Bu söyleşimizde çok ünlü bir kuaför olmasının yanı sıra aktivist ve hayırsever kişiliğiyle tanınan Harun Cici ile hem kadın şıklığının hem de ülkemizin çözüm bekleyen doğa ve çevre sorunlarını konuştuk. Küçük yaşlarda ailesiyle birlikte Erzurum’dan İzmir’e gelen Harun Cici’nin yaşam mücadelesi çok erken başlamış. Çok yoksulduk. Ailede herkes bir işin ucundan tutmalıydı, benim kısmetime kuaför çıraklığı düştü” diyen Cici’den başarılarla dolu meslek yaşamını dinlerken onun iyiliksever yüreği ve aktivist yanını da tanıdık.
Hayata çok küçük
yaşlarda ve büyük yoksunluklarla başladınız. Artık başka hayatlara iyilik
eliyle dokunabilen ünlü bir iş insanı ve önemli bir doğa eylemcisisiniz. Böyle
bir hayatı tasarlamış mıydınız?
Her sohbetimizde tekrarlarım, ben bir Anadolu gerçeğiyim. Geçinmek için Türkiye’nin en doğusundan en batısına göç etmek zorunda kalan bir ailenin çocuğu olarak hep çalıştım, hala da çalışıyorum. Zaten benim yeteneğimi keşfetmeme sebep olan, gün yüzüne çıkartan motivasyon kaynağım da durmadan çalışmaktır.
Demek ki hayat size
çocukluğunuzu yaşamaya hiç fırsat tanımamış…
Belki de doğrusu buydu. Böyle zorlu bir hayat yaşamasaydım
elde ettiğim başarıları başka kişilerde seyreden biri olurdum. Zorluklar bizim
hayattaki en büyük öğretmenlerimizdir. İnsanın bilinçlenmesindeki en önemli
itici güç de verilen yaşam savaşıdır.
Sanırım bir yandan
okudunuz, bir yandan da mesleğinizde ilerlediniz…
Aynen öyle oldu. Zaten ilk salonumu açtığımda 16 yaşındaydım. Yeniden dünyaya gelsem aynı şeyleri yaşar, aynı savaşı vermek isterim. Benim o ortaya koyduğum mücadele var ya, karnım doyduysa işte ona borçluyum. Bu işten aş yedim, bir aile sahibi oldum, onları kimseye muhtaç etmedim.
Hep çalıştınız mı?.. Bu
şartlarda kendinizi yetiştirmeyi, bilinçli bir birey olmayı nasıl başardınız?
Hayat mücadelemi verirken hep okudum, beni besleyecek
kaynaklardan bilgi açlığımı giderdim. Kendimi yetiştirdikçe hem işime
farkındalık kazandırdım hem de ülkeme ve insanlarıma karşı duyduğum sorumlulukların
farkına vardım. Şimdi alaylı olarak yetiştiğim mesleğimde mekteplilerin
yetişmesi için çaba sarf ediyorum.
Yapılan iyiliklerden
söz etmek bizim kültürümüzde pek hoş karşılanmaz. Ancak siz örnek alınması
gereken bir kişiliksiniz. Ve bu yüzden de biraz neler yaptığınızdan söz edelim…
Herkes gücü yettiğince etrafına muhtaçlara yardım elini uzatır. Ancak bu bireysel eylemler büyük yangını söndürmeye yetmez. İyilikler organize olmalı. İnsanlar güçlerini birleştirmeli ve yarattıkları ortak sinerjiyle yol almalı. Bu anlamda ben küçük bir örnek vermek isterim. Mesela neredeyse yarım asır önce kaderine terk ettiğimiz köyümüze el attık. Önce ben gittim. Ata evini elden geçirdim, köyü terk eden diğerlerini teşvik ettim. Birçok kişi geldi, köy evlerini tadilattan geçirdi, böylelikle köyün ekonomisi canlandı. Yoksullukla boğuşan ata beldemize para girdi, istihdam oluştu, gençler ekmek kazandı.
Sanırım Ovacık Belediye
Başkanı Mehmet Maçoğlu’nun çalışmalarına benzer bir proje de yürütüyorsunuz…
Evet hala üzerinde çalışıyoruz. Köyümüzde bir kooperatif
kurmak istiyorum. Bu kooperatif ile has tohumlar kullanarak yetiştirdiğimiz organik
tarım ürünlerini büyük şehirlerdeki tüketicilere satıp doğduğum toprakların
insanlarına faydalı olmak istiyorum. Zaten
bu proje tamamen gerçekleştiğinde o ürünleri ilk satın alan kişi de ben olurum.
