçekleştirilen anma törenine EMD İzmir Şubesi Başkanı Murat Demircan, EMD İzmir Şubesi Başkan Yardımcıları Murat Ervin ve Nihal Özken, EMD İzmir Şubesi Genel Sekreteri Kadir Kemaloğlu, EMD İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyeleri Sercan Özipekçi, Duygu Göksu, Mevlüt Dağdeviren, EMD İzmir Şubesi Denetim Kurulu üyeleri Emin Varol, Halime Büyükyüksel ve Şakir Sarıçay, EMD İzmir Şubesi geçmiş dönem başkanları; Macit Sefiloğlu, Cemal Tükel, Sinan Doğan, Sedat Alp, Hicran Özdamar Yalçınkaya, İGC Genel Sekreteri Mehlika Gökmen, İGC Genel Sekreter Yardımcısı Meltem Seyis İşleten, EMD İzmir Şubesi üyeleri ve anması yapılan gazetecilerin aileleri yoğun katılım gösterdi.

“Kalemlerini toplum yararına kullandılar”

Anma töreninde konuşan Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Murat Demircan, “EMD İzmir Şubesi 1989’da kurulmuş. Kuruluş sürecinden bugüne kaybettiğimiz EMD üyesi 9 meslektaşımızı anmak için bugün burada toplandık. Bu meslektaşlarımızdan Özden Alpdağ, Ekonomi Muhabirleri Derneği'nin Ankara’daki kurucu başkanıydı. Abdullah Bozkurt, Adnan Çağlayan, Aytaç Sefiloğlu, Barış Kudar, Füsun Çağlar, Güler Özkan, Yaşar Sezginer ve Yener Özkesen. Bu süreçte kayebttiğimiz meslektaşlarımız. Bu isimlerden Yener Özkesen ve Barış Kudar EMD İzmir Şubesinin 4 kurucu isminden ikisiydi. Hepsi mesleğinde onurlu ve kalemlerini toplum yararına kullanmış, anılmayı hak eden insanlar. Onların isimlerini yaşatabilmek için yaklaşık 10 senedir değişik şekillerde anmalar düzenliyoruz. Pandemi döneminde online anmalar yaptık. Halkında onları tanıması, bilmesi adına anma programlarını halkımızın yoğun olduğu noktalarda yapmaya gayret ediyoruz” dedi.

Anma töreninin ardından, vefat eden gazeteciler adına, vatandaşlara tavuklu pilav dağıtıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi de alana getirdiği araçla sıcak içecek ikramında bulundu.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

29 Ocak 2023

Çile Köyü Kültür Ve Tabiatı Koruma Derneği Amacı; Çile Köyünün Kültürünü ve Tabiatını Koruma, Yaşatma ve Tanıtmak


2015 yılında Çile Mahallesi’nin (köy) korunması amacıyla kurulan Menderes Çile Köyü Kültür Ve Tabiatı Koruma Derneği Kurucu Başkanı Hamdi Akçeltik ile derneğin çalışmalarını konuştuk.

Çile köy doğumlu olan Akçeltik aynı zamanda bir doğa aşığı. 16 yaşında İzmir’e çalışmak için gidip çeşitli sektörlerde çalıştıktan sonra emekli olunca çok sevdiği Çile mahallesi’ne (köy) geri döner. Halen Çile mahallesindeki tek köy kahvesi olan Çile Köy Kahvesi işletmecisi olan Hamdi Akçeltik Menderes Çile Köyü Kültür Ve Tabiatı Koruma Derneği hakkında şu bilgileri verdi.


“Sözlerime öncelikler Derneğimizin kurulmasında düşüncelerine ve tavsiyelerine çok önem verdiğim dernek kurulmasında öncülük eden eski muhtarlarımızdan Yaşar Erdem abimizi rahmetle anarak başlamak istiyorum. Çile köyünün son yıllarda doğası katledilmeye başladı. Ormanlarımıza ev yapılmaya başlandı. Orman arazilerimizi korumak için dernek olmamız önemliydi. Bir grup Çile köylü olarak dernekleşme kararı aldık. Dernek kurulduktan sonra Çile’de yaşayan köylümüzün desteği çok önemliydi. Bütün köyümüzü tek tek gezdim ve üye yaptım. Derneğe üye yapmak çok zor. Amacımızı anlattım ve destek istediğimi söyledim. Köylümüzün desteğiyle büyüdük. Bütün köy halkımızla beraber çok konuda mücadele verdik ve vermeğe devam ediyoruz” dedi.

Derneğimizin katkılarıyla 500 yaşında köy kahvemizin içinde olan Dut ağacı korumaya aldık. Yine 500 yaşında olan Kara servi ağacını da korumaya aldık. Asırlık iki ağaç anıt ağaç olarak tescillendi ve tabelaları asıldı. Köyümüzün en önemli sembollerinden biri de 1590 yıllarından kalan camidir.

Çile köyümüzde bir başka güzeldir Cumhuriyet kutlamaları, 10 Kasım ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramları. Kutlamalarımızı izlemek için çok kişi köyümüzü ziyaret eder. Bu özel bayramlarımızı kutlamaya devam edeceğiz.


Yeni parkurlar keşfetmeyi seviyorum

Menderes Belediyesi Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyesi de olan Akçeltik doğa da yeni parkurlar keşfetmeyi seviyor. Tarım ve turizm potansiyelini öne çıkaracak projeler geliştirmenin önemini de şu ifadelerle anlattı;

Son yıllarda emekliler köyümüze yerleşmeye başladı. Özellikle pandemi döneminde çok insan doğada yaşamayı tercih etti. Çile köyümüz de çok göç almaya başladı. Ormanlarımızdaki endişe verici kayıpları korumak için çalışmalarımız devam ediyor. Doğayı yok ederek yerine binalar yapılmaması önemli.

Çile köyümüzün doğası hala bozulmadı. Bu yüzden dağcılık kulüpleri tarafından çok ilgi görüyor. Parkur çok. Rotalar için hafta içi keşfe çıkıyorum. Gezdiğim yerleri not alırım. Her hafta sonu dağcılık kulüpleri gelir. Köy kahvesinde çaylarını içerek kahvaltı yaparlar. Belirledikleri rotalardan, orman içinden gruplara ayrılarak yürüyüş yaparlar. İsteyenler alışverişlerini de Çile köyümüzden yapabiliyor.

Çile köyü 4 kez Çile köyü ve Buca Atadak Dağcılık ile birlikte dağcılık şenliği düzenledi. Çevre şehirlerden gelen misafirler ve mahalle sakinleri aktivite dolu bir günler geçirmenin mutluluğunu yaşadık. Kadınlarımız bu tür etkinliklerde stantlar açarak aile bütçelerine katkı sağlıyor.

Menderes’te başlıca en iyi yürüyüş rotaları;

Çile-Dededağı, Çile-Ataköy, Çile-Çukuraltı, Çile-Özdere, Çile-Sığındı dağı, Çile-Menderes, Çile-Maydanoz koyu, Çile-Ahmetbeyli, Çile-Zeytinköy parkurlardan bazıları.

 

Bu yıl Mayıs ayı gibi beşinci kez dağcılık şenliğini yapmayı düşünüyoruz. Buca Atadak Dağcılık ile toplantı yaparak tarih belirleyeceğiz. Gerekli yerlerden duyurularımızı yaparak tüm misafirlerimiz şenliğimize bekliyoruz.

Fahri av müfettişiyim

Ben fahri av müfettişi görevine de devam ediyorum. Şüpheli görülen kişileri takip edip, av suçu veya kabahati işlenmemesi için avcılara yasal avcılığın önemine ilişkin rehberlik yapıyorum. Av suçu/kabahati işleyenler hakkında delil teşkil edecek her türlü bilgiyi toplar, olay mahallinde bırakılan delil teşkil edecek sair eşyaları tespit ediyorum.

 İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

28 Ocak 2023

Yetmiş yıllık taştan çıkan lezzet; Dibek kahvesi


Yetmiş yıldan beri dibek kahve dükkanı olarak hizmet veren “Hakiki Dibek Tahmis” dededen toruna devam eden bir işletme.

Dibek kahvesinin yağı çıkana kadar gerçek dövme taş ile dövüldüğünü anlatan Bekir Kölgeli dedesinden beri bu mesleği sürdürüyor.


“Hakiki Dibek Tahmis” işletmesinin hikayesi’nin dedesi Bekir Kölgeli’den başladığını söyleyen Kölgeli, dedesinin adının da Bekir olduğunu söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü;

“Babam bana dedemin adını vermiş. Dedemden sonra babam aynı dükkanda bu mesleği devam ettirmiş. Babamdan sonra da ben işletiyorum.

İşimi seviyorum

Dedem yetmiş yıl önce Basmane semtinde bu dükkanı açmış. Evi de işyerine yakınmış. O dönem İzmir’in tam kalbinde ihtişamlı konaklarıyla Basmane İzmir’in en güzel semtlerinden biriydi. Herkes birbirini tanırdı. Babam dedemden bu işi öğrenerek mesleğini devam ettirdi. Ben de hem dedemden hem de babamdan aldığım eğitimle bu işi severek devam ettiriyorum.

Piyasa da dibek kahvesi diye içerisinde kahve kreması gibi aroma vericiler karıştırılmış olarak satılıyor. Karışım şeklinde satılan kahveleri dibek kahvesi tiryakileri anlar. Gerçek tiryaki bizi buluyor. Dibek kahvesinin gerçek tadını bozmadan satıyoruz.

Dibek kahvesi Türk kahvesidir. Kahve çekirdekleri dibekle dövülür. Biz içine aroma verici hiçbir karışım koymuyoruz. Gerçek dibek kahvesinin tadına alışan yumuşatılmış aromatik dibek kahvesini içmiyor. Bu yüzden bizi bilen biliyor. İzmir’in her yerinden müşterimiz var. Yıllardır dibek kahvesini bizden alırlar.


Çekirdeklerin kavrulma, dövme ve eleme işleminde ise bizi rakiplerimizden ayıran bir tarz kullanıyoruz

Biz kahvemizi dövme dibekten yapıyoruz. Önce kahve çekirdeklerini kavuruyoruz. Gerçek taşta dövülüyor. İşletmemizdeki dibek te çok eskidir. Amcam tornacıymış. Dedem dövme işlemini el emeğiyle yapıyormuş. Amcam da bu işi elde yapmasınlar diyerek bu dövme makinasını yapmış. Bizim farkımız modern öğütücülerden farklı olarak dövüldüğü için birkaç dövmede kahve kokusunu alırsınız. Kahvemizin lezzetinin farkı bundandır.


Daimi müşterilerimiz bizden çok memnun olduklarını söyler. Müşterilerimizin memnuniyeti bizim için çok önemli. Sosyal medya hesaplarımız yeni müşteriler kazanmamıza katkı sağlıyor. Kaliteden ödün vermemek bizim inancımızdır. Müşteri memnuniyetini, beklenti ve isteklerini en üst seviyede tutarak büyümek hedefimiz” diye konuştu.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

27 Ocak 2023

İzmir Kent Konseyi İzmir Ege Medya Platformu İle Buluştu


İzmir Kent Konseyi, İzmir'de, İzmir Ege Medya Platformu ile bir araya geldi.

Medya Yöneticileri ve yazarlarla kahvaltıda bir araya gelen İzKK Başkanı Nilay KÖKKILINÇ, İzmir Kent Konseyi'nin yapısı ve yürüttüğü çalışmaları anlatarak, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

İzmir Ege Medya Platformu Başkanı Ahmet KAPLAN'a gerçekleşen buluşmayı organize ettiği için teşekkürlerini sunarak konuşmasına başlayan KÖKKILINÇ, bundan sonra da bu tip organizasyonların devam etmesi gerektiğini ifade etti.


İzmir Ege Medya Platformu Başkanı Ahmet KAPLAN ise, İzmir Ege Medya Platformu'nun, 5 yıllık bir süreçte kendine özgü bir anlayış içerisinde ve ihtiyaç dan dolayı ortaya çıktığını kaydetti. Kaplan, İzmir'den başlayan yolculuğun tüm Ege Bölgesini kapsadığını ve bugün 120’yi aşkın Gazeteci’nin araya geldiği, İzmir'in ilk ve tek kendine özgü en büyük mesleki oluşum bölgesel oluşum haline geldiğini belirtti.

İnternet medya temsilcilerinin ve gazetecilerin kendilerini tanıtmasının ardından İzKK Başkanı Nilay KÖKKILINÇ, tarafsız, ilkeli bir basın ve basın özgürlüğü için İzmir Kent Konseyi olarak her zaman destek olacaklarını vurguladı. KÖKKILINÇ kent konseylerinin, merkezi idarenin kurumları; sendikalar, üniversiteler, meslek odaları temsilcileri ile dernekler, vakıflar, muhtarlar, noterler ve baro gibi geniş bir bileşen topluluğu ile çalıştığını belirtti. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan KÖKKILINÇ, son genel kurul da alınan bazı kararlar hakkında da internet medya temsilcilerine ve gazetecilere aynı zamanda bir hukukçu olarak  bilgilendirme de bulundu.


İzKK Başkanı KÖKKILINÇ, İzmir Ege Medya Platformu'nun proje ve önerilerine her zaman açık olduklarını ve her türlü desteği vermek adına İzmir Kent Konseyi olarak hazır olduklarını vurguladı.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

26 Ocak 2023

İzmir'i Yazıyorum projesi tanıtıldı


İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Sinema Ofisi ile İzmir Vakfı tarafından İzmir'e ait senaryo, hikaye veya podcast fikirlerinin eser haline dönüşmesi için başlatılan “İzmir’i Yazıyorum” projesi tanıtıldı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “İzmir tam da böyle bir projeyle kültür sanat üreten şehir olmaya da önemli bir adım atmış oluyor” dedi.


İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in İzmir’i kültür sanat üreten kent haline getirme vizyonuyla İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Sinema Ofisi ile İzmir Vakfı ortaklığı ve Buca Belediyesi’nin desteğiyle İzmir'e ait senaryo, hikaye veya podcast fikirlerinin eser haline dönüşmesi için başlatılan “İzmir’i Yazıyorum” projesi Tarihi Havagazı Fabrikası’nda tanıtıldı. Başkan Tunç Soyer’in ev sahipliğinde yapılan tanıtıma Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal, yönetmen, yazar ve oyuncu Ezel Akay, senarist Levent Kazak, antropolog ve yazar Irmak Zileli, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Barış Karcı, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter yardımcıları Şükran Nurlu ile Ertuğrul Tugay ile sanatseverler katıldı.

Soyer: “Gün ışığına çıkacak anı kolluyor”

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “İzmir 1880'lerden 1922'ye kadar onlarca tiyatro ve sinema salonuna ev sahipliği yapmış. Çok farklı dillerde onlarca günlük gazetenin çıktığı, baloların düzenlendiği bir Akdeniz şehri. Yüzlerce yıl böyle yaşamış bir şehir. Akdeniz'in en önemli liman kentlerinden biri olmuş. Sonra ne oldu da, bu kadar çölleştik? İnanılmaz bir çölleşme var. Özellikle kültür sanat üretiminde. Fakat toplumların da her yaşayan organizma gibi genetik kodları var. Ne olursa olsun o genetik kodlar bir biçimde varlıklarını sürdürüyor, gün ışığına çıkacakları anı kolluyorlar. Binlerce yıllık tarihi olan bu şehrin genetik kodlarında bunlar var. Adaylık dönemimde, İzmir’in sadece kültür sanat tüketen değil, üreten bir şehir olması için çalışacağız demiştik. İzmir tam da böyle bir projeyle kültür sanat üreten şehir olmaya da önemli bir adım atmış oluyor” dedi.

“Emek, umut tekrar hayat bulsun”

Totaliter ve popülist iktidarların hakim olduğu toplumlarda düşüncenin baskı altına alındığını belirten Başkan Tunç Soyer, “Hayat pahalılığı, yoksullaşma, bütün bunlar bir arada yaşanıyor. Nefes almak için, geleceği kurgulamak için, baskıya direnme gücü bulabilmek için sanata ihtiyaç var. Sanat salonlarda sadece birilerinin keyfi yerine gelsin diye üretilen bir şey değil. Müzik, sinema, edebiyat bize hem nefes aldırıyor hem dayanma gücü veriyor hem de geleceği kurgulamamıza imkan veriyor. Tüm emek veren ustalara teşekkür ediyorum. Genetik kodları ortaya çıkarmak kahramanlık gerektiriyor. Buradan Türkiye'ye de ilham olsun. O genetik kodlarda var olan emek, umut tekrar hayat bulsun” diye konuştu.

“İzmir hikayelerini biz de merak ediyoruz”

Yönetmen ve oyuncu Ezel Akay da “Bizim işimiz hikaye anlatmak. Meslektaşlarımızın sayısının artmasını istiyoruz. Türkiye'de şehirlerin hikayelerinin çok sınırlı olduğunu düşündük. Birçok şeyle beraber edebiyata da ilham vermiş bir şehirden başlamaya karar verdik. İzmir hikayelerini biz de merak ediyoruz” dedi. Senarist Levent Kazak ise İzmir'e her gelişinde kente hayran kaldığını söyleyerek “Çerçevemiz muhteşem, hikayeyi İzmir üzerinden anlatacağız” dedi. Antropolog ve yazar Irmak Zileli, projeyi ilk duyduğunda çok heyecanlandığını vurgulayarak “İnsan var olduğundan beri hikaye anlatan bir varlık. İzmirlilerin de, İzmir'de yaşayanların ya da yolu bu kentten geçenlerin de tanık olduğu pek çok deneyim var. Her birinin çok kıymetli olduğunu biliyoruz” ifadelerini kullandı.

İzmir Vakfı Genel Müdürü Deniz Karaca ise İzmir'i Yazıyorum projesi hakkında bilgilendirme yaptı ve şimdiye kadar 750'den fazla başvurunun geldiğini ifade etti.


İzmir’i Yazıyorum projesi

“İzmir'i Yazıyorum” projesi, içinde İzmir ve İzmir'e ait unsurların yer aldığı senaryo, hikâye ve podcast gibi alanlarda yazarların eğitilmesi, tüm üretim sürecinde danışmanlarla desteklenmesi ve sanat ürünlerinin ortaya çıkarılması için tasarlandı. İzmir ve çevresinin sanatı, kültürü, tarihi, yemekleri, müziği, sporuyla ilgili yeni sanat ürünlerinin üretilmesini sağlayacak kapsamlı bir eğitim programı içeren projenin sonucunda toplam 900 kişi ücretsiz temel atölyelere katılacak ve yapımcılarla görüşmeye hazır 10 senaryo, bir kitapta toplanabilecek 20 hikâye, yayına hazır 20 podcast son ürün haline getirilecek. Herkese açık ve ücretsiz olan eğitime kayıt olmak için son başvuru tarihi 10 Şubat 2023.

Başvurular Senaryo Stüdyosu'nun web sitesinden yapılabiliyor. Online yapılacak eğitimlerin sonunda seçilen eserlerin yazarları, Senaryo Stüdyosu çevrimiçi atölyelerinde Levent Kazak, Ezel Akay, Irmak Zileli, Elif Çongur, Melisa Üneri, Nida Dinçtürk, Hale Aksu Engin gibi isimlerle çalışacak ve eserlerini son ürün haline getirecek.

Projeyle, İzmir’in sanat eserleri aracılığıyla farklı yönlerinin ortaya çıkarılması, sanat ürünlerinde yer alması, Türkiye ve dünya çapındaki sanat endüstrisinde kendini bu eserlerle temsil etmesi hedefleniyor.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

25 Ocak 2023

“Geçmişimizi Anlıyoruz” başlıklı üçüncü uzman toplantısı Yeşilova Höyüğü’nde başladı


İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi hazırlık çalışmaları kapsamında yapılan “Geçmişimizi Anlıyoruz” başlıklı üçüncü uzman toplantısı Yeşilova Höyüğü’nde başladı.

Toplantının açılışında konuşan Başkan Soyer, “Gelecek kuşaklara sadece geçmişimizi değil, iyi tasarlanmış bir geleceği miras bırakmak istiyoruz. Geleceği inşa etmenin tek bir yolu var. Geçmişten gelen miras neyse onu iyi anlamak ve bilmek” dedi.


İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 15-21 Şubat 2023 tarihleri arasında düzenlenecek İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin hazırlık çalışmaları, paydaş buluşmalarının ardından uzman toplantılarıyla sürüyor. “Geçmişimizi Anlıyoruz” başlığıyla yapılan üçüncü uzman toplantısı İzmir’in en eski yerleşim birimi olan Yeşilova Höyüğü’nde başladı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in ev sahipliğinde yapılan buluşmada İzmir, Anadolu ve Türkiye tarihi üzerine çalışan tarihçi, arkeolog, uzman ve akademisyenler bir araya geldi. Toplantıda, paydaşlar tarafından hazırlanan işçi, çiftçi ve sanayici-tüccar-esnaf deklarasyonları tartışıldı, eleştiri ve öneriler ele alındı.

“Çok önemli bir sivil inisiyatif”

Toplantının açılışında konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İktisat Kongresi'ni başından beri büyük bir heyecanla organize etmeye çalıştıklarını söyleyerek “Bunu tarihsel bir sorumluluk olarak görüyoruz. Çünkü yüz sene önce bin 135 delege bir araya geldi. O zaman da meclis vardı. Yeni kurulacak cumhuriyetin iktisat politikalarının belirlenmesi görevi o meclise verilebilirdi. Türkiye'nin her yerinden bin 135 delege bir araya gelerek, yeni kurulacak cumhuriyetin iktisat politikalarının belirlenmesi için çalıştı. Bu çok önemli bir sivil inisiyatif. Bu nedenle çok değerli” diye konuştu.

 “Herkesin telaşı bugünü kurtarmaya dair”

Başkan Tunç Soyer, İktisat Kongresi'ni yapma gerekçelerini de şu sözlerle aktardı: “Bu çalışmayı yapmamızın iki temel nedeni var. Birincisi, bir şirketin yaptığı araştırmaya göre Türkiye'de yaşayan 18-30 yaş arasındaki gençlerin yüzde 86'sı gelecekle ilgili bir hayallerinin olmadığını söylüyor. Bu, savaş sonrası yaşanacak bir iklimde bile karşılaşılmayacak kadar vahim bir tablo. Gençler hayallerini kaybetmişlerse, orada sürdürülebilir bir gelecek inşa etmenin imkanı yok demektir. Bunu nasıl çözülebileceğine dair kafa yormak lazım. Herkesin telaşı bugünü kurtarmaya dair. Ama yüzyıl önce nasıl o geleceğe dair atalarımız kafa yormak için bir araya gelmişse, şimdi de bizim bunu yapmamız gerekir. Bunun en çok İzmir'e yakışacağını düşündük. Hiç rol çalmadan, sadece ev sahipliği yapmanın onurunu yeterli bularak, bu organizasyonu yapmak için yola çıktık.”

 “İktisat Kongresi uygun zemin”

Başkan Soyer, gıda ve enerji krizinden savaşlara ve yoksulluğa kadar tüm küresel krizlere Anadolu'dan bir ses verebilir miyiz diye düşündüklerini belirterek “İktisat Kongresi'nin bunun için uygun bir zemin olabileceğini düşündük. Diğer yandan gelecek kuşaklara sadece geçmişimizi değil, iyi tasarlanmış bir geleceği miras bırakmak istiyoruz. Geleceği inşa etmenin tek bir yolu var. Geçmişten gelen miras neyse onu iyi anlamak ve bilmek. Tarihsel köklerinden beslenmeyen bir gelecek, sürdürülebilir değil. Diliyorum ki yüzyıl önce atalarımızın bu koşullarda büyük bir özgüven ve umutla ortaya koydukları ve ülkenin geleceğini şekillendiren o buluşma yüzyıl sonra bizden sonra gelecekler için de ışık tutacaktır” ifadelerini kullandı.


“Geçmişle ilgili fikirleri günümüze taşıyacak”

Yeşilova Höyüğü Kazı Başkanı Doç. Dr. Zafer Derin de bulundukları alanın geçmiş ve gelecek arasındaki noktada bulunduğunu ifade ederek, “Bu toplantı, aynı zamanda geçmişle ilgili değerli fikirleri günümüze taşıyacak” dedi.

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi Şubat’ta

Kongrenin birinci aşamasında yapılan Çiftçi, İşçi ve Sanayici-Tüccar-Esnaf Buluşmaları sonucunda hazırlanan sonuç metinleri kamuoyuyla paylaşılmıştı. İkinci aşamayı oluşturan ilk uzman toplantısı olan “Birbirimizden Razıyız” buluşması, 13 Ocak’ta Aziz Vukolos Kilisesi'nde düzenlendi. Buluşmada farklı ekonomik, sosyal ve kültürel özelliklere sahip toplulukların temsilcileri ile demokrasi ve insan hakları konusunda çalışan 48 uzman bir araya geldi. İkinci toplantı olan “Doğamıza Dönüyoruz” buluşması 20 Ocak’ta İzmir Tarımı Geliştirme Merkezi’nde (İZTAM) yapıldı. Toplantıda ekoloji ve ekonomi arasındaki ilişki üzerinde çalışan 39 akademisyen ve uzman doğa ile uyumlu bir ekonominin nasıl inşa edileceğini ortaya koymak için buluştu.

Şu ana kadar yapılan toplantılarda, oy birliği ile 189 karar alındı. Son uzman toplantısı olan “Geleceği Görüyoruz” buluşması ise 4 Şubat’ta yapılacak.


Uzman Toplantıları’nın ardından 15-21 Şubat 2023 tarihleri arasında İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi yapılacak ve yeni yüzyıla yön verecek politika önerileri tüm Türkiye ile paylaşılacak. Kongreye Türkiye ve dünyadan önemli konuşmacılar katılacak.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

24 Ocak 2023

Egeli yaş meyve sebze ve mamulleri ihracatçıları Birliği’nin hedefi 1 milyar 400 milyon dolar


Basın toplantısı Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Uçak ve EYMSİB Yönetim Kurulu üyelerinin katılımıyla düzenlendi.

Ege Bölgesi’nde üretilen lezzetleri dünyanın dört bir tarafına ulaştırarak 5 yıldır üst üste ihracat rekorları kıran, 2022 yılında yüzde 6 artışla 1 milyar 250 milyon dolar dövizi Türkiye’ye kazandıran Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği, İzmir ekonomi basınıyla bir araya geldiği “Basın Toplantısı”nda 2023 hedeflerini açıkladı.


Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği 2023 yılı Cumhuriyetin 100. Yılında 1 milyar 400 milyon dolar ihracat hedefi koydu.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Uçak, “2022 yılı yaş meyve sebze ve meyve sebze mamulleri sektörü için tatmin edici bir yıldı. Türkiye genelinde 3 milyar doları taze meyve sebze, 2,5 milyar doları meyve sebze mamulleri olmak üzere toplam 5,5 milyar dolar ihracat gerçekleşti ve bu ihracatın 1 milyar 250 milyon dolarına denk gelen yüzde 22’si Birliğimiz üzerinden gerçekleşti. Birliğimiz ihracatı 2021 yılına göre yüzde 6 oranında artmış oldu. Özellikle meyve sebze mamulleri sektöründeki yüzde 12’lik artış bizleri memnun etti.” dedi.

EİB üzerinden yapılan turşu ihracatı ilk kez 250 milyon doları geçti

Yaş meyve sebze ürünlerinde 2022 yılında en fazla ihracatı gerçekleşen ürünün sofralık üzüm olduğunu açıklayan Uçak, “53 milyon dolarlık üzüm ihracatını 41 milyon dolarla domates, 36 milyon dolarla kiraz ve 33 milyon dolar ile mandalina takip etti. En fazla ihraç edilen beşinci ürün de 29 milyon dolarla kestane oldu. Meyve sebze mamullerinde ise 2022 yılı ihracat şampiyonu 2021 yılında olduğu gibi turşular oldu. EİB üzerinden yapılan turşu ihracatı ilk kez 250 milyon doları geçti ve 257 milyon dolar olarak gerçekleşti. Meyve sebze mamulleri ihracatında ikinci sırayı 149 milyon dolar ile kurutulmuş domatesler alırken kurutulmuş domatesleri, meyve konserveleri, dondurulmuş meyveler ve sebze konserveleri takip etti.” diye konuştu. 

Köy bazlı eğitim faaliyetlerimize başlayacağız

Hayrettin Uçak, “2022 yılında toplam 797 ihracatçı firmamızın desteği ile 189 ülke ve bölgeye ülkeye yaş meyve sebze ve mamulleri ihracat gerçekleştirmeyi başardık. 2022 yılında ihracatımızın en fazla gerçekleştiği ilk 5 pazarımız Almanya, ABD, Rusya, İngiltere ve Hollanda oldu. Kalıntı ile mücadele konusunda Kullandığımız Pestisitleri Biliyoruz Projesinin ikinci yılını tamamladık. Sonuçları bu yıl daha olumluydu, bu yıl da hem bu projemize devam edeceğiz hem de bu projenin devamı niteliğinde köy bazlı eğitim faaliyetlerimize başlayacağız. Köy bazlı üretici toplantıları yanında işletme ve bahçede de hasat ve depolamaya ilişkin iyileştirme faaliyetlerine başladık. İlk olarak bu ay içinde Muğla ilimizde domates işletmelerinde eğitimler geçekleştirdik. Burada hem Ege Üniversitesi, hem de Tarım ve Orman il ve ilçe müdürlükleri bizlere çok destek oluyorlar, onlara teşekkürlerimi iletmek istiyorum.” dedi.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Asya pazarında da gücünü artıracak

Uçak, Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin 2022 yılında başlattığı ve büyük ses getiren Üçüncü Kuşak Tarım Girişimciliği Eğitim Programını bu sene tekrarlamak istediklerine değindi.

“Yeni mezun olan gençlere A’dan Z’ye tarımı anlatarak bilinçli bir nesil yaratma amacımız var. Meyvelerde kayıpları azaltmak için 2022 yılında Ege Üniversitesi ile nar, mandalina ve domateste bir proje başlatmıştık. Bu sene bu projemize hız kesmeden devam ediyoruz ve projemiz bitince sizlerle sonuçlarını paylaşmayı umut ediyoruz. 2023 yılında yurtdışı tanıtım ve pazarlama faaliyetlerimizi de artırarak devam ettirme düşüncemiz var. Bu kapsamda Almanya, Rusya, İngiltere, İspanya gibi ülkelerde fuar katılımlarımız olacak. Aynı zamanda geçen sene Hindistan’a düzenlediğimiz URGE projemizde bu yıl yeni rota olarak Endonezya ve Singapur’u belirledik. Bu yolla Asya pazarında da gücümüzü artırmak istiyoruz.”

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılında yeni rekorlara imza atmak istiyoruz

2022 yılının sonuna doğru taze meyve sebze ve meyve sebze mamulleri sektörlerinde ihracatçı firmalardan oluşan iki farklı komite kurduklarını anlatan Hayrettin Uçak sözlerine şöyle devam etti:

“Komite üyelerimizden proje önerileri ile hem yurt içi hem de yurtdışında önemli proje ve çalışmalara imza atmak istiyoruz. Hem komitelerimize hem yönetim kurulumuz mesailerinin önemli bir bölümünü Birliğimiz için harcıyorlar, buradan kendilerine de teşekkür etmek istiyorum. 2023 yılının hepimiz için çok önemli bir anlamı ve önemi var. Bu yıl Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını kutluyoruz. Bu yüzden ihracatçılarımızla beraber tüm gücümüzle ihracatımızı artırmak, yeni rekorlara imza atmak istiyoruz.  2023 yılında katma değeri yüksek ürünlere daha çok önem vermek, bu ürünleri göz önüne çıkarmak istiyoruz. İhracatımızı artırmak için ihraç miktarını artırmaktansa ihraç değerini artırmayı önemsiyoruz.”

Uçak, “Kilogram fiyatı son derece yüksek ve C vitamini deposu olan Kumkat, özel ambalaj ve reçeteler ile piyasaya sunabileceğimiz soslar, meyve ve sebze cipsleri gibi ürünleri parlatmak, bu ürünlere özel projeler üretmek istiyoruz. Bu senenin zorlu bir yıl olacağını da biliyoruz. Avrupa’daki durgunluk bu yıl kendini daha belirgin bir şekilde hissettirecektir. Ama hem Avrupa ve Amerika’daki payımızı koruyarak yeni pazarlarla birlikte Cumhuriyetimizin 100.yılında da başımız dik bir şekilde yolumuza devam edeceğiz ve ihracatımızı artıracağız.” dedi.

2023 yılında ihracatımızı 1 milyar 400 milyon dolar seviyelerine çıkarmayı hedefliyoruz

Hayrettin Uçak, “Geçtiğimiz yıllarda Çin’e çalışmalarımızı hızlandırdık. Bu sene de Ur-Ge Projemiz kapsamında Hindistan’a gittik. Uzak Doğu’yu önemsiyoruz aynı zamanda ihracatımızı Ortadoğu’ya da artırmaya çalışıyoruz, meyvelerini almaya başladık Hindistan’a ihracatımızı artırdık. Bu olağanüstü konjonktürde ihracat artışını bırakın mevcudu korumak bile başarı. 2023 yılında ihracatımızı 1 milyar 400 milyon dolar seviyelerine çıkarmayı hedefliyoruz. Üreticimiz ciddi anlamda bilinçlendi analizler sıklaştırıldı, ön analizlerimizi artıracağız.” diyerek sözlerini noktaladı.

Mevcut pazarlardaki payımızı düşürmememiz için pestisitlere dikkat etmeliyiz

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Balık, “2022 yılı zor bir yıldı. 2023 yılında daha da zor bir yıl olacak. Ekonomik sorunlar, kovid, enerji fiyatlarının artması ve enflasyonun neticelerini göreceğiz. Dünya genelinde resesyon bekleniyor. Yeni pazarlar konusunda daha çok çalışmalıyız ve mevcut pazarlardaki payımızı düşürmememiz için pestisitlere dikkat etmeliyiz. Ürünlerin kalıntı durumunu tespit etmeden hasat yapmamalıyız. Birliğimizce iki senedir “Kullandığımız Pestisitleri Biliyoruz Projemizi” yürütüyoruz. Bu kapsamda Bölgemizin haritasını çıkarıyoruz. Bu bilinci tabanda üreticide oluşturmamız gerekiyor.” dedi.

En önemli hedefimiz daha nitelikli katma değerli ürünlerle birim fiyatlarını artırmak

Cengiz Balık, “Firmalarımızda farkındalık başladı. Biz ürünlerimizin yüzde 10’unu ihraç ediyoruz, dahili piyasada tüketilen ürünlerde de aynı hassasiyet gösterilmeli eğer gösterilmezse 2023 ve 2024 yılı çok daha zor geçer. Üretim aşamasının üzerine düşmeliyiz. Ürünler sofraya gelene kadar yüzde 30’u ziyan oluyor. Gıda israfını da aşmamız gerekiyor. İhracatta sürekli miktarı artıramazsınız bu sürdürülebilir değil bizim amacımız kg birim fiyatını artırmak. En önemli hedefimiz daha nitelikli katma değerli ürünlerle birim fiyatlarını artırmak. Bunu artırırsak ihracatımızı da yüzde 20 artırırız. Ve daha fazla rekabetçi olabiliriz. Resesyonda miktar anlamında kayıp yaşasak da bunu birim fiyatı ile kompanse edebilirsiniz.” diye konuştu. 

Mart ayında Malezya ve Kolombiya’ya sektörel ticaret heyeti

Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri İ. Cumhur İşbırakmaz  2021 yılında Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı Uzak Pazarlar stratejisine değinerek Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin önümüzdeki dönemde uzak pazarlara yoğunlaşacağını, Mart ayında Malezya ve Kolombiya’ya sektörel ticaret heyeti düzenleyeceğini vurguladı.

Mamul sektörü pandemide sınavını verdi ve kısıtlamalara gidilirken Türkiye üretimini artırdı

Türkiye Meyve Sebze Mamulleri Sektör Kurulu Başkanı Türkmen Türkmenoğlu, “Sahada pestisitler üzerine çalışırken bir yandan da mamul ürünler gibi katma değerli ürünlere odaklanmış durumdayız. Ur-Ge projemiz ve EİB bünyesindeki 6 Gıda Birliğimiz ile birlikte ABD pazarında Ticaret Bakanlığı desteğiyle yürüttüğümüz Turkish Tastes Turquality projemizin ilk dört yıllık aşamasını tamamladık ve ikinci dört yıllık aşamaya geçtik. ABD’li iş ortaklarımızla Türk tatlarını dünyaya kazandırıyoruz. Mamul sektörü pandemide sınavını verdi ve kısıtlamalara gidilirken Türkiye üretimini artırdı ve ülkemize talep kaymaları yaşandı. İnovasyon ile beraber dünyanın her noktasına katma değerli ürünlerimizi gönderme imkanı bulduk. AB’nin gündeminde resesyon konusu varken biz fabrikalarımızdan yeni hatlar, yeni siparişler yönünde pozitif haberler almaktayız. Mamul ürünlerimiz katma değerli ürünler ve oldukça önemli. Üniversitelerde mühendislerimizle sinerji ve doğru ambalajlama ile birlikte uzak pazarlara mamul ürünlerimizi göndermeye devam ediyoruz.” dedi.


Üniversitelerle yeni projeler gündemde

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Taze Meyve Sebze Alt Komite Başkanı Makbule Çiftçi üretimden paketlemeye kadar olan tüm değer zincirinde daha kaliteli ihracat için uğraştıklarını 2023 yılında üniversitelerle birlikte yeni projelerin gündemde olduğunu söyledi. 

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

23 Ocak 2023

Saçların ustası Harun Cici; Ben Bir Anadolu Gerçeğiyim


Bu söyleşimizde çok ünlü bir kuaför olmasının yanı sıra aktivist ve hayırsever kişiliğiyle tanınan Harun Cici ile hem kadın şıklığının hem de ülkemizin çözüm bekleyen doğa ve çevre sorunlarını konuştuk. Küçük yaşlarda ailesiyle birlikte Erzurum’dan İzmir’e gelen Harun Cici’nin yaşam mücadelesi çok erken başlamış. Çok yoksulduk. Ailede herkes bir işin ucundan tutmalıydı, benim kısmetime kuaför çıraklığı düştü” diyen Cici’den başarılarla dolu meslek yaşamını dinlerken onun iyiliksever yüreği ve aktivist yanını da tanıdık.

Hayata çok küçük yaşlarda ve büyük yoksunluklarla başladınız. Artık başka hayatlara iyilik eliyle dokunabilen ünlü bir iş insanı ve önemli bir doğa eylemcisisiniz. Böyle bir hayatı tasarlamış mıydınız?

Her sohbetimizde tekrarlarım, ben bir Anadolu gerçeğiyim. Geçinmek için Türkiye’nin en doğusundan en batısına göç etmek zorunda kalan bir ailenin çocuğu olarak hep çalıştım, hala da çalışıyorum. Zaten benim yeteneğimi keşfetmeme sebep olan, gün yüzüne çıkartan motivasyon kaynağım da durmadan çalışmaktır.


Demek ki hayat size çocukluğunuzu yaşamaya hiç fırsat tanımamış…

Belki de doğrusu buydu. Böyle zorlu bir hayat yaşamasaydım elde ettiğim başarıları başka kişilerde seyreden biri olurdum. Zorluklar bizim hayattaki en büyük öğretmenlerimizdir. İnsanın bilinçlenmesindeki en önemli itici güç de verilen yaşam savaşıdır.

Sanırım bir yandan okudunuz, bir yandan da mesleğinizde ilerlediniz…

Aynen öyle oldu. Zaten ilk salonumu açtığımda 16 yaşındaydım. Yeniden dünyaya gelsem aynı şeyleri yaşar, aynı savaşı vermek isterim. Benim o ortaya koyduğum mücadele var ya, karnım doyduysa işte ona borçluyum. Bu işten aş yedim, bir aile sahibi oldum, onları kimseye muhtaç etmedim.


Hep çalıştınız mı?.. Bu şartlarda kendinizi yetiştirmeyi, bilinçli bir birey olmayı nasıl başardınız?

Hayat mücadelemi verirken hep okudum, beni besleyecek kaynaklardan bilgi açlığımı giderdim. Kendimi yetiştirdikçe hem işime farkındalık kazandırdım hem de ülkeme ve insanlarıma karşı duyduğum sorumlulukların farkına vardım. Şimdi alaylı olarak yetiştiğim mesleğimde mekteplilerin yetişmesi için çaba sarf ediyorum.

Yapılan iyiliklerden söz etmek bizim kültürümüzde pek hoş karşılanmaz. Ancak siz örnek alınması gereken bir kişiliksiniz. Ve bu yüzden de biraz neler yaptığınızdan söz edelim…

Herkes gücü yettiğince etrafına muhtaçlara yardım elini uzatır. Ancak bu bireysel eylemler büyük yangını söndürmeye yetmez. İyilikler organize olmalı. İnsanlar güçlerini birleştirmeli ve yarattıkları ortak sinerjiyle yol almalı. Bu anlamda ben küçük bir örnek vermek isterim. Mesela neredeyse yarım asır önce kaderine terk ettiğimiz köyümüze el attık. Önce ben gittim. Ata evini elden geçirdim, köyü terk eden diğerlerini teşvik ettim. Birçok kişi geldi, köy evlerini tadilattan geçirdi, böylelikle köyün ekonomisi canlandı. Yoksullukla boğuşan ata beldemize para girdi, istihdam oluştu, gençler ekmek kazandı. 


Sanırım Ovacık Belediye Başkanı Mehmet Maçoğlu’nun çalışmalarına benzer bir proje de yürütüyorsunuz…

Evet hala üzerinde çalışıyoruz. Köyümüzde bir kooperatif kurmak istiyorum. Bu kooperatif ile has tohumlar kullanarak yetiştirdiğimiz organik tarım ürünlerini büyük şehirlerdeki tüketicilere satıp doğduğum toprakların insanlarına faydalı olmak istiyorum.  Zaten bu proje tamamen gerçekleştiğinde o ürünleri ilk satın alan kişi de ben olurum. Bu da benim hediyem olur. Ayrıca kuracağımız kooperatifte köyümüzün gençleri iş sahibi olur, yüzyıllardır kullandığımız milli tohumlarımız da yok olmaktan kurtulur.

Söz buraya gelmişken ben de sohbetimizin konusunu doğasever, çevreci ve aktivist kişiliğinize getirmek isterim. O zorlu yaşam mücadelesinde o kimliği nasıl edindiniz? 

İnsan yaşadığı topraklara daima borçludur, ne yaparsa yapsın o borcunu ödeyemez. Doğduğunuz ve doyduğunuz topraklara şükrünüzü eda etmelisiniz. Bunun en etkili ve kolay yolu da sosyal sorumluluk projeleri tasarlayıp gerçekleştirmekten geçer.

O vakit bize biraz bu projelerden söz edin…

Unesco 2007’yi Mevlana yılı ilan etmişti. Biz bu bağlamda Rasya’nın Leningrad kentindeki ünlü Neva köprüsünün üzerinde ‘Kim Olursan Ol Gel’ felsefesiyle kadın saçlarıyla müthiş bir teatral sunum yaptık. Gerçek bir şovdu ve büyük ses getirdi.

İlerleyen yıllarda da projelerin yenileri geldi sanırım…

Tabii ki! Mesela o parlak projenin ardından ‘Doğa Çöl Olmasın’ işi geldi. Daha sonra ‘Çocuk Gelinlere Hayır’ gibi projeler yaptık. Hepsi de hedefine ulaşan, önemli işlerdi.

Kuraklıkla ilgili bir projeniz de ses getirmişti…

“Tortum Çöl Olmasın” projesinden söz ediyorsunuz. Amacımız, kuraklığın tehdidini iyiden iyiye hissettirdiği bu dönemlerde ormanlar oluşturarak çölleşmeye karşı durmak, insanların zihninde de bir farkındalık yaratmak istiyoruz. Bütün gayretimiz, doğanın yok olmasına karşı direnişimizi sonuna kadar sürdürmek. Bu kapsamda zamanla bir milyon fidan toprakla buluşacak.

Mesleğinizde de en üst mertebelere çıktınız. Parlak bir meslek kariyeriniz var. Saç tasarımında bir marka yarattınız.

Evet İzmirliler lütfetti ve Harun Cici bir marka oldu. İşyerimin kapısında sadece “HC Harun Cici” yazıyor. Ben de naçizane güzel İzmir’in kent kültürüne bir katkı yapmış oldum.


Bu başarının sırları ve ipuçları olmalı ki böyle bir başarı gelsin…

Elbette. Aslında herkesin kendince yarattığı tarzı vardır. Tamamen ona özel becerileri vardır. Mesela ben saçla dans ederim. Oynarım onunla. Parmaklarımın ucunda onun hafifliğini, bana boyun eğip şekil almasından büyük bir haz alırım. Saç deyip geçmeyin, büyük bir esin kaynağıdır. Mesela saçlarla hikâyeler anlatırız. Mesela deriz ki “Bir gecede saçlarım beyazladı.” Çünkü saç bu, sizin ruh halinizden etkilenir. Kirli havalarda küser, ozon tabakasın yıpranınca onun da modu düşer, doğadan etkilenir.

Tüm o bilgi ve deneyimlerinizi gençlere aktarıyor musunuz?

Bu benim borcum zaten, bildiklerimi, biriktirdiklerimi yeni kuşaklara aktarmak. Mesleğimle ilgili olarak dünyanın dört biryanına gittim, gitmeye de devam ediyorum. Buralardaki akademilerde, okullarda seminerler veriyorum. Saç üzerine eğitimler düzenliyorum.

Yeni modelleri tasarlarken nelerden ilham alıyorsunuz?

Bir iş yapacaksanız doğayla barışık olmalısınız. Onunla bağınızı koparmamalısınız. Çünkü koptuğun zaman doğa da seni yok sayar. Unutmayın doğa boşluğu affetmez.

 

Anadolu kültürünü saçlara yansıttım!

 

KADİM Anadolu kültüründe, şiirlerimizde, türkülerimizde, manilerimizde saç hep vardır. Sepet örgülerini, hasırları düşünün. İşte ben bu kültürü tasarımlarıma yansıttım. Hasır örgü tasarımımla Bulgaristan'daki yarışmada dünya birinciliğine ulaştım. Çok da ilgi gördü tasarımım. Sonra Rusya’ya davet edildim. Ardından Ukrayna'yı ve Balkanlar'ı dolaştım. Bütün bunlar ülkemi ve ülkemin kültürünün oralarda tanınmasına vesile oldu. İşte bunun kıvancı bana yeter de artar bile.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

22 Ocak 2023

Tabloların Geliri Hasta Çocuklara Destek Olacak


Yaşa Çocuk Derneği ve Ressam Ayşe Resa Irmak Mavibahçe Avm’de Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Onkoloji Servisinde tedavi gören çocukların tedavileri yararına karma resim sergisini açtı.

Açılışa Karşıyaka Nüfus Müdürü Ertuğrul Öcek, Ticaret Odası Meclis Üyesi İrfan Erol, İzmir Dernekleri Konfederasyonu Y.K. Başkanı Turgay Yokuş, çeşitli STK Başkanları ile üyeleri ve çok sayıda sanatsever,  yardımseverler katıldı.


Açılış töreni’nden sonra Ayşe Resa Irmak’ın birbirinden değerli tablolarının sergilendiği sergiye çocuklarımız için biz de varız diyerek tabloları ile destek sağlayan sanatçılar, Evrim Gökçelik, Nilgün Ünal, Handan Turhan,  Ayşegül Kongu, Handan Molvalı Erdin, Dilek Üstündağ, Seba Uğurtan, Nalan Gördüren, İlknur Belen, Feride Dede, Safiye Akyıldız, Aysu Günay, Tülin Çiftçi, Nevin Ünal, Gürsel Yeldan, İclal Dağlı, Ayşegül Gevgilili, Nuray Özgenoğlu’na Yaşa Çocuk Derneği teşekkür belgelerini takdim etti.

Ayrıca Yaşa Çocuk Derneği açılış sponsorları Özikizler Turizm Ali Bür, Naturel Plus Gıda, Atamer Özgen ve Seval Bozkurt’a katkı ve destekleri için teşekkür edildi.

Onkoloji Servisinde tedavi gören çocukların yararına açılan resim sergisi 29 Ocak Pazar gününe kadar Mavibahçe Avm B-Blok zemin katta ziyaretçilerini bekliyor.


Onkoloji Çocukları için düzenlenen sergiden alınacak her tablo hastanede onkoloji tedavisi gören çocuklara destek sağlamış olacak.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

21 Ocak 2023

Karaburun Nergis Festivali’ne Yoğun İlgi


İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle Karaburun Belediyesi tarafından düzenlenen ve dün başlayan 5. Karaburun Nergis Festivali renkli görüntülere sahne oldu. İlçeye büyük bir ekonomik hareketlilik getiren festivalle hem bölge halkının hem üreticinin yüzü güldü.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle nergis üretim sektörünün büyük ivme kazandığı Karaburun'da şimdi de festival rüzgarı esiyor. 21-23 Ocak tarihlerinde beşinci kez düzenlenen Karaburun Nergis Festivali’ne yurt dışı ve şehir dışından binlerce kişi akın etti. İlçe merkezine girişte uzun araç konvoyları oluştu. Nergis Festivali’yle üreticilerin de yüzü güldü.  Hem nergis hem de yerel el ürünleri alışverişi yapan ziyaretçiler, Karaburun’a özgü lezzetleri de tatma fırsatı buldu.


İzmir'den kaldıraç olmaya çalışıyoruz

Üretime dayalı festivallerin kentte büyük bir ekonomi yarattığını vurgulayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Karaburun Nergis Festivali bu sene hiç yaşamadığı kadar yoğun bir tempo yaşıyor. Adeta insanlar akın akın Karaburun’a geliyor. İzmir yüzünü yerelde kalkınmaya döndürdü, emeklerinin karşılığını topluyor. Bugün Nergis Festivali’ni görmeye yurt dışından vatandaşlar geliyor. Turlar düzenleniyor. Tüm hemşerilerimizle birlikte üretiyoruz, birbirimizi destekliyoruz. Ülkemizin kalkınmasına İzmir'den kaldıraç olmaya çalışıyoruz” dedi.


İlk günde 100 bini aşan ziyaretçi

Festivalin ilk günü olmasına rağmen 100 bin ziyaretçiyi geçtiklerini ifade eden Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan ise “ Bugün Karaburun’da Türkiye’nin her yerinden misafirleri ağırlıyoruz. Ünümüz sadece ülkemizle sınırlı kalmadı, yurt dışından da yoğun katılım var. Büyükşehir Belediye Başkamız Tunç Soyer’in destekleriyle nergis hak ettiği değeri bulacak. Karaburun hak ettiği değeri bulacak” diye konuştu.

Festivale şehir dışından yoğun ilgi

Denizli’den İzmir’e sadece Nergis Festivali için geldiklerini dile getiren Işık Bakan, “Annem ve teyzem ile sadece bugün için İzmir’e geldik. İnanamadık, herkes buraya akın etmiş. Çok güzel bir gün geçiriyoruz. İyi ki bu festivale gelmişiz” şeklinde konuştu.

İzmirli bir arkadaşından Nergis Festivali düzenleneceğini duyduğunu belirten Melek Dursun, “İstanbul’dan geliyorum. Beklemediğim bir yoğunluk var. Ama burası çok güzel. Karaburun’u da tanıtan bir etkinlik aynı zamanda. Ülkemizin her köşesi değerli ama bu festival çok güzel oldu. İki gün kalıp, kenti de gezeceğiz” ifadelerini kullandı.


Ankara’dan sadece festival için geldiklerini ifade eden Duygu Üçer,  “Her sene festivale katılıyorum. Her sene güzeldi ancak bu sene bir başka güzel. Katılım çok fazla. Adım atacak yer yok” dedi.

Üreticinin yüzünü güldüren kalabalık

30 yıldan beri nergis üreticisi olduğunu dile getiren Hasan Öksüzer, bu yıl çok kalabalık olduğunu söyleyerek "Çok memnunuz. Üreticiler olarak yüzümüz bugün güldü. Ben şimdiden çiçeklerimin yarısını sattım. Bize desteklerinden dolayı hem İlkay Başkanıma hem de Tunç Başkanıma teşekkür ediyorum” diye konuştu.

Festivalin en genç üreticilerinden biri olduğunu dile getiren Gizem Gökçeler, “Baba mesleğini devam ettiriyoruz. Festivale bu sene Türkiye’nin her tarafından insanlar geldi. Hatta yabancı müşterilerimiz bile oldu. Çok kalabalık.  Bizler İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin dağıttığı nergis soğanlarından da faydalanıyoruz. Başkanımız Tunç Soyer’e teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu. 

30 yıldır nergis ürettiğini söyleyen Hasan Bozyak da “En güzel festivali, en güzel işi bugün yaptık. Buradan gençlere şunu söylemek istiyorum. Toprağa sahip çıkın, bu gelenek sürsün” dedi.

Efsaneden doğan çiçek

Tarladan koparıldıktan sonra bile 10-12 gün canlı kalabilen ve buram buram kokmasıyla bilinen Karaburun nergisi, adını mitolojik bir hikayeden alıyor.

Söz konusu efsane şöyle:

Bugün Karaburun Yarımadası olarak adlandırılan bölge ve bu bölgede yer alan Bozdağ, eski Yunan ve Roma tarihinde “Mimas” olarak geçer. Efsaneye göre, bu bölgede Narkissos adında bir avcı yaşar. Orman perisi Ekho bir gün onu görür ve aşık olur. Ancak Narkissos bu aşka karşılık vermez. Ekho bu aşkla eriyip gider. Bu duruma çok öfkelenen aşk tanrıçası Afrodit de Narkissos'tan intikam almak için onu kendi kendine aşık olması için büyüler. Narkissos sularda kendi suretini gördükce karşılık alamamanın acısını çeker. Sonunda orman perisi Ekho gibi eriyip gider. Narkissos'un eriyip yok olduğu yerde bir çiçek yeşerir. İşte bu çiçek, nergistir.

İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

20 Ocak 2023

Yaptığı eserle kadına şiddete dikkat çekti


Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Bölümü mezunu Ferit Emrah Güngör "Miladi 2023" adlı Karma Sergisine katıldığı eseriyle kadın cinayetlerine dikkat çekti.

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Ana Sanat Bilim dalında yüksek lisansına devam eden Güngör eseri hakkında şu açıklamalarda bulundu;


“Toplumsal cinsiyet ayrımı dünyanın varoluşundan beri süre gelmektedir. Kadına ve erkeğe yüklenen kodlarla statü ayrımı doğduğumuz andan itibaren toplumsal sorun haliyle günümüzde de kanayan bir yaradır. Anne, eş, abla, kardeş fark etmeden kadın ikinci planda bırakılmış bu da her alanda hemen her gün duyduğumuz taciz, yaralama ve cinayet haberleriyle karşımıza çıkan hatta çocuk gelinlerle yürekleri, vicdanları parçalayan sorun haline gelmiştir. Bu soruna her an her yerde parmak basmak her bireyin sorumluluğu ve görevi olmalıdır” dedi. 


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

19 Ocak 2023

Sanatçı Hakan Sarıhan İzmir'de ilk kişisel sergisini açtı


Sanatçı Hakan Sarıhan’ın “GÖÇEMEYEN KUŞLAR” sergisi 19 Ocak Perşembe günü saat 18.00’de YOLO Art&Lounge Sanat Galerisi’nde açıldı.

Hakan Sarıhan’ın İzmir'de ilk kişisel sergisi olan, “Göçemeyen Kuşlar” sanatseverlerden yoğun ilgi gördü.


Sanatçının son dönem işlerinden oluşan "Göçemeyen Kuşlar" sergisinde, yer alan tuval üzerine akrilik çalışmalar yanında dijital çalışmaların baskılarının da yer aldığı eserler büyük beğeni ile izlendi.

Sanatçı sergi açılışında şöyle konuştu;

Resimlerimde, daha önceki işlediğim “Acayipimsiler” ile bağlantılı, yine toplumsal bir konuyu, bu kez zihinsel bir bağlamda göç edememeyi ele aldım. Göç fiziksel olarak yer değiştirme, taşınma anlamına gelse de ben konuya zihinsel bir kavram olarak yaklaştım. Bireyin kendi yaşam çizgisinin her evresindeki düşünsel yolculuğunu, ileriye veya geriye doğru yönelme sebeplerini, kurcalamaya çalıştım.


Toplumsal mühendislik çalışmaları sonucunda artık zihinsel bağlamda iyiye, doğruya, çağdaşa göçemez olmuş, adeta mankurtlaşmış toplumların bu zihinsel kölelik durumuna duyduğum tepkilerin yansımalarından oluştu.

Karınları doyurulan ve ihtiyaçları karşılanıp vasata mahkûm edilenlerin açlıkla, yoklukla, düşkünlükle hatta ölümle korkutularak yürekleri ve akılları zincirlenmiş, artık bağlandığı kapıdan uçamaz ve göçemez duruma getirilmiş olmalarına itirazım var. Öyleyse özgürce uçabileceğimiz günler için SANATA EVET!

Tarihi bir mekan YOLO

Eserlerin sunumuna katkı sağlayan bir ambiyansa sahip, tarihi bir mekan YOLO Art&Lounge sunduğu kafe/restoran hizmetiyle ziyaretçilerine sanatla iç içe vakit geçirebilecekleri güzel bir sosyal platform olanağı sunuyor.


Sergi 04 Şubat 2023 tarihine kadar Kemeraltı Anafartalar Cad. No.228 Abacıoğlu Hanı YOLO Art&Lounge Sanat Galerisi’nde ziyaret edilebilir.


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT

 


18 Ocak 2023

Erkan Kösem; Sanatsal sürecim özgün olabilmek adına "kimseden etkilenmemek" üzerine gelişti


İzmir 9 Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü mezunu Görsel Sanatlar Öğretmeni, Ege Bölgesi Görsel ve Plastik Sanatlar Derneği üyesi Erkan Kösem kendisini, teknoloji ve doğa arasında var olduğunu düşündüğü savaşta, doğanın tarafına daha yakın bir "ara bulucu" olarak tanımlıyor. Bu bağlamdaki çalışmalarına ve doğa ile iletişimine devam ediyor. Bu şekilde izleyiciyi de aynı bağın içine çekmeye çalışıyor. 

Son dönem çalışmalarında elektronik devreler gibi teknolojik ürünler ile orman yangınında yanmış ya da kendi eceliyle yere düşmüş gerçek ağaç parçalarını birlikte kullanarak, doğa ve teknoloji arasında var olduğunu düşündüğü savaşı ve sonrasında olmasını umut ettiği barışı vurgulamaya çalışan Erkan Kösem ile sanatına dair merak edilenleri konuştuk.


‘Erkan beyi tanımayanlara özetle nasıl anlatırsınız?

Özetle, resim öğretmenliği yapan bir sanatçı olduğumu söyleyebilirim; ama diğer taraftan sanatçının kendisini kısaca bir cümle ile anlatıp tanımlaması çok da kolay değil bence. Yaşamda, süreç içinde değişip gelişebilir bu tür tanımlamalar. Şu son dönemde yaptığım çalışmalarla birlikte; kendimi,  "teknoloji ve doğa arasında var olan savaşta, doğanın tarafına daha yakın taraflı bir arabulucuyum" diye tanımlıyorum. 

Resme olan ilginiz ne zaman başladı?

Klişe olacak ama kendimi bildim bileli resme ilgim vardı. Çok küçük yaşlarda bakarak resimler yapardım. Yaptığım resimler tüm öğretim hayatım boyunca beğenilip panolara asılırdı. İlginçtir ki, tüm bu süreçte benim resimle ilgili bir idealim olmadı. Çevremin de etkisiyle, lisede fen bölümünden mezun oldum. Hem o konularda yeterli olmadığım, hem de doğama uygun olmadığı için, tabii ki üniversiteyi kazanamadım. O dönemde, bir arkadaşımın teşvikiyle güzel sanatlar fakültesinin sınavına birkaç desen çalışmasının dışında hiçbir hazırlık yapmadan girip bütün yetenek sınavlarını geçtim ama mülakatta kaldım. Mülakat sonrası aklım başıma geldi. Sınav sırasında kendimi o ortama çok yakın hissettim, içimden 'ben buraya aidim, burada olmalıyım' duygusu yerleşti. Ardından, önümdeki o bir yıl boyunca yalnızca resim yetenek sınavları için çalıştım ve 9 Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü'nü 9. olarak kazandım. Bütün o 'tek tabanca oynama, ya kazanamazsan?' telkinlerine ve diğer benzer tepkilere rağmen normal üniversite sınavına da girmedim.


Sizin için resmin anlamı nedir?

Buna genel olarak "sanat" diyebiliriz. Sanat dalları arasında çok keskin sınırlar kalmadı çünkü. Bu arada, son dönemde resmin dışında soyut kavramsal heykel çalışmalarına da başladım. Bu bağlamda sanat benim için, bütün duygularımı ve düşüncelerimi herhangi bir tercümeye gerek olmadan, en doğal, en içten ve en güçlü biçimde anlatabildiğim çok özel bir anlatım aracı. Kendimi en güçlü hissettiğim alan sanat. Balıkların denizde, kuşların havada daha güçlü olmaları gibi. Ya da çok sevdiğim rahmetli Ferhan Şensoy'un bu konudaki metaforunu kullanmayı çok seviyorum; "Kendi yolunda ağır ağır ilerleyen bir sümüklü böceğin, ardında altın gibi parıldayan bir iz bırakması. İşte sanat benim için tam da böyle bir şey.

Aldığınız sanat eğitimini, artıları ve eksileriyle değerlendirir misiniz?

Üniversite yıllarımda sanatsal ortamlara yeterince girememiş olduğumu düşünsem de, genel olarak çok iyi bir sanat eğitimi aldığımı söyleyebilirim. İçinde bulunduğun şehir, genel okul ortamı, tanıdığın hocalar ve kuşkusuz senin bireysel olarak gösterdiğin çabalar, çalışma gücün, hepsi önemlidir; ama seni sanatsal olarak en çok şekillendiren şey atölye hocasıdır. Bu şekilde duruma göre iyi bir rol modelin olur ve zaman içinde kendini sanatsal olarak gerçekleştirmeye başlarsın.  Ben de özellikle bu konuda çok şanslı olduğumu düşünmüşümdür. İkinci sınıfa geçtiğimizde, memur masasının üzerinde duran sınıf listelerindeki A ve B'nin yerlerini odada kimse yokken küçük bir hile ile değiştirerek sevgili hocamız Bilal Erdoğan'ın atölyesine geçmiştik. Her zaman "iyi ki de yapmışız" derim. Üzerimde gerçekten çok derin izler bıraktı.

Hocanız Bilal Erdoğan sizin üzerinizde nasıl izler bıraktı? Anlatabilir misiniz?

İlk dersimizi anlatayım isterseniz. Masanın etrafında oturduk. Bize daha önce izlediği bir kısa filmi anlatmaya başladı. "Bir civciv fabrikasında yürüyen bir bant; bant’ın ilerisinde başları boneli, elleri eldivenli, ağızları maskeli, bütün vücutları kapalı çalışanlar. Bantta sarı civcivler sıkışık biçimde ilerliyor. Çalışanlar civcivleri teker teker ellerine alıp popolarına bakarak dişileri bir deliğe, erkekleri diğer deliğe atıyorlar. Sonra sarı civcivlerin arasında bir siyah civciv görülüyor ve yine birlikte ilerliyorlar. Ardından kamera siyah civcivin gözünden ileriyi gösteriyor. Flu ve ağır çekim bir görüntü. İleride bir tehlike ve kaos hissediyorsun. Kamera tekrar dışarı çıkıyor ve o siyah civciv arkasını dönerek kalabalığı yara yara geriye doğru koşmaya başlıyor..." Sonrasında şunu ekledi: " İşte sizden böyle bir siyah civciv olmanızı bekliyorum".


Çok güzelmiş gerçekten. Eminim Bilal hocanızla ilgili anlatmak isteyeceğiniz şeyler de vardır

Konuyu uzatmak istemiyorum ama çok var tabii ki. Muhteşem bir Türkçesi vardı. Konuşmalarının ilk 10-15 dakikasını izleyebilirdim, sonrasında beynim uyuşmaya başlardı. Konuşması bittiğinde "anladınız mı çocuklar?" diye sorduğunda anladığımızı söylerdik, neyi anladığımızı tam olarak anlayamadan. Ama geride hep bir tortu kalırdı. "Önce yaşasın ilustrasyon diyeceğiz, sonra kahrolsun ilustrasyon diyeceğiz" derdi örneğin. Yani özgün olabilmek ve kendimizi bulabilmek için öncelikle fiziksel ve teknik olarak çok iyi bir düzeye ulaşmak gerektiğini ve bunun için de fotoğraf gibi gerçekçi çalışmalar yapacağımızı anlatırdı. Sonra, "tekniği ön plana çıkarmayın; teknik yalnızca bir araçtır, amaç değildir. Ön planda olacak tek şey sizin işiniz olmalı" derdi. Başka bir zaman da şunu söylerdi: "Benzer araç gereçlerle benzer sonuçlara ulaşırsınız". Yani sürekli yeni şeyler deneyip farklı sonuçlara ve etkilere ulaşmaya çalışın. Her seferinde de eklerdi: "Ne tekniği, ne de malzemeyi ön plana çıkarmayın". Bugüne kadar bunları ve daha başka birçok şeyi kendime rehber edindim. Belki ben de bu şekilde hocamı ön plana çıkarmış oluyorum, ama bu etkiyi anlatmaya hem gerek görüyorum, hem de belki ihtiyacım var.

Bence de kendinizi şanslı hissetmekte haklısınız. Bilal hocanızın rehberliğiyle birlikte siz de çok büyük bir çaba göstermişsiniz. Tam da bu noktada, sizce sanatçı olabilmek için sanat eğitimi almak gerekli ve yeterli midir?

Sanat eğitimini yalnızca okul ya da üniversite olarak düşünmemek gerek. Bazı sanatçılar bu eğitim ihtiyaçlarını başka yollardan da karşılayıp amaçlarına ulaşmışlardır. Genel anlamda sanat eğitimi çok gereklidir ama kesinlikle yeterli değildir. Asıl olan çok çalışmaktır. Yalnızca kendi alanında çalışmak da değil üstelik. Çok okumak, araştırmak, düşünmek, sorgulamak, izlemek ve dinlemek gerekir. Genelde insanlar sanatçı olmayı, daha çok yetenek kavramına indirgerler; ama bu da doğru değildir. Öğrencilerime hep verdiğim bir örnek vardır. Usain Bolt'un hızlı koşmasının tek nedeni uzun bacakları değildir. İyi bir çalışma ortamı, iyi bir koç ve tüm bir yaşamı adayıp çok çalışmak. Hiçbir başarı gökten zembille inmez. Benim için çok çalışmak her şeyin önünde gelir.


Resimlerinizde işlediğiniz konular nelerdir?

Sanatsal süreç zaman içinde farklı nedenlerle değişip gelişiyor. Üniversite yıllarının ardından genç yaşta eğitim sisteminin içine girdim. Bu süreçte kağıt üzerine pastel boya ile kısa süreli dışavurumcu psikolojik çalışmalar yaptım. Yaklaşık 25 yıl önce öğretmenliğim sırasında tesadüfen denediğim yakma resim çalışmaları, beni bugünlere getiren en önemli şey oldu. Hem teknikle, hem de teknik aracılığı ile ağaç, doğa ve geçmişimle, çocukluğumla içgüdüsel bir bağ kurmaya başladım. Ağaca dokunup sıcaklığını hissettim ve dumanının kokusunu içime çektim. Bu konuda değişik biçimlerde yaptığım denemeler ve kuramsal araştırmalar sonucunda, bu çalışmaların Şamanizm felsefesi ile bağdaştığını gördüm. Şamanizm'in var olduğu dönemlerde insanların tüm doğa ile aralarında çok güçlü bir bağ kurduklarını ve doğa ile sürekli iletişim halinde olduklarını; bu bağın ise zaman içinde koptuğunu ve bu yüzden de doğaya yabancılaştığını hatta düşman olduğunu fark ettim. İnsan ve doğa arasında kopmuş olan bu bağı, bu şekilde yine kendimce yeniden kurmaya çalıştım. -Ki "Sırra Erme" diye tanımladığım bu dönem, 2017 yılında aynı adla bir kişisel sergiyi de yarattı. Çalışmalarım sırasında şaman ve pagan müzikleri dinledim ve gözlerimi kapatarak döne döne dans ettim. Çok sıra dışı deneyimlerdi benim için. Bu arada, yakma ile birlikte akrilik boya ve renkleri de kullanarak farklı doku ve etkilerin arayışına girdim. Felsefe, psikoloji, şamanizm ve insanın, doğanın karşı evrimi ile iç içe geçen son dönem çalışmalarımda ise elektronik devreler gibi teknolojik ürünler ile orman yangınında yanmış ya da kendi eceliyle yere düşmüş gerçek ağaç parçalarını birlikte kullanarak, doğa ve teknoloji arasında var olduğunu düşündüğüm savaşı ve sonrasında olmasını umut ettiğim barışı vurgulamaya çalıştım. Aynı yabancılaşmanın bir sonucu olarak, bilgisayar oyunlarını ve bu oyunlardaki karakterleri olumsuz figürler olarak kullanmaya başladım.  Sanal dünyanın insan yaşamındaki olumsuz etkilerine, insanın doğadan kopuşuna ve bu süreci hızlandırmasına dikkat çekmeye çalıştım. Sonuç olarak, bu şekilde izleyiciyi de aynı bağın içine çekmeye çalışıyorum. Daha önce de belirttiğim gibi bu son birkaç yıldır, teknoloji ve doğa arasında var olduğunu düşündüğüm bu savaşta, doğanın tarafına yakın kendimce taraflı bir ara bulucu olmaya çalışıyorum. Bu süreçte şunu da fark ettim. Yaptığım çalışmaları genel olarak anlatmayınca, hiç istemesem de teknik ve malzeme ön plana çıkmaya başlıyor. Yani yalnızca ağaç değil, yalnızca yakma değil, yalnızca bilgisayar oyunları değil, yalnızca teknoloji değil; geri dönüşüm ya da atık malzemelerin değerlendirilmesi hiç değil. Benim için hepsi bir süreç ve dayandığı psikolojik ve filozofik temelleri var. Sonuç olarak, anlatmanın üretmekten daha ön planda olduğu geçici bir dönemde olduğumu düşünüyorum.

Çok güzel. Bahsettiğiniz bu "teknoloji" işlerinize nasıl girmeye başladı?

Aslında önce işlerime verdiğim adlarla başladı. Tamamen doğal malzemelerle doğal biçimlerde yaptığım işleri, teknoloji ile ilgili terimlerle anlatma düşüncesi ve bunun yaratacağı tezat hoşuma gitti. Bu şekilde olduğunu düşündüğüm çelişkileri daha iyi vurgulayacağımı ve anlatımın daha da güçleneceğini düşünmüştüm. "Rezonans" ya da "Arc" gibi. Tabii ki bu süreçte Robert M. Pirsig'in yazdığı "Zen ve Motorsiklet Bakım Sanatı" (Değerlerin Sorgulanması) adlı romanının bendeki etkisinden de bahsetmem gerek. 

Bir de bana daha önce bahsettiğiniz "Fiziksel yaşamdan kopuş" konusu vardı

Evet, Bu konuyu çağın ve tüm insanlığın önündeki en büyük tehlike olarak görüyorum. Var olan teknoloji, insana olayları gerçekmiş gibi hissettiriyor, o hazzı gerçekten yaşatıyor, alıyorsunuz; ama hiçbiri fiziksel olarak gerçek değil. Bulunduğunuz yer bilgisayarın başı, elinizdeki telefon ya da gözünüzdeki sanal gözlük. Hatırladığım artık çok sıradan ve basit kalan bir örnek var. Bir tablet reklamında, ekranda gerçek bir kitap görüntüsü var, kitabı oradan okuyorsun, okuduğun sayfayı, gerçek bir kitapmış gibi parmağınla çeviriyorsun. Her şey gerçek gibi algılanıyor, ama değil. Dokunduğun bir kitap yok, kağıt yok, koklayamıyorsun. Bu örnekler çoğaltılabilir.


Sanat tarihinde sizi etkileyen akımlar, dönemler hangileridir? Sanatçılar kimlerdir?

Her sanatçının gelişim süreçleri farklıdır. Sanat akımlarından ya da belli sanatçılardan etkilenerek, bunu kendi sanatsal gelişimleri için kullanıp farklı noktalara, sonuçlara ulaşabilirler. Benim de olmuştur kuşkusuz. Daha önce belirttiğim gibi, üniversite sonrasında ekspresyonistlerden etkilenmiştim. Çok fazla beğendiğim başka sanatçılar ve dönemler de var mutlaka. Ama benim sanatsal sürecim genel olarak özgün olabilmek adına "kimseden etkilenmemek" üzerine gelişti. Ben daha çok; okuduğum bazı kitaplardan, o kitaplarda geçen bazı sözcükler ve kavramlardan, dinlediğim bazı müziklerden, izlediğim bazı filmlerden ya da kişisel yaşantılarımdan etkileniyorum. Bunlar beni çok fazla motive ediyor ve oluşturduğum bütün bu birikimlerim var olan yapı ile birleşerek yeni sıçrama noktaları yaratıyor.

Daha önce de bahsettiğiniz, sizi etkilemiş olan bu filmler, müzikler ya da kitaplardan örnekler verebilir misiniz?

Çok fazla var ama birkaç tane örnek verebilirim. Daha önce bahsettiğim Robert M. Pirsig'in "Zen ve Motorsiklet Bakım Sanatı" (Değerlerin Sorgulanması),  Nietzsche'nin Zerdüşt Böyle Diyordu (Varlık Yayınları'nın çevirisi çok iyidir), Henry Miller'in bütün romanları, Oğuz Atay'ın "Tutunamayanlar"ı aklıma gelen ilk isimler. "Searching for sugarman", "Kelebek ve Dalgıç" ve "Manifesto"yu da film önerisi olarak söyleyebilirim. Beni her anlamda motive etmişlerdir. "Şikayet etme, yapabileceğinin en iyisini yap, tabii ki bu her zaman mümkün olmaz her yaptığın bir öncekinden daha iyi olsun.

Bu arada aklıma gelmişken Nietzsche'den sevdiğim bir alıntı yapayım. "Erdemlerin, adların laubali olamayacağı kadar yüksekte olsun. Ve bahsetmen gerekirse ondan, kekelemekten utanma."

İşlerinize ve sergilerinize çok farklı isimler veriyorsunuz. Bu da bana çok ilginç geliyor gerçekten. Ne dersiniz?

Bazen sanatçılar yaptıkları işlere isim vermek istemezler. Bu şekilde izleyiciyi sınırlandırmış ve şartlandırmış olacaklarını düşünürler. Bense işlerime ya da kişisel sergilerime böyle farklı ve şaşırtıcı isimler vererek, izleyiciyi benim baktığım açıdan bakmaya teşvik etmek istiyorum. Sözcüklerle oynamayı seviyorum. Verdiğim bu isimler genelde birkaç farklı anlama geliyor, bu şekilde bir tezat yaratıyor ve etkisini arttırarak daha fazla dikkat çekiyor. Örneğin açtığım bir serginin adı "Sertünsüz"dü. Yani "hem sergideki işlerin içeriği sert, hem de ben ünlü değilim" gibi bir gönderme yapmıştım.  Ya da "İçten Konuşmalar". Hem samimi, hem de içeriden; konuşmadan konuşmak.

Sanatçılığınızın yanında bir de eğitimci kimliğiniz var. Sizce öğrencilere dönük bir sanat eğitimi nasıl olmalıdır?

Evet aynı zamanda bir eğitimciyim. Öğrencilere dönük çağdaş bir sanat eğitimi çok küçük yaşlarda başlar kuşkusuz; ama bu, genel eğitim sisteminden ve eğitim politikalarından bağımsız düşünülemez bence. Öncelikle, öğrencilere çalışıp üretebilecekleri sağlıklı ortamların sağlanması çok önemli ve gerekli. "Başarı" kavramının, yalnızca öğrencinin girdiği sınavda yaptığı net doğru sayısına indirgendiği bir öğretim ortamında, sanat eğitiminin kalitesinden bahsetmek çok da kolay değil ne yazık ki. Bu konuda hep verdiğim bir örnek var. Okul idaresi tarafından "okul dışında bir etkinliğe hangi sınıfı götürsek?" diye düşünülürken, "o sınıfın resim ya da müzik dersleri var, dersleri kaynamasın, o yüzden onlar gitmesin"  denmeye başlandığı zaman, bir şeyler de değişmeye başlayacaktır. Oysa içinde bulunduğumuz ortamda bunun tam tersi yaşanıyor. Öğrenciler de, kendilerine sunulan bu gelecek planında ve yaratılan bu ortamda sanata ilgi duyup bu konuya zaman ve emek harcamaları belki de haklı olarak çok zor oluyor. Ben resim uygulamalarının dışında, genel sanat algısı üzerine çalışmalar yapıyorum ve bunu çok önemli buluyorum. Bir resme ya da heykele nasıl bakılır, sanat eseri nasıl incelenir, filmler nasıl izlenir, geçmişte sanat tarihinde neler yapılmış, gibi. İyi bir sanat izleyicisi olmayı, insan olmanın insan gibi hissetmenin en temel özelliği olarak görürüm ve öğrencilerime de bunu anlatırım.


Okullarda resim dersleri çok az oluyor, sizce yeterli mi değil mi?

Yaş grubuna göre farklılıklar gösterebilir. Daha önce bahsettiğim gibi, ders saatinin daha fazla olmasından çok çağdaş niteliklere sahip olması önemli.   

Resim yapan çocuğa nasıl yaklaşılmalı? Bu konuda ebeveyn ve öğretmenler tarafından sıkça yapılan yanlış yorumlar nelerdir?

Bence yapılan en büyük yanlış, küçük yaştaki çocukların özgür bırakılmaması ve sınırlandırılmaya çalışılması. Ağaç böyle olur, bulut böyle olmaz gibi söylemler hayal güçlerine çok büyük darbe vuruyor ve bütün yaşamlarını çok kötü etkiliyor. Bu durumda yapılması gereken tek şey, çocuğa yaptığı resimle ilgili sorular sorup konuşturmak ve çok dolaylı yönlendirmelerde bulunmak.

Resim yapmak istiyorum ama fırçayı elime almadım, çöpten adam bile çizemem ben diyen kişilere ne önerirsiniz?

Öncelikle çok umutsuz olmalarına gerek yok, çöpten adam çizebilirler. Eğer gerçekten böyle bir amaç edinmişlerse, çağdaş bir resim kursuna gidip, hocalarının istediklerini ellerinden geldiğince yapmaya çalışsınlar. Zaman içinde belli bir ölçüde bir gelişme mutlaka sağlayacaklardır. Sonuç olarak bu işin o kadar da kolay olmadığının her zaman bilincinde olmaları gerekiyor. Hevesli olmaları çok güzel ama bence en büyük sorun, çok acele etmeleri. Hemen tuval resimleri yapıp sergilere katılmak istiyorlar.

Öğrencilerinizle aranız nasıl?

Öğrencilerimle aramın iyi olduğunu düşünüyorum. Birlikte çalışıyoruz ve üretiyoruz; dostça sohbetler, sanatsal tartışmalar yapıyoruz. Beni farklı bulduklarını söylüyorlar.

Hayatta en fazla önem verdiğiniz değerler nelerdir?

İçtenlik, dürüstlük ve çok çalışmak.

Gelecek planlarınız neler? Yakın zamanda sergi ya da sanatsal bir etkinlik içinde bulunacak mısınız?

Sürekli katıldığım karma sergiler oluyor ve bu etkinlikler, çalışmalar devam ediyor. Şu ara yaptığım son işle katılmayı düşündüğüm bir heykel yarışması var. Bunun dışında İstanbul ve Ankara'daki sanatsal etkinliklere de ağırlık vermek istiyorum. Ayrıca, önümüzdeki süreçte "Ara Bulucu" adında bir kişisel sergi açmak gibi bir düşüncem var.

Şimdiye kadar yapmadığınız, ama aklınızın ucunda var olan bir resim ya da heykel var mı?

Sanatçının tüm yaşamı bu hayal üzerine kurgulanıyor zaten. Gelecekte neler yapacağımı bilmiyorum ama çok merak ediyorum. Yaptığım ve sonuçlandırdığım her iş, bir sonrakine kapı açıyor. Ve daha yenisine ve iyisine ulaşmak için, bir öncekine başlayıp bitirmekten başka bir şansımız yok. Kendime her seferinde şunu söylemeye çalışırım: "Erteleme, yap!"

Size ulaşmak isteyen sanatseverler nasıl ulaşabilir?

İzmir Vali Vecdi Gönül Anadolu Lisesi'nde resim öğretmeni olarak çalışmaya devam ediyorum. Bunun dışında sanat sayfası olarak kullandığım instagram hesabım: erkan_kosem72, e-mail: erkanvekosem@gmail.com adreslerinden de ulaşabilirler.

Son olarak İzmirdehaber okuyucularına ne söylemek istersiniz?

 Öncelikle bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Çok keyifli bir söyleşi oldu. İzmirdehaber kendi alanında çok önemli bir iş yapıyor ve büyük bir boşluğu dolduruyor. Bu yüzden okuyucuların vereceği destek çok önemli. 


İzmir Modern / Nurten ÖĞÜT