Bu da benim hediyem olur. Ayrıca kuracağımız kooperatifte köyümüzün gençleri iş
sahibi olur, yüzyıllardır kullandığımız milli tohumlarımız da yok olmaktan
kurtulur.
Söz buraya gelmişken
ben de sohbetimizin konusunu doğasever, çevreci ve aktivist kişiliğinize
getirmek isterim. O zorlu yaşam mücadelesinde o kimliği nasıl edindiniz?
İnsan yaşadığı topraklara daima borçludur, ne yaparsa yapsın
o borcunu ödeyemez. Doğduğunuz ve doyduğunuz topraklara şükrünüzü eda
etmelisiniz. Bunun en etkili ve kolay yolu da sosyal sorumluluk projeleri
tasarlayıp gerçekleştirmekten geçer.
O vakit bize biraz bu
projelerden söz edin…
Unesco 2007’yi Mevlana yılı ilan etmişti. Biz bu bağlamda
Rasya’nın Leningrad kentindeki ünlü Neva köprüsünün üzerinde ‘Kim Olursan Ol
Gel’ felsefesiyle kadın saçlarıyla müthiş bir teatral sunum yaptık. Gerçek bir
şovdu ve büyük ses getirdi.
İlerleyen yıllarda da
projelerin yenileri geldi sanırım…
Tabii ki! Mesela o parlak projenin ardından ‘Doğa Çöl
Olmasın’ işi geldi. Daha sonra ‘Çocuk Gelinlere Hayır’ gibi projeler yaptık.
Hepsi de hedefine ulaşan, önemli işlerdi.
Kuraklıkla ilgili bir
projeniz de ses getirmişti…
“Tortum Çöl Olmasın” projesinden söz ediyorsunuz. Amacımız,
kuraklığın tehdidini iyiden iyiye hissettirdiği bu dönemlerde ormanlar oluşturarak
çölleşmeye karşı durmak, insanların zihninde de bir farkındalık yaratmak istiyoruz.
Bütün gayretimiz, doğanın yok olmasına karşı direnişimizi sonuna kadar
sürdürmek. Bu kapsamda zamanla bir milyon fidan toprakla buluşacak.
Mesleğinizde de en
üst mertebelere çıktınız. Parlak bir meslek kariyeriniz var. Saç tasarımında
bir marka yarattınız.
Evet İzmirliler lütfetti ve Harun Cici bir marka oldu. İşyerimin kapısında sadece “HC Harun Cici” yazıyor. Ben de naçizane güzel İzmir’in kent kültürüne bir katkı yapmış oldum.
Bu başarının sırları
ve ipuçları olmalı ki böyle bir başarı gelsin…
Elbette. Aslında herkesin kendince yarattığı tarzı vardır.
Tamamen ona özel becerileri vardır. Mesela ben saçla dans ederim. Oynarım
onunla. Parmaklarımın ucunda onun hafifliğini, bana boyun eğip şekil almasından
büyük bir haz alırım. Saç deyip geçmeyin, büyük bir esin kaynağıdır. Mesela
saçlarla hikâyeler anlatırız. Mesela deriz ki “Bir gecede saçlarım beyazladı.”
Çünkü saç bu, sizin ruh halinizden etkilenir. Kirli havalarda küser, ozon
tabakasın yıpranınca onun da modu düşer, doğadan etkilenir.
Tüm o bilgi ve
deneyimlerinizi gençlere aktarıyor musunuz?
Bu benim borcum zaten, bildiklerimi, biriktirdiklerimi yeni
kuşaklara aktarmak. Mesleğimle ilgili olarak dünyanın dört biryanına gittim,
gitmeye de devam ediyorum. Buralardaki akademilerde, okullarda seminerler
veriyorum. Saç üzerine eğitimler düzenliyorum.
Yeni modelleri
tasarlarken nelerden ilham alıyorsunuz?
Bir iş yapacaksanız doğayla barışık olmalısınız. Onunla
bağınızı koparmamalısınız. Çünkü koptuğun zaman doğa da seni yok sayar. Unutmayın
doğa boşluğu affetmez.
Anadolu kültürünü saçlara yansıttım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